Blog

2025 Sonbahar Kampımız: Hukukun Üstünlüğü: Adalet Evde Başlar

Bu yazımız LİSTAG 2025 Sonbahar Kampı’nın dönüşüm ruhunu tekrar yaşamak isteyen aileler için anılarını tazelemek ve katılamayanlar için cesaret ve ilham kaynağı olmak amacıyla bir günlük tarzında, Neşe Tamer tarafından kaleme alınmıştır. Kampın teması olan “Adalet Evde Başlar” etrafında toplanan aileler, hukuki farkındalıkla donanarak, haklarını savunacak adalet savunucusu ebeveynler olarak güçlenmiştir. Gelin, her günü beraber tekrar yaşayalım.

YAZININ DEVAMI

İstanbul Pride Basın Açıklaması

Basına ve Kamuoyuna

  1. LGBTİ+ Onur Yürüyüşü günü yaşananlara dair basın açıklamamız

22 Haziran Pazar günü 11. İstanbul Trans Onur Yürüyüşü ve sonrasında 29 Haziran Pazar günü 33. İstanbul Onur Haftası kapsamında “Yaşamda Israr” temasıyla 23. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşümüzü gerçekleştirdik. 29 Haziran Pazar günü şehri insansızlaştırmak için tüm kaynaklarını seferber eden devletin, içinde LGBTİ+ kelimesi bile geçmeyen sözde ve hukuksuz yasak kararı ile tamamı abluka altına alınmış bir İstanbul’a uyandık. Basın açıklamamızı gerçekleştirirken, yürüyüşte olan ve olmayan, basın ve avukatlarımız dahil toplam 53 kişi işkence ile gözaltına alındı. Gözaltı aracında, nezarethanede yani tüm gözaltı süreci boyunca arkadaşlarımız şimdiye dek hiç olmadığı kadar yoğun kadın düşmanlığına ve transfobiye maruz bırakıldı. Polisler gözaltına alınan trans kadın arkadaşlarımızdan birini, yeni meme ameliyatı olduğunu belirtmesine ve ters kelepçenin dikişlerine zarar vereceğini söylemesine rağmen ters kelepçeledi. Trans kadın arkadaşlarımız nezarethanede önce erkeklerle aynı hücrelere konuldu. Avukatlarımız duruma itiraz ederek kadınlarla birlikte tutulmasını talep etse de arkadaşlarımız erkeklerle aynı koridordaki hücrelere teker teker konularak tecrit edildi. Tecrit edilen trans kadınlar aynı koridorda farklı hücrelerde kalan diğer erkekler tarafından cinsel tacize maruz bırakıldı. Trans kadın arkadaşlarımızın da üst araması erkek polisler tarafından gerçekleştirildi. “Üst araması” adı altında yapılan bu muameleyi açıkça cinsel şiddet olarak tanımlıyoruz. Polis, trans kadınlara yönelik cinselleştirilmiş şiddetini yalnızca arama sırasında değil; nezarethaneden araca götürülürken ve gözaltı süresi boyunca da sürdürdü. Bazı Trans kadın arkadaşlarımızın kollarına erkek polisler girerek eşlik etti. Translara dönük bu nefreti, cinselleştirilmiş şiddeti kabul etmiyoruz.

Yürüyüşe olan saldırıdan sonra, gün boyu bölgeyi terörize eden polisler, arkadaşlarımızı saatler sonra çevrelerdeki kafelerden ve marketlerden gözaltına aldı. Arkadaşlarımızın gözaltı işlemleri, gözaltı gerekçesi olan 2911 sayılı kanunun gerektirdiği uygulamalar ile değil, polisin keyfi saldırısı ve kurumsallaşmış nefret ile gerçekleşti.

Yürüyüşte olmayan, yürüyüşten haberi bile olmayan insanlar da gözaltına alındı. Ayrıca, eylem noktasından kilometrelerce uzakta Fatih’te yemek yiyen arkadaşlarımızın üzerine sivil giyimli 20’ye yakın kişi çullandı, arkadaşlarımız zorla sivil araca bindirildi ve iki saate yakın bir süre onlardan haber alamadık. Beş kişinin beraber durmasının ‘toplanma ve yürüyüş’ olarak sayıldığının iddia edildiğini öğrendik. Fatih’te gözaltına alınan arkadaşlarımız, o gün gerçekleştirdiğimiz İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü üzerinden değil, önceki hafta gerçekleşen 11. Trans+ Onur Yürüyüşü üzerinden hazırlanan yakalama tutanağı ile gözaltına alındı. Arkadaşlarımız sebepsiz yere saatlerce tutulduktan sonra alıkonuldukları karakoldan serbest bırakıldılar. Daha sonra ise arkadaşlarımızın bindikleri araçlar saatlerce sivil araçlar tarafından takip edildi ve araçlarının fotoğrafları çekildi. Biliyoruz ki, arkadaşlarımızın fiziksel olarak takip edilmesi ve bu şekilde gözaltına alınması, onların devlet gözünde “tanınmış şahıslar” olarak değerlendirilip kriminalize edilmesinden ve devletin eylemin tekrarlanacağı korkusundan kaynaklanıyor.

Devlet, bir önceki hafta 22 Haziran Pazar günü gerçekleştirilen 11. İstanbul Trans+ Onur Yürüyüşünde de, fişlediği aktivistleri fiziksel polis takibi sonucunda yürüyüşten saatler önce evlerinin önünden gözaltına aldı. Arkadaşlarımız GBT bahanesiyle durdurulup sivil polislerce sivil araçlarla kaçırıldı. Daha sonra bu hukuksuz yakalamaya gerekçe olarak “kimlik fotoğrafı ile uyumsuzluk” gösterildi. Bir arkadaşımızın mahkeme izni olmadan telefonundaki mesajlar okundu. Yalan gerekçelerle gözaltına alınan arkadaşlarımız hakkında delilden sanığa değil, sanıktan delile giden hukuksuz bir yol izlendi. Ardından hukuksuzca arkadaşımızın telefonuna el konuldu. 5 arkadaşımız yurtdışı yasağı ve her hafta imza koşuluyla serbest bırakıldı. Devletin bu saldırılarla, düzmece gerekçelerle ve yasaklarla bizleri kriminalize ederek sindirmeye çalıştığını görüyoruz. Bu baskılarla, düzmece iddianamelerle bizleri sindiremeyeceklerini buradan bir kez daha söylüyoruz.

Dışarıdaki birçok arkadaşımız gün boyunca hem sivil araçlarla hem yaya olarak sivil polislerce taciz edildi. Yürüyüşe gelmeyen, evlerinde olan arkadaşlarımızın bile kapısına sivil polisler gönderildi. Devlet İstanbul’da yaşayan, önceden fişlediği her lubunyayı hukuka aykırı bir şekilde gözetim altına almaya çalıştı. Gazeteci arkadaşlarımız basın kartlarını göstermelerine rağmen işkenceyle gözaltına alındı. Gazetecilerin birçok elektronik eşyası da dahil olmak üzere bütün elektronik aletlerimize tutanak tutulmadan el konuldu. Gözaltındaki arkadaşlarımız ise neredeyse 12 saat boyunca avukatlarıyla görüştürülmedi, avukatlar ise arkadaşlarımızın çığlık seslerini duyarken, işkenceyi engellemek için emniyete girmek istediklerinde gözaltı tehdidi ile karşı karşıya kaldılar. Bazı avukatlar ise yürüyüşümüzü gerçekleştirdiğimiz alana yakın bir mekandan İstanbul Barosu aracına binmek için ayrıldıkları sırada gözaltına alındı. Avukatların emniyete girişini ve avukatlarımızın arkadaşlarımızla görüşmesini keyfi biçimde engelleyen devlet, çevik kuvvet polisleri ile avukatları gözaltına alma tehdidinde bulunarak; İstanbul Emniyet Müdürülüğü çevresini ve caddeyi insan giriş çıkışına kapattı. Gözaltında olan arkadaşlarımızla dayanışmaya gelenleri terörize etmek ve engellemek içinde mahalledeki dış aydınlatmaları kapattırdı. Vatan Emniyet’in koridorlarında ya da gözaltı araçlarında ışık kapalıyken yaptıkları işkencelerin görünmeyeceğini sananlar bilsinler ki işkenceci polislerinizi de bu emri verenleri de tanıyoruz, biliyoruz, ifşa ediyoruz.

Gözaltına alınan arkadaşlarımız tüm gözaltı süresi boyunca ters kelepçeli bekletildi, “üst araması” adı altında taciz edildi, hakaretlere maruz kaldı, nezarethanede onur kırıcı şekilde fotoğraf ve videoları çekildi. Saatlerce plastik kelepçeleri çıkarılmayan arkadaşlarımızın, tıbbi yardıma erişimi engellendi. Vatan Emniyet’ten Çağlayan Adliyesi’ne nakil sırasında ters kelepçeyi kabul etmedikleri için arkadaşlarımız sözde “emniyet müdürlüğü”nün içerisinde darp edildi, zorla ters kelepçe uygulandı. Maruz kaldığı şiddet sonucu atak geçiren kalp hastası arkadaşımıza ambulans çağırılmadı, ters kelepçesi itirazlar sonucu uzun süre sonra ancak çıkarıldı.

Çağlayan Adliyesi önünde, arkadaşlarımızı karşılamamıza bile tahammül edemeyen devlet aklı, önce Kağıthane için “Onur Haftası eylem yasağı” getirdi, slogan atarsanız gözaltına alacağız diye tehdit etti. Aynı akşam yasak kararına rağmen Taksim’deki cihatçı çetelere göz yuman kolluk kuvvetleri, adliye önünde arkadaşlarımızı karşılarken alkışlamamıza bile eylem yapıyorsunuz diyerek saldırmaya çalıştı ve bizleri ablukaya aldı. Birbirimize ulaşmamızı engellemeye çalışan polis, arkadaşlarımızı farklı kapılardan bırakarak yanlarına gitmemizi engellemeye ve saatlerce özgürlüğüne el koyduğu insanların hareketini kısıtlamaya çalıştı.

Tutuklamaya sevk edilen arkadaşlarımız dışındaki 50 kişi savcı tarafından ifadesi alınmadan ve hakim karşısına çıkarılmadan haklarında yurtdışı çıkış yasağı kararı verildi. Verilen bu kararların hukuksuzca özgürlüklerimizin kısıtlanması, mücadelemizin cezalandırılmaya çalışılması olduğunu biliyor ve adalet sisteminin baskı aracı olarak kullanılmasını teşhir ediyoruz.

Onur Yürüyüşleri tarihinde ilk kez üç arkadaşımız, tutuklama gerektirmeyen 2911 sayılı kanuna muhalefet gerekçesiyle tutuklandı. Yürüyüşe katılmaları gerekçe gösterilen arkadaşlarımız, değil yürüyüş sırasında yürüyüşü gerçekleştirdiğimiz mahallede bile değilken gözaltına alındılar. Tutuklanan arkadaşlarımızdan Hivda’ya ve Sinem’e hapishane girişinde çıplak arama dayatıldı. En son aldığımız bilgiye göre arkadaşlarımız çıplak aramayı reddettikleri için tek kişiye göre havalandırmasız biçimde tasarlanmış hücrede birlikte tutuluyorlar ve siyasi tutsakların koğuşuna alınmıyorlar. Arkadaşlarımızın maruz kaldığı şiddeti kabul etmiyoruz, çıplak aramanın cinsel şiddet olduğunu söylemekten vazgeçmiyoruz.

Tutuklanan arkadaşlarımızın özellikle seçildiğini biliyoruz. Devletin toplumsal muhalefete ve dayanışmaya gözdağı verme çabasını görüyoruz. Doğan’ı, Hivda’yı, Sinem’i sokaklardan, verdikleri mücadelelerden vazgeçmeyişlerinden, Suruç’tan, gençlik eylemlerinden tanıyoruz. Devlet tarafından tutuklanan arkadaşlarımız yıllardır mücadele ettikleri, nefret politikalarına karşı sokaklarda oldukları için “devlet tarafından fişlenen” arkadaşlarımız. Hukuki bir gerekçesi olmayan bu kararın politik gerekçelerini çok iyi anlıyoruz. LGBTİ+ hareket toplumsal muhalefetin doğrudan bir parçasıdır, bizlerin toplumsal muhalefetle bağını hukuksuz saldırılarınızla zedeleyemezsiniz. Ne SDGF ne SODAP ne de bu topraklarda mücadele eden kimse yalnız değildir, mücadelemiz ortaktır. Tutuklanan arkadaşlarımızı yalnız bırakmayacağız. Tüm süreçlerin takipçisi olacağız.

LGBTİ+’larla dayanışan, sistematik nefrete karşı dayanışma gösteren tüm kurumlara teşekkür ediyoruz.

Tüm bunların bilinçli bir yok etme ve imha politikasının parçası olduğunu biliyoruz. Kaç kişiyi gözaltına alabildikleri, onlara ne kadar işkence edebildikleri, kaçını ne kadar baskıladıkları üzerinden bizi yıldırabileceklerini düşünenler yanılıyorlar. LGBTİ+ nefretiyle örülen genel ahlak ve polis ablukasının, örgütlü mücadelemizle karşısındayız. Buradayız, birbirimize sarılıyoruz. Dayanışmadan ve mücadelemizden güç alıyoruz.

Nasıl ki pazar günü bizi yürütmemek için yaptıkları saldırıların ardından arkadaşlarımız için Çağlayan Adliyesi önünde ablukaya alamadıkları bir kalabalığa dönüştüysek, bu sene de yapılanlardan sonra da kitleselleşen bir tepkinin parçası olacağız. Eşit, özgür, adil bir dünyada ısrarcıyız. Yaşamda ısrar ediyoruz ve tüm toplumsal muhalefetle birlikte aile ve nefret yılına karşı bu yılı Onur Yılı ilan ediyoruz. Sistematik, örgütlü, patriyarkal şiddetiniz karşısında bir kişi bile eksilmeyeceğiz. Birbirimizi geride bırakmayacağız.

Patronsuz, pezevenksiz, sömürüsüz, cinsiyetsiz, eşit ve özgür bir yaşam için hep beraber mücadele edeceğiz.

İmzacı Kurumlar

Yıldız Teknik Üniversitesi Kuir Kulübü, Kuir Yıldız

23. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü Komitesi

33. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi

11. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü Komitesi

11. İstanbul Trans+ Onur Yürüyüşü Komitesi

11. İstanbul Trans+ Onur Haftası Komitesi

11. Antalya Onur Haftası

13. İzmir LGBTİ+ Onur Haftası

17 Mayıs Derneği

20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği

5. Eskişehir LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi

Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği

Ankara Pride

Antalya Vegan Platformu

Aralık Feminist Kolektif

Barış İçin Toplumsal Çalışmalar Derneği – BATOÇA

Bilgi Üniversitesi Gökkuşağı Kulübü, Bilgi Rainbow

BiZ LGBTİ+ İnisiyatifi

Boğaziçi Üniversitesi LGBTİA+ Çalışmaları Kulübü, BÜLGBTi

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği

DEM Parti Kadıköy İlçe Örgütü

Demir Leblebi

Direnişin Renkleri

Ezilenlerin Sosyalist Partisi

Galatasaray Üniversitesi LGBTİ+ ve Kuir Çalışmaları Kulübü, LionKuir

Genç LGBTİ+ Derneği

Gençlik Komiteleri

Haliç Üniversitesi LGBTİ+, Haliç LGBTİ+

Halkevci Kadınlar

Halkevleri LGBTİ+ Komisyonu

Havle Kadın Derneği

Hevi LGBTİ+ Derneği

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi

İnsan Hakları LGBTİ+ Hakları Komisyonu

İÜC Eşitlik LGBTİ+ Topluluğu, QueerDeer

Kadir Has Üniversitesi Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Kulübü, Khas Plus

Kadın Savunması

Kadınlar Birlikte Güçlü

Kaos GL Derneği

KESK İstanbul Kadın Meclisi

Kırkyama Kadın Dayanışması

Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği

Koç Üniversitesi Kuir Kulübü, KocKuir

Lambdaistanbul LGBTİ+ Dayanışma Derneği

Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks + Aileleri ve Yakınları Derneği

Marmara Üniversitesi LGBTIQAA+ Dayanışma Ağı, Kuirmarmara

Mersin 7 Renk LGBTİ+ Dayanışma Derneği

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi LGBTIQA+ Topluluğu, Kuir Baykuş

Muamma LGBTİ+ Eğitim Araştırma ve Dayanışma Derneği

Öğrenci İnisiyatifi

Otonom İşçi Birlikleri

Özgür Genç Kadın

Özgür Kanatlar Antalya

Özgür Renkler Derneği

Özgür Üniversite Hareketi

Partizan

Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği

Queer Olympix

Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği

Sosyalist Dayanışma Platformu – SODAP

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu

Sosyalist Kadın Hareketi

Sosyalistler Partisi – SOLDEP

Türk Alman Üniversitesi LGBTIQ+ Dayanışma Topluluğu, TAÜ Queer

UKaLA İstanbul

ÜniKuir Derneği

Yaşatacağız Platformu

Yeni Demokrat Gençlik

Yeni Demokrat Kadın

Ben Sadece Bir Anneyim

Neşe Tamer

Ben Sadece Bir Anneyim

Ben sadece bir anneyim. Çocuğumu varoluşuyla birlikte koşulsuz seven, yargılamadan dinleyen, hayatı boyunca yalnızca yanında yürümek isteyen bir anneyim.

Pazar günü, 23. İstanbul Onur Yürüyüşü sırasında, aralarında benim evladımın da bulunduğu 53 çocuğumuz gözaltına alındı. Tek yapmak istedikleri, varoluşlarını onurlandırmak, birbirlerine sahip çıktıklarını haykırmaktı.

Gözaltı haberini saat 15.00 sularında aldım. Çocuğuma tekrar ancak ertesi gün saat 17.00’de kavuşabildim. Avukatlarının Vatan Emniyet’e girişi engellendi. Dayanışmayla gönderilen yiyecekler çocuklara ulaştırılmadı. Avukatlar beşerli gruplar halinde içeri alındığı için ifadeler sabaha kadar alınmadı. Çocuklarımız, ters kelepçeli olarak insanlık dışı koşullarda bekletilip hastaneye götürüldüler, ardından emniyete götürülüp,” mevcutlu” tutulmalarına karar verildi ve geceyi nezarethanede geçirmek zorunda kaldılar. İşlemleri sonraki güne bilerek bırakıldı. Ertesi gün adliyeye sevk edildiler. 

Maalesef üç çocuğumuz özgürlüklerine kavuşamadılar, tutuklandılar. Kalan tüm çocuklarımız serbest bırakıldı ama üzerlerine bir özgürlük değil bir yasak bırakılarak. Yurt dışına çıkışyasağı…

Adliye önünde sadece çocuklarımızı bekliyorduk. Onlara sarılmak, özgürlüklerine kavuşmalarını alkışlamak istedik. Ama çevik kuvvet tarafından ablukaya alındık. Alkışlamamız, sarılmamız, beklememiz, hatta susarak orada durmamız bile suç sayıldı. Dağıtılmak istendik.

Ben yalnızca bir anneydim orada. Eşit, özgür, insanca bir hayat talebinden başka arzusu olmayan çocuğumun yanında olmak için oradaydım. “Biz de buradayız. Hayattayız. Herkes gibi yaşamak istiyoruz.” demekten başka bir şey istemeyen çocuğum için. Ama yalnız değildim. Yanımda kendi çocuklarının haklarını savunmak için orada olan LGBTİ+ anneleri de vardı. Ve bizimle omuz omuza duran dostlar. O kalabalığın içinde dayanışmanın, birlikte olmanın gerçek gücünü hissettim. Bu güç, bana yalnız olmadığımı yeniden hatırlattı.

Ne yazık ki bugün Türkiye’de bir LGBTİ+ çocuğun annesi olmak büyük bir cesaret istiyor.
Çünkü çocuklarımız sistematik olarak her bir yeni güne okullarda, hastanelerde, sokakta, işyerlerinde ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kalarak başlıyorlar. Biz aileler, en çok da buadaletsizliğe karşı çıkıyoruz. Toplumdaki önyargıları kırmak, sessizliği bozan ilk ses olmak, bazen yalnız kalmayı göze almak… Tüm bunlar cesaret istiyor.

Yine de gözaltına alındıklarını öğrendiğim anda içime bir ateş düştü. Kalbim sıkıştı, nefesim daraldı. Bir çocuğu sevmek, onu olduğu haliyle kabul etmek yetmiyor bazen. Onu koruyamamanın, neler yaşayacağını bilememenin tarifsiz acısıyla baş başa kaldım. Çocuğumu desteklemekle beraber, ona reva görülen adaletsizliği gördükçe kaygılarım büyüdü. Sürekli başına başka neler gelebileceğini düşünüp onu nasıl koruyacağımı bilememenin yükünü taşıdım, taşımaya da devam ediyorum. 

Bazen kendimi Don Kişot gibi hissediyorum. Yel değirmenlerine karşı savaşıyormuşum gibi. 
Önyargılarla, nefretten beslenen yapılarla, kocaman bir sessizlik duvarıyla mücadele ederken… Güçlü durmaya çalıştıkça yoruluyorum. Ama vazgeçmiyorum.

Çünkü bu mücadele yalnız benim değil, çocuğumun, onun arkadaşlarının, gelecekte bu topraklarda kim olduğunu saklamadan, korkmadan, onurla yaşamak isteyen her bir çocuğun mücadelesi.
Çünkü bir gün bile susarsam, onların sesine haksızlık etmiş olurum.
Çünkü çocuklarımızın hak ettiği hayat, bugünün sessizliğini kırmamıza bağlı.
Çünkü biliyorum ki, bir annenin sevgisi bazen en büyük dönüşüm gücüdür.
Ve çünkü yalnız değilim. Yanımda çocuklarım, yanımda benim gibi yorgun ama inatçı anneler, yanımda kalbinde adalet taşıyan insanlar var. 

Ben bu yüzden vazgeçmiyorum.
Sesim titrese de konuşmaktan, elim yorulsa da yazmaktan, kalbim kırılsa da inanmaktan sessizliğin suç ortağı olmayacağım ve kimse, çocuğunu seven bir anne olarak sessiz kalmamı  beklemesin benden.

Bizim Evlatlarımız, Bu Ülkenin Evlatlarıdır!

19 Mart’tan bu yana meydanlarda, üniversitelerde, liselerde haklarını aradıkları için gözaltına alınan gençleri, ülkenin doğusundan batısına kadar muhalif her belediyeye yönelik baskı ve kayyum politikalarını, Ekrem İmamoğlu gibi milyonlarca insanın iradesini temsil eden bir belediye başkanına karşı yürütülen siyasi yargı süreçlerini ve sadece işlerini gerektiği gibi yaptıkları için gözaltına alınan gazetecilere açılan davaları büyük bir endişeyle takip ediyoruz. Tüm bu yaşananlar yalnızca bir partiye ya da kişiye yönelik değildir; bu bütün toplumu ilgilendiren çok daha derin ve yapısal bir sistem krizinin göstergesidir.

Bu kriz ne bugün başlamıştır, ne de yalnızca bir kesimi hedef almaktadır. Uzun yıllardır bu ülkede; cinsel kimliği, yönelimi, inancı, etnik kökeni ya da siyasi düşüncesi farklı olan herkese sistematik biçimde baskı uygulanmaktadır. Bugün bu baskılar, öğrencilerden emekçilere, gazetecilere, akademisyenlere, öğretmenlere, kadınlara, ailelere kadar toplumun her kesimini hedef almaktadır. Hakkını arayan her kesim  “öteki” ilan edilmekte, dışlanmakta ve susturulmaya çalışılmaktadır.

Bugün artık görüyoruz ki, bu ülkede adalet işlemiyor. Yargı, bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirerek iktidara teslim olmuş durumda. Oysa adaletin olmadığı bir ülkede demokrasi de olmaz, özgürlük de, huzur da… 

Bizler, LİSTAG aileleri olarak tekrar ve tekrar görüyoruz ki; bu ülkede sadece LGBTİ+ çocuklarımızın haklarını savunmak yetmiyor. Çünkü onlara reva görülen ayrımcılık, baskı ve ötekileştirme bugün toplumun tüm kesimlerine yönelmiş durumda. Sadece var oldukları için “suçlu” ilan edilen çocuklarımız, bugün artık yalnız değil; çünkü aynı zihniyet, farklı olan ve düşünen herkesi hedef alıyor.

Gençlerimiz sadece anayasal haklarını kullandıkları için gözaltına alınıyor, çıplak aramaya maruz bırakılıyor, işkenceye varan uygulamalara tabi tutuluyor. Bu kabul edilemez uygulamalar, sadece gençlerin değil, hepimizin onuruna yöneltilmiş bir saldırıdır. Gözaltına alınanlar, tutuklananlar hepimizin çocukları. Evlatlarımız yalnızca kendi geleceklerini değil bu ülkenin onurunu ve vicdanını savunuyor.

Devletin temel görevi adaleti sağlamak, hiçbir ayrım gözetmeksizin, istisnasız tüm gençlere adil, güvenli ve huzurlu bir gelecek sunmaktır. TOMA’lar ve gözaltılar yerine, gençlerimize hak ettikleri özgürlüğü, eğitimi ve desteği sunmaktır. Ancak uzun  süredir iktidarın ülkemizde yarattığı ayrıştırıcı ve baskıcı ortam gençlerimizi boğuyor.  Oysa biz çocuklarımızdan öğrendik ki, farklılıklarıyla tüm gençleri kapsamak bir toplum için bir tehdit değil aksine bir zenginliktir.

İktidar tarafından ilan edilen “Aile Yılı”nda, LİSTAG olarak yıllardır yaptığımız gibi ve şimdi de daha da büyük bir kararlılıkla, bize şiddetle dayatılan aile tanımını değiştirmeye; gerçek, kapsayıcı ve sevgi dolu bir aile için mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü biz, çocuklarımızın baskıdan, ayrımcılıktan değil; eşitlikten, sevgiden ve dayanışmadan beslenen bir toplumda yaşamasını istiyoruz.

İşte tam da bu yüzden, biz LİSTAG aileleri olarak, sadece kendi çocuklarımızı değil, bu ülkede baskıya uğrayan, susturulmaya çalışılan tüm gençleri sahipleniyoruz. Tek bir çocuğumuzu dahi geride bırakmayacağız. 

Bu süreçte, Anne-Baba Dayanışma Ağı gibi çocukları için direnen, adalet isteyen tüm ailelerin yanındayız. Elimizden ne geliyorsa yapacağız, çünkü biliyoruz ki:

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

WE WILL NOT ABANDON OUR CHILDREN – AND YOU SHOULDN’T EITHER!

“Do not use my child for political gain. Hands off! My child is not a tool to strengthen your position. Their rights must remain outside religious and political agendas. They are just a human being, my most precious one. Defending them is my right, and no one can take that away from me!”

We are parents and allies of LGBTQ+ children, standing together to protect their rights and futures. Our children’s existence, identity, love, and lives are the most precious things to us. When they were born, we vowed to protect them, to love them unconditionally, and to always stand by their side. And today, we reaffirm that promise: We will not abandon our children!

A new legislative proposal set to be discussed in the Turkish Parliament, officially titled “Proposal for Amendments to the Turkish Penal Code and Certain Laws”, directly targets LGBTQ+ individuals and their families. This law aims to:

  • Introduce the term “biological sex” into the law, criminalizing LGBTQ+ existence in public spaces.
  • Make gender transition processes for transgender individuals nearly impossible by imposing severe legal and medical restrictions.
  • Criminalize LGBTQ+ advocacy and restrict civil society organizations supporting LGBTQ+ rights, including family groups.
  • Impose heavy penalties on same-sex couples for holding symbolic wedding or engagement ceremonies.
  • Put parents of LGBTQ+ children at risk by framing support for their children as a punishable offense.

This is not just a legislative amendment; it is an attack on our children’s rights, dreams, and future. It is an attempt to silence families, isolate LGBTQ+ individuals, and erase them from public life.

WHAT DOES THIS MEAN FOR US?

  • Our children’s lives will become even more difficult. Trans youth will struggle to access life-saving medical care. “My daughter is 17. If this law passes, her transition process will be nearly impossible, putting her well-being in danger.”
  • LGBTQ+ visibility will be criminalized. Our children will be forced to hide who they are. “This law legitimizes hate crimes against LGBTQ+ people. How can I, as a parent, accept this?”
  • Support organizations like LISTAG will be targeted. Parents supporting their LGBTQ+ children will be legally silenced. “They want us to abandon our children, but we are here, and we are not going anywhere.”
  • Our children’s safety will be threatened. Discrimination and violence will be further legitimized. “If this law passes, my child—who is already struggling—will be left completely unprotected.”

WHY ARE WE AFRAID?

  • “I fear my child will withdraw even further because they no longer feel safe in their own country.”
  • “If this law passes, my child will have no choice but to leave Turkey. No child should be forced to flee their home just to live freely.”
  • “My child is studying abroad and now fears returning home. Why should they feel exiled from their own country?”

We will not stop defending our children’s rights. They deserve love, security, and freedom—not fear and repression.Staying silent means allowing this law to push them into isolation, and we refuse to let that happen.

OUR CALL TO ACTION

📢 To Lawmakers:“Do not take away our children’s rights. Reject this law!”
📢 To the Public:“Stand with us. LGBTQ+ children and their families need your support!”
📢 To the Media:“Amplify our voices. Share our stories!”
📢 To International Human Rights Advocates & Organizations:“Turkey’s LGBTQ+ community and their families need global solidarity. Raise awareness, share our stories, and pressure policymakers to stop this attack on fundamental human rights!”

No matter what, we will stand by our children.We will not abandon them – and neither should you

Çocuklarımızı Yalnız Bırakmayacağız, Siz de Bırakmayın!

“Çocuğum üzerinden siyaset yapmayın, elinizi çekin! O, sizin elinizi kuvvetlendirecek bir koz değil. Çocuğumun hakları, din ve siyaset oyunlarının dışında kalmalı. O, sadece bir insan, en değerli varlığım. Onu savunmak benim hakkım ve kimse bu hakkımı elimden alamaz!”

Bizler LGBTİ+ çocukları olan anne ve babalarız. Çocuklarımızın varlığı, kimliği, sevgisi ve hayatı bizim için dünyadaki en kıymetli şey. Onlar bu hayata gözlerini açtığında, onları güvende tutmaya, korumaya, sevmeye ve desteklemeye yemin ettik. Ve bugün, bu sözümüzü bir kez daha hatırlatıyoruz: Çocuklarımızı yalnız bırakmayacağız!

TBMM’ye sunulması planlanan “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi”, LGBTİ+’ları hedef almakla kalmıyor, bizleri – ailelerini – de susturmayı amaçlıyor. Bu yasa tasarısı, “biyolojik cinsiyet” kavramını yasaya ekleyerek LGBTİ+ varoluşunu kamusal alanda suç haline getirmeyi, trans bireylerin cinsiyet uyum sürecini neredeyse imkansız hale getirmeyi ve LGBTİ+ hak savunuculuğunu cezalandırmayı amaçlıyor.

Bizden çocuklarımızın gözlerinin içine bakıp “Seni seviyorum, her zaman yanında olacağım” deme hakkımızı almaya çalışıyorlar. Bunu kabul etmiyoruz. Bu yasa sadece bir düzenleme değil, çocuklarımızın hayatlarını, hayallerini, geleceklerini ellerinden almaya yönelik bir saldırıdır.

Bu Yasa Bizim İçin Ne Anlama Geliyor?

  • Çocuklarımızın hayatı daha da zorlaşacak. Cinsiyet uyum süreci neredeyse imkânsız hale getirilecek. 

“17 yaşında trans bir kızım var. Uyum sürecinin zorlaşması onun hayatını doğrudan tehdit ediyor.”

  • Kamusal alanda LGBTİ+ varoluşu suç sayılacak. Çocuklarımızın kim olduklarını özgürce ifade etmeleri yasaklanacak. 

“Çocuğumun nefret suçuna kurban gitmesi için hukuki bir zemin oluşturuluyor. Bunu nasıl kabul edebilirim?”

  • LGBTİ+ aile grupları, destek dernekleri baskı altına alınacak. Bizlerin bir araya gelmesi bile engellenmeye çalışılacak. 

“Bizden çocuklarımızı yalnız bırakmamızı istiyorlar ama biz buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz.”

  • Çocuklarımızın güvenliği tehdit altına girecek. Ayrımcılık ve nefret daha da meşrulaştırılacak. 

“Bu yasa çıkarsa, zaten büyük mücadelelerle ayakta duran çocuklarımız tamamen savunmasız kalacak.”

Anne ve Babalar Olarak Neden Korkuyoruz?

“Çocuğumun güvenliğinin tehlikeye girmesi nedeni ile daha da içine kapanmasından korkuyorum. Şimdi bile toplum içinde rahat hareket edemiyor. Bu yasa onu tamamen görünmez kılacak.”

“Çocuğumun yaşam hakları elimden alınacak. Ben bir anne olarak buna nasıl sessiz kalabilirim?”

“Yurt dışında eğitim gören çocuğum, bu yasa nedeniyle geri dönmekten korkar hale geldi. Kendi ülkesinde barınamayan bir genç olmak zorunda kalmasını istemiyorum.”

Bizler, çocuklarımızı ve onların haklarını savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Çocuklarımız nefreti değil sevgiyi, korkuyu değil güveni hak ediyor. Bu yasaya sessiz kalmak, onların yalnız bırakılması anlamına gelir ve biz buna izin vermeyeceğiz.

Yetkililere Sesleniyoruz!

Milletvekillerine: “Çocuklarımızın hayatını karartmayın, bu yasaya karşı çıkın!”
Kamuoyuna: “Biz çocuklarımız için buradayız. Sesimizi duyun, yanımızda olun!”
Medyaya: “Gerçekleri anlatın, bizleri görünür kılın!”Koşullar ne olursa olsun çocuklarımızın yanında duracağız.Çocuklarımızı yalnız bırakmayacağız, siz de bırakmayın!

Akdeniz Antalya Aile Grubu

GALADER- Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği

İzmir LGBTİ+ Aileleri Grubu

LİSTAG- LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği

LİSTAG  26-29 Kasım Ankara Ziyareti

LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği olarak, 26-29 Kasım tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerle LGBTİ+ çocuklarımızın ve ailelerimizin temel haklarına erişimi konusunda farkındalık yaratmayı ve çözüm önerilerimizi paylaşmayı hedefledik. Bu süreçte meclisziyare tlerinin yanı sıra çeşitli sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleriyle bir araya geldik.

Ziyaretlerin Planlanması

Geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz LİSTAG Aile Kampımızda, katılan ailelerle birlikte atölyeler düzenledik. Bu atölyelerde sağlık, eğitim, hukuk ve güvenlik, istihdam, barınma gibi temel başlıklar belirledik ve bu başlıklar çerçevesinde LGBTİ+ çocuklarımızın karşılaştığı sorunları belirledik. Heer bir sorun için de  çözüm önerilerini oluşturduk. Aynı zamanda atölyelerin sonucunda, vekillere iletmek için bir bildirgeve ilgili meclis komisyonlarına iletilmek üzere 5 adet resmi dilekçe metnini ortaya çıkardık. 

Tüm bu çıktılar sayesinde, Ankara ziyaretimizi aslında sadece LİSTAG olarak değil tüm LGBTİ+ ebeveynleri adına gerçekleştirdik. Bizlere destek olan tüm LGBTİ+ ebeveynlerine teşekkür ediyoruz. 

Meclis Ziyaretlerimiz

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, TİP, DEM Parti ve CHP milletvekilleriyle görüşerek, LGBTİ+ çocuklarımızın ve ailelerimizin karşılaştığı sorunları dile getirdik. Sağlık, eğitim, barınma, hukuk, güvenlik ve istihdam gibi temel yaşam alanlarındaki ayrımcılığı ele alarak, nefret söylemleriyle etkin mücadele ve eğitim sisteminde eşitlik gibi konularda çözüm önerilerimizi paylaştık. Ancak tüm partilere yaptığımız randevu taleplerine rağmen, yalnızca sınırlı sayıda vekille görüşebilmek, LGBTİ+ hakları konusunda diyaloğun kısıtlı olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Meclis ziyaretlerimizde, çocuklarımızın hormon ilaçlarına erişiminde yaşanan engellerden, etki ajanı yasa teklifinden, toplumda tehlikeli boyutta artan nefret söylemlerine ve eğitimde eşitlik ilkesine kadar pek çok konuyu gündeme taşıdık. Biz LGBTİ+ ailelerinin, sokaklarda, gözaltılarında, dava süreçlerinde çocuklarımızın yanında olduğunu, artık vekillerimizden somut adımlar atmalarını beklediğimizi belirttik. Ayrıca Adalet Komisyonu, Anayasa Komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Milli Eğitim Komisyonu ve Sağlık Komisyonu’na dilekçeler sunduk. Bu dilekçelerde, çocuklarımızın maruz kaldığı ayrımcılığa karşı çözüm önerilerimizi detaylı bir şekilde aktardık. Sürecin takipçisi olacağımızı bir kez daha vurguladık.

Sivil Toplum ve Meslek Örgütleriyle Görüşmelerimiz

Ziyaretlerimiz kapsamında, Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Kadın Dayanışma Vakfı ve Ankara Barosu LGBTİ+ Merkezi gibi önemli kurumlarla bir araya geldik.

Türk Tabipleri Birliği ile gerçekleştirdiğimiz ziyarette, Merkez Konseyi Üyesi Ali Karakoç ve Filiz Ak ile bir araya geldik. Görüşmemizde, LGBTİ+ çocuklarımızın sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı ayrımcılıklar ve özellikle hormon ilaçlarına erişimde yaşanan zorluklar gündemimizdeydi. Aileler olarak, bu ilaçlara ulaşamamanın çocuklarımız üzerindeki negatif etkilerini paylaştık. Bu kısıtlamaların kaldırılması için yürüteceğimiz çalışmalarda, TTB’nin desteğini istedik.

Ali Karakoç, uzman derneklerle birlikte bu konuda bilimsel raporlar hazırladıklarını, Sağlık Bakanlığı’na sunduklarını ve kamuoyuna açıkladıklarını söyledi. Ancak yetkilerin kısıtlanması nedeniyle bu raporların eskisi kadar etkili olmadığını vurguladı. Yine de bu konuda çalışmaların olduğunu duymak umut vericiydi.

Görüşmede, Filiz Ak’ın eğitim alanında yaptığı önemli çalışmaları da dinledik. Derslerinde her ay LGBTİ+’larla nasıl iletişim kurulacağını anlattığını, Benim Çocuğum belgeselimizi gösterdiğini ve Hacettepe’de hak temelli yaklaşımlar dersinde temel kavramların öğretildiğini söyledi. Bu çalışmalar bizi oldukça mutlu etti.

Ayrıca, TTB’nin ayrımcılığa uğrayan bireyler için İl Sağlık Müdürlüklerine başvuru yoluyla ciddi yaptırımların devreye girdiğini belirtmesi önemliydi. 

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nı (SES) ile gerçekleştirdiğimiz görüşmemizde, sendikanın hak savunuculuğu konusundaki deneyimlerini ve  toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratmak için attıkları önemli adımları dinledik. LİSTAG ve SES işbirliği yaparak, “Benim Çocuğum” belgeseli gösterimi ve söyleşileri gerçekleştirebileceğimizi konuştuk.

Ankara ziyaretimiz sırasında Kadın Dayanışma Vakfı’nı da ziyaret ettik. Görüşmemizde, kadın ve LGBTİ+ hakları için verdikleri mücadeleyi dinledik. Kadın cinayeti davalarını takip ettiklerini, baroya yönlendirme ve sığınağa yerleştirme süreçlerinde destek olduklarını anlattılar. Trans kadınların sığınaklara alınmamasının büyük bir sorun olduğunu ve bu konuda çalışmalar yürüttüklerini paylaştılar.

Sığınakların güvenlik açıklarına, yerlerinin kolayca öğrenilebilmesine dikkat çektiler. Haftanın birkaç günü eğitimler ve danışanlarla toplantılar yaptıklarını söylediler. Bu eğitimlerde “Benim Çocuğum” belgeselimizi izleyebileceklerini ve Ankara’daki gelecekteki ziyaretlerimizde deneyim aktarımı toplantıları yapmayı önerdiler.

Son olarak, Ankara Barosu LGBTİ+ Hakları Merkezi’ni ziyaret ederek, Komisyon Başkanı İlayda Doğa Karaman, Başkan Yardımcısı Mevlüt Erken ve Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Aslıhan Koçak ile bir araya geldik. Bu anlamlı buluşmada, LİSTAG olarak yaptığımız çalışmaları ve ailelere yönelik destek çalışmalarımızı paylaştık.

Baronun LGBTİ+ hakları konusunda yürüttüğü önemli çalışmaları dinlemek ve 6284 sayılı yasa üzerindeki hassasiyetlerini öğrenmek bizi hem mutlu etti hem de umutlandırdı. Görüşmemizde, iş birliği gerektiren her konuda yan yana durabileceğimizi ve dayanışma içinde çalışabileceğimizi konuştuk. Webinarlar, film gösterimleri ve sosyal medya içerikleri gibi pek çok projede ortak hareket etme fikri bizi heyecanlandırdı.

Ankara Barosu LGBTİ+ Merkezi gibi güçlü bir yapı ile dayanışma içinde olmak, hak savunuculuğu yolunda önemli bir adım olduğunu bir kez daha deneyimledik.

İHD Ankara Şubesi’nde Basın Açıklamamız

Ankara programımızın sonunda, İHD Ankara Şubesi’nin değerli ev sahipliğinde bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Açıklamamızda, LGBTİ+ evlatlarımızın sağlık, eğitim, istihdam, hukuk, güvenlik ve barınma gibi temel yaşam alanlarında maruz kaldıkları eşitsizliklere dikkat çektik. Ayrıca, meclis ve kurum ziyaretlerimizden edindiğimiz izlenimleri kamuoyuyla paylaştık. Nefret söylemlerinin biz ebeveynlerde yarattığı endişeyi dile getirerek, kamuoyunu çözüm için dayanışmaya çağırdık. 

Basın açıklamasını izlemek için: https://youtu.be/yXNkDE2cR9w?si=jTZ7O-YxL5KdnefI

Dayanışma ile Güçleniyoruz

Bu ziyaretler, LGBTİ+ çocuklarımızın ve biz ailelerinin hak mücadelesi için dayanışmanın ve birlikte hareket etmenin önemini bir kez daha gösterdi. Ankara’da bizleri dinleyen ve çözüm için işbirliğine açık olan vekillerimize ve  kurumlara teşekkür ediyoruz. 

Çocuklarımızın güvenli, eşit ve onurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

LİSTAG Hakkında Ne Düşünüyorsunuz? Anket Sonuçları Yayında

Yıllardır, topluluğumuzdan aldığımız geri bildirimler, derneğimizin faaliyetlerini daha iyi anlamamız için bize ilham kaynağı oldu. Buradan yola çıkarak kapsamlı bir anket düzenlemiştik. LİSTAG anket sonuçları üzerinde uzun süren değerlendirme ve analizler yaparak titizlikle çalıştık ve artık sıra bu sonuçları sizlerle de paylaşmaya geldi. Bu yazı anket sonucunun bir özetidir. Daha detaylı sonuçlar için PDF dosyasını indirebilirsiniz.

Anketin Amacı ve Katılımcılar

LİSTAG anket sonuçları, derneğimizin toplumsal farkındalık yaratma ve LGBTİ+ aileleri için bir destek ağı oluşturma yönündeki çalışmalarının topluluğumuzdaki etkisini anlamak için hazırlandı. 5 Mart – 13 Mayıs 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu ankete, LİSTAG aileleri, destekçilerimiz, gönüllülerimiz ve sosyal medya takipçilerimiz olmak üzere 129 kişi katıldı. Gördük ki, LİSTAG’ın sesi her geçen gün daha geniş kitlelere ulaşıyor.

Benim Çocuğum Belgeselinin LİSTAG Üzerindeki Etkisi

Katılımcıların büyük bir çoğunluğu, LİSTAG’ı özellikle “Benim Çocuğum” belgeseli sayesinde tanımış. Belgeselin, hem LİSTAG’ın bilinirliğini arttırmada hem de toplumsal farkındalığı büyütmede merkezi bir öneme sahip olduğu açıkça görülüyor. Ankete katılanların %91,5’i bu belgeseli izlediğini belirtirken, çoğunluk belgeselin etkileyiciliğini ve samimiyetini vurguladı. Katılımcılar, ailelerin çocuklarıyla olan ilişkilerini ve bu süreçte yaşadıkları zorlukları çok içten bulduklarını söylediler.

LİSTAG Danışma Hattı ve Ruh Sağlığı Toplantılarının Katkıları

Ayrıca, LİSTAG Danışma Hattı, topluluğumuza büyük bir destek sağladığını bir kez daha teyit etmiş olduk. Katılımcıların %86,8’i hattın varlığından haberdar ve hattı kullananların çoğu deneyimlerini son derece olumlu olarak değerlendirdi. Danışma hattı, ailelere rahatlatıcı ve destekleyici bir ortam sunarken, LGBTİ+ bireylerin ve ailelerinin yalnız olmadıklarını hissetmelerine yardımcı olmuş.

LİSTAG’ın ayda bir düzenlediği ruh sağlığı uzmanları moderatörlüğündeki paylaşım toplantıları, katılımcılarımızın yoğun ilgisini çekti. Bu toplantılara katılanların %78,9’u bu deneyimi çok beğendiğini belirtti. Uzmanlardan alınan destek ve aileler arasındaki dayanışma, toplantılara katılanların kendilerini daha güçlü hissetmesine yardımcı olmuş.

Yemekli Aile Buluşmalarının Katkıları

LİSTAG anket sonuçları gösterdi ki, öne çıkan bir diğer konu LİSTAG’ın yemekli aile buluşmaları oldu. Katılımcıların büyük bir bölümü, bu buluşmalara katılıp birbirleriyle deneyimlerini paylaşma şansı bulmuş ve bu toplantıların güçlendirici ve destekleyici etkisini vurgulamış. Yemekli buluşmalara katılanlar, özellikle samimi ve güvenli bir ortamda bir araya gelmekten memnuniyet duymuş.

Sosyal Medya ve Bilinirlik Çalışmaları

LİSTAG anket sonuçları bize, derneğimizin sosyal medya çalışmalarının bilinirliğinin artırılması gerektiğini gösterdi. Katılımcılarımızın %89,1’i en az bir sosyal medya hesabımızı takip ediyor olsa da, bu platformların etkinliğini ve ulaşılabilirliğini artırmak gelecekteki çalışmalarımız için stratejik bir hedef olacak.

Geleceğe Yönelik Planlarımız

Sonuç olarak, LİSTAG olarak yolumuza, topluluğumuzun görüşlerini ve geri bildirimlerini dikkate alarak, gelecekteki projelerimizi daha etkin hale getirerek devam ediyoruz. Anket sonuçlarından öğrendiğimiz çok şey var ve bu geri bildirimler, gelecekteki çalışmalarımıza ışık tutacak. Katılımcımız olan herkese, bize zaman ayırdıkları ve değerli fikirlerini bizimle paylaştıkları için teşekkür ederiz. Hep birlikte dayanışmayı ve farkındalığı büyütmeye devam edeceğiz!

LİSTAG Aileleri Kampta!

4-7 Ekim tarihinde beşincisini  gerçekleştirdiğimiz, LİSTAG 2024 Sonbahar Kampı, farklı şehirlerden gelen LGBTİ+ aileleri ve yakınları olarak, kalpten kalbe bağlandığımız, duyguların, deneyimlerin ve umutların paylaşıldığı unutulmaz bir buluşma oldu. Birlikte geçirdiğimiz dört gün boyunca, hayatın farklı alanlarında karşılaştığımız zorluklara karşı güçlenmek, birbirimizden destek almak ve her birimizin hikayesinin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlamak için bir aradaydık.

Kalpten Kalbe Bağlanan Duygular ve Deneyimler

Kampın ilk gününden itibaren açılış çemberinde başlayan bu yolculuk, sadece konuşmalar ve atölyelerle sınırlı kalmadı. Her paylaşılan an, her içten sohbet, hepimizi bir adım daha birbirimize yaklaştırdı. Yapılan atölyeler sayesinde, sadece birbirimizle değil, kendi iç dünyamızla da buluşma fırsatı yakaladık. Kendi hikayelerimizi keşfederek, bu hikayeleri nasıl yazmamız gerektiğini öğrendik. Her birimizin kendine özgü sesi, bu kampta daha güçlü bir yankı buldu.

İletişim, kapsayıcılık, çeşitlilik ve örgütlenme üzerine yapılan çalışmalarda, hepimizin içindeki gücü ve dayanışmanın ne kadar dönüştürücü olduğunu bir kez daha gördük. Ritmi bulduğumuz anlarda ve hikayelerimizi anlattığımız çemberlerde, hepimiz kendi sesimizin ve varlığımızın değerini hissettik. Birlikte yoga yaparak hem zihnimizi hem bedenimizi dinlendirdiğimiz, çemberlerde birbirimizin deneyimlerinden güç alarak daha da bilgilendiğimiz anlar, kampta kurduğumuz bağları derinleştirdi.

Bu kamp, bireysel yolculuklarımızın ötesinde, kolektif gücümüz için de önemli bir fırsat oldu. Kasım ayında meclise yapacağımız ziyaret öncesinde, aileler olarak duygu ve düşüncelerimizi, karşılaştığımız zorluklara getirdiğimiz çözüm önerilerini topladık. Eğitimden sağlığa, hukuki haklardan güvenliğe kadar birçok başlıkta dile getirdiğimiz bu öneriler, mecliste ses bulacak. Hep birlikte oluşturduğumuz bu bildiriyi, çözüm arayışlarımızı ve taleplerimizi meclise sunmak üzere hazırladık.

Yaratıcı Atölyeler ve Eğlenceli Anlar

Güneşin sıcaklığını hissettiğimiz bu güzel sonbahar günlerinde, yaratıcı atölyelerimizde hepimizin hayal gücü özgürce aktı. Herkesin farklı renklerini ve seslerini ortaya koyduğu anlar, kampımızın en keyifli zamanlarıydı. Akşam yemeğinden sonra hep birlikte bir araya geldiğimiz anlar, dostluklarımızı pekiştirdi ve aramızdaki bağları daha da güçlendirdi. Kalpten kalbe köprülerin kurulduğu, her birimizin hikayesinin ve sesinin eşit derecede önemli olduğu bu kampta, dayanışmanın ne kadar kıymetli olduğunu her an yaşadık.

Bu süreçte yanımızda olan, bizlere rehberlik eden ve emek veren tüm atölye yürütücülerimize gönülden teşekkür ediyoruz. Yaptıkları katkılar, kampın ruhunu zenginleştirdi ve hepimizi daha da güçlendirdi. 

Bu yıl beşincisini gerçekleştirdiğimiz kampta, ailelerin sadece çocukları ile değil, aynı zamanda kendileriyle de barışmış ve daha da güçlenmiş  olduklarını gördük. Bir arada olmanın bizleri nasıl güçlendirdiğini görmek, beş yıldır tekrarladığımız ve ailelerin yoğun bir paylaşım içinde bulunduğu bu kampların pozitif etkisini, ailelerin  başlangıçtaki kaygılarının yerini olumlu ve yapıcı duyguların aldığını gözlemlemek umudumuzu tazeledi.

Ailelerin içten katılımı, paylaşımları ve birbirimize verdiğimiz destek, kampı çok daha anlamlı ve unutulmaz kıldı.

Geleceğe Umutla Bakıyoruz

Son gün, kapanış çemberinde herkesin yüzünde bir gülümseme, içinde bir umut vardı. Bu kamp sadece geçmişe değil, geleceğe dair de bir yolculuktu. Birlikte geçirdiğimiz bu süre boyunca, hem bireysel hem kolektif olarak ne kadar güçlü olduğumuzu ve bir arada olduğumuzda her şeyin daha kolay aşılabileceğini gördük.

Bundan sonraki buluşmalarımızda da bu sıcaklığı ve dayanışmayı sürdürmek için sabırsızlanıyoruz. LİSTAG ailesi olarak, bu güçlü bağı daha da pekiştireceğimiz, birbirimize umut ve cesaret vereceğimiz yeni kamplarda buluşmak dileğiyle!

15 Eylül’deki Büyük Aile Buluşması’na dair

Bizler, çocuklarını koşulsuz seven ve her zaman yanlarında duran LGBTİ+ aileleriyiz. 15 Eylül’de İstanbul’da üçüncü kez düzenlenecek olan “Büyük Aile Buluşması” adı altında organize edilen LGBTİ+ karşıtı yürüyüş, toplumu ayrımcılığa ve nefret söylemine teşvik eden bir eylemdir. Bu yürüyüş, yalnızca LGBTİ+’lara değil, onların ailelerine de yönelik bir nefret ve ayrımcılık girişimidir. 

Bizim çocuklarımız, eşcinsel, biseksüel, trans, interseks ya da cinsiyet kalıplarına sığmayan kimliklere sahip olabilirler. Ancak her birinin ortak noktası, insan onuruna, eşitliğe ve adalete duydukları inançtır. Biz de aileleri olarak, onların yanında duruyor, toplum içinde özgürce ve sağlıklı bireyler olarak yaşamalarını destekliyoruz. Bu yüzden, “aileyi koruma” adı altında yapılan bu yürüyüşün, çocuklarımızın ve ailelerimizin haklarına bir saldırı olduğunu düşünüyoruz.

BÜYÜK AİLE BULUŞMASI” NEYİ SAVUNUYOR?

Bu yürüyüş, aile kavramını dar bir şekilde tanımlayarak, ailelerin çeşitliliğini göz ardı ediyor ve bu anlayışla hareket ediyor. Çocuklarımızın eşit yurttaşlar olarak toplum içinde var olma haklarına yönelik saldırılar, gerçekten “aileyi korumak” anlamına gelmiyor. LGBTİ+ aileleri olarak, çocuklarımızı dışlamadan, sevgi ve dayanışma içinde büyütüyoruz. Bu yürüyüş, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bir söylemle topluma zarar veriyor; oysa gerçek güç, sevgi ve anlayışla bir arada olmaktan gelir.

BİZLERİN SORULARINA HÂL CEVAP VERİLMEDİ

Daha önceki yürüyüşler için dile getirdiğimiz sorulara henüz yanıt alamadık ancak cevapların takipçisi olmaya devam ediyoruz. Şimdi bir kere daha soruyoruz: 

• “Büyük Aile Buluşması” derken, bizim ailelerimiz bu yürüyüşün neresinde? Çocuklarımızı koşulsuz seven bizler aile değil miyiz?

• Aileyi koruma amacıyla düzenlendiği iddia edilen bu yürüyüş, LGBTİ+ çocuklarımızın ailelerinin yanında oldukları gerçeğini neden görmezden geliyor?

• Bu yürüyüşe izin veren siyasi irade, LGBTİ+’ların  ve toplumdaki diğer kesimlerin anayasal haklarını kullanacakları barışçıl gösterilere ne zaman izin verecek?

• Toplumun her kesiminde var olan ve katkıda bulunan LGBTİ+’ların eşit yurttaşlık haklarını ne zaman tanıyacaksınız?

ÜLKEMİZİN GERÇEK SORUNLARINA ODAKLANALIM

Toplumda kutuplaşmayı artıran bu tür yürüyüşler yerine, ülkemizin gerçek sorunlarına odaklanmak gerektiğini düşünüyoruz.  Kadınlar, çocuklar ve hayvanlar şiddet ve ölümle karşı karşıyayken, kutuplaştırıcı eylemlerle zaman kaybetmek yerine, gerçek sorunlara çözüm bulmak hepimizin sorumluluğudur. Toplumu LGBTİ+’lara karşı ayrımcılığa yönlendiren ve nefreti körükleyen gündemler yaratmak yerine, kadın hakları, çocuk hakları ve hayvan haklarına yönelik somut adımlar atılması gerektiğine inanıyoruz.

NEFRETE DEĞİL, SEVGİYE SES VER!

Bizler, nefret söylemlerine karşı barışı, sevgiyi ve çeşitliliği savunuyoruz. Çocuklarımızın en doğal hakkı olan var olma mücadelesine destek vermeye devam edeceğiz. Nefrete değil, hayata ses vermek için, toplumumuzun tüm renklerini ve zenginliğini savunan herkesle dayanışma içinde olacağız.

Toplumu kutuplaştıran bu tür yürüyüşlere karşı durmaya, sorularımızın takipçisi olmaya ve çocuklarımızın özgürce, eşit bir şekilde yaşayabilecekleri bir dünya için mücadele etmeye devam edeceğiz.

LGBTİ+ aileleri olarak, çocuklarımızın her zaman yanındayız ve onların eşit haklar mücadelesine destek vermekten asla vazgeçmeyeceğiz.

Akdeniz Antalya Aile Grubu

GALADER- Ankara Aileleri Derneği

İzmir LGBTİ+ Aileleri Grubu

LİSTAG- LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği