Trans Annesi Nilüfer Kan Yeğin, TİP’ten Şişli Belediye Meclisi için Aday!

Toplumsal eşitlik ve LGBTİ+ hakları için mücadele eden bir isim olan Nilüfer Kan Yeğin, Türkiye İşçi Partisi’nden aday gösterilerek Şişli Belediye Meclisi’ne aday oldu. Aynı zamanda Türkiye’de ilk defa açık kimliği ile trans annesi olarak siyasette yer alan  Nilüfer Kan Yeğin, 2022’den beri LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG) gönüllüsü olarak çalışmaktadır.

LGBTİ+ların Yerel Yönetimlerde Siyasal Katılım Yolculuğunda Yeni Bir Adım: Şimdi Bir de Trans Annesi Var!

Türkiye’de 2014 seçimlerinden itibaren LGBTİ+ hareketinin, Boysan Yakar’ın Şişli’de Belediye Başkanı Danışmanı, komşu ilçe Beşiktaş’ta Sedef Çakmak’ın Belediye Meclis Üyesi olmasıyla başlattığı “bayrak yarışına”, 2024 seçimlerinde bir trans annesi olan Nilüfer Kan Yeğin Şişli Belediye Meclis adayı olarak destek veriyor.

Türkiye İşçi Partisi’nden Belediye Meclisi için aday olan LİSTAG gönüllüsü Nilüfer Kan Yeğin, Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin (SPoD) hazırladığı ve belediye başkan adayları & belediye meclis üyesi adayları tarafından imzalanan LGBTİ+ Dostu Belediyecilik Protokolü & LGBTİ+ Belediye Meclis Üyesi Protokolü’nü de imzaladı.

Nilüfer Kan Yeğin LGBTİ+’ların ve ailelerinin yaşadığı sorunlara dair şunları söylüyor:

Ben biri trans erkek olan 19 yaşında iki çocuk annesiyim. Bir LİSTAG annesi olarak, LGBTİ+ların ve ailelerinin yaşadığı zorlukları yürekten hissediyorum ve biliyorum. Bu sebeple, her bir LGBTİ+ canımı ve ailesini desteklemek için buradayım. Her çocuğun, sevgiyle büyümeye hakkı olduğuna ve adil bir dünyada eşit fırsatlara sahip olması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, Şişli’de LGBTİ+lara ve ailelerine yönelik sağlayacağımız destekleri artıracağız. Boysan’ın, Sedef’in, Eşitlik Birimlerinin belediyelerde, Boysan’ın annesi Sema’nın Kent Konseyi’nde actigi yoldan ilerleyecegiz, Sizlerin yanınızda olduğumuzu, seslerinizi duyurmak için elimizden gelen her şeyi yapacağımızı bilmenizi istiyorum. Çünkü bizim için herkesin huzur içinde yaşayabileceği bir Şişli önemli. Ve bu yolda, hiç kimseyi dışlamadan, kucaklayıcı bir ilçe oluşturmak için kararlılıkla ilerliyoruz.

2008 yılında bir grup anne ve babanın bir araya gelmesiyle başlayan LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği (LİSTAG), Ankara (GalaDer), Denizli, Antalya, İzmir’de LGBTİ+ Aile Örgütlenmelerinin kurulmasına öncülük etti ve yerelde güçlenmeleri için halen destek veriyor. 2013 yılında ilk gösterimini yaptığı “Benim Çocuğum” belgeseli ile Türkiye’de ve dünyada sesini geniş kitlelere ulaştırmayı başaran LİSTAG, özellikle çocuklarının LGBTİ+ olduğunu öğrenen ebeveyn ve ailelere DESTEK, paydaşlarına EĞİTİM ve DANIŞMANLIK vermekte, toplumda LGBTİ+ İnsan Haklarının farkındalığını artırmak için siyasal adayları da desteklemek dahil SAVUNUCULUK faaliyetlerini devam ettirmektedir.  

NİLÜFER KAN YEĞİN

1973 yılında İstanbul’da doğdu. Liseyi bitirdikten sonra hem dil öğrenmek hem de Reklam & PR & Pazarlama sertifika programi için Londra’ya gitti. Reklam sektöründe uzun yıllar çalıştıktan sonra, 2021’de çocukluğunun geçtiği Kocaeli Akmeşe’de tarım üretimine başlayarak “Kadınge” markasını kurdu. Buğday Derneği ve LiSTAG YK üyesidir. LiSTAG, AFAD ve Hayata Sarıl Lokantası’nda gönüllü olarak çalışmaktadır. Evli ve biri LGBTİ+ olan ikiz cocuk annesidir. 

2024 Yerel Seçimleri’nde eşitlikçi, şeffaf ve katılımcı bir belediyecilik anlayışı ile LGBTi+ların haklarını korumaya yönelik somut adımlar atılması için belediye meclis üyesi adayı oldu.

Linkler:

SORAMAZSIN: TRANS ANNESİ | 162. BÖLÜM

LGBTİ Meselesi. Neden birden hedefe kondular? (Nevşin Mengü, Kasim 2022)

LİSTAG İletişim Koordinatörü:

Aslı Meleş: +90 533 501 86 86

LİSTAG Olarak TBMM’yi Ziyaret Ettik

LİSTAG olarak LGBTİ+ Aileleri Adına TBMM’yi Ziyaret Ettik: “Çocuklarımızın Hakları ve Güvenliği İçin Sesimiz Olun!”

LİSTAG olarak LGBTİ+ ailelerinin haklarını savunmak amacıyla 7-9 Şubat 2024 tarihlerinde TBMM’yi ziyaret ettik. Farklı siyasi partilerden milletvekilleriyle bir araya gelerek LGBTİ+ çocukların eşit haklara sahip olma talebini ilettik. Deneyimlerimizi, endişelerimizi ve beklentilerimizi samimiyetle paylaştık.

Toplantılarda LGBTİ+ çocukların eğitim, istihdam, sağlık ve barınma gibi alanlarda eşit haklara sahip olmalarını ve güvenli bir yaşam sürmelerini arzuladığımızı vurguladık. Ayrıca siyasetçilerin LGBTİ+ karşıtı propagandalarının toplumda kutuplaşmaya ve nefret söylemine neden olduğunu, bu durumun da çocuklarımızı hedef haline getirdiğini dile getirdik.

Anayasa değişikliği endişelerimizi ve milletvekillerinden taleplerimizi açıkça ifade ettik. Ayrımcılıkla mücadele, destek ağlarının güçlendirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması gibi konuları ele aldık. Görüşmelerimizde LGBTİ+ hak ihlallerinin Meclis’e taşınarak sesimizin duyurulmasını talep ettik.

Milletvekillerinden aldığımız destek ve tavsiyelerle somut çözümler üzerine konuştuk. İlgili komisyonlara yapılacak kurumsal başvurular için destek sözü aldık. Meclis ziyaretimizin somut sonuçlar elde ettiğine inanıyoruz ve LGBTİ+ çocuklar için eşitlik, adalet ve kapsayıcılık adına yürüttüğümüz bu çaba bize umut veriyor.

LİSTAG olarak, LGBTİ+ aileleriyle birlikte bu mücadeleyi ve demokratik kamuoyunun sesimizi duymasını sağlama çabalarımızı sürdüreceğimizi belirtmek istiyoruz.

Benim Çocuğum’a Sansür

Ünİversİtelerdekİ Sansüre Karşı Dur, Benİm Çocuğum’la Sesİnİ Duyur!

Boğaziçi Üniversitesi yönetiminin, 2013’ten bu yana dünya çapında gösterimleri yapılan ve ödüller kazanan, Kültür Bakanlığı’nın belgeli Benim Çocuğum belgeselinin gösterimini engellemesi, çocukları eşcinsel, biseksüel, trans, interseks (LGBTİ+) olan biz anne ve babalar için Türkiye’de insan haklarının ve üniversitelerin uzun süredir maruz kaldığı baskı ve ayrımcılığın bir başka örneğidir.

Yönetmenliğini Boğaziçi Üniversitesi akademisyeni Can Candan’ın yaptığı, çocukları LGBTİ+ olan ebeveynlerin (LİSTAG) yaşadıklarını anlattıkları Benim Çocuğum belgeseli, on bir yıldır toplumumuzda ve birçok ülkede farkındalık yaratmaya devam etmektedir. Biz LGBTİ+ aileleri olarak, çocuklarımızın eşit haklarına saygı gösterilmesini, toplumsal farkındalığın artırılmasını ve ayrımcılıkla mücadelenin desteklenmesini talep ediyoruz.

Şİmdİ bİr kez daha bİr araya gelme, özgürlüklerİmİz ve İnsan hakları İçİn bİrlİk olma ve Benİm Çocuğum’u İzleme zamanıdır!

Biz, LGBTİ+ anne ve babaları olarak, haksızlıklara ve ayrımcılığa karşı çıkmaya, çocuklarımızın hakları için mücadele etmeye devam edeceğiz. Özgürlükleri ve toplumsal çeşitliliği önemsiyor, yasaklara karşı eğitimcileri okullarında, öğrencileri kulüplerinde, sivil toplumu, sendikaları ve özel sektörü, mümkün olan her fırsatta belgeselimizi göstererek bir arada olmaya, özgürlükleri savunmaya, özgür düşüncenin ve çeşitliliğin destekçisi olmaya çağırıyoruz!

Düzenleyeceğiniz gösterimlerde hep birlikte olabilmek ümidiyle, her zaman dayanışmayla.

Bizler;

Akdeniz Antalya Aileleri Grubu

Denizli LGBTİ+ Aileleri Grubu

GALADER- Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği

İzmir LGBTİ+ Aileleri Grubu

LİSTAG- LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği

Bir Annenin Gözünden, Cinsiyet Geçiş Ameliyatı

LİSTAG’ın Gökkuşağına Ses Ver podcast kanalının 20. bölümünde konuğumuz Öznur Yurtkulu, bir annenin gözünden trans çocuğunun cinsiyet geçiş ameliyatına dair tecrübelerini bizimle paylaştı. 

Podcastimizin bu bölümünü SAYFAMIZDAN veya SPOTIFY / ITUNES / GOOGLE PODCASTS üzerinden dinleyebilirsiniz.

Bir annenin gözünden, Cinsiyet Geçiş Ameliyatı – Tayland Deneyimleri

– LİSTAG Gökkuşağına Ses Ver podcast kanalına hoş geldiniz. Bu bölümün bizi dinleyenler için oldukça yol gösterici ve bilgilendirici olacağını düşünüyorum. Bu yüzden cihazlarının sesini biraz daha açmanızı ve bize kulak vermenizi tavsiye ederim.

Geçtiğimiz Temmuz ayında trans çocuğu Tayland’da cinsiyet geçiş ameliyatı olan değerli konuğumuz Öznur Hanım ile birlikteyiz. Bugün vaktini bize ayırdığı ve içtenlikle deneyimlerini, hislerini aktarmayı kabul ettiği için kendisine çok teşekkür ediyorum. Öznur Hanım hoş geldiniz.

– Hoş bulduk.

– Merak ettiğim oldukça fazla şey var, ama biz ilk önce en basit sorudan başlayalım. Kendinizi kısaca dinleyicilerimize tanıtabilir misiniz?

DEVAMINI OKU: Bir Annenin Gözünden, Cinsiyet Geçiş Ameliyatı

– Elbette. Önce beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. 46 yaşındayım ve evliyim. Bir kız annesiyim, tek çocuğum var. Sıradan bir insanım. Aslında sıradan bir insanın sıradan telaşları olan ve bu ülkede güvenle yaşamaya çalışan biriyim.

– Çocuğunuzda olan hikâyenizi çok merak ediyoruz. En başından alacak olursak, sizi bu ameliyatta karar vermeye götüren süreç nasıldı?

– Elbette. Benim çocuğum 12 yaşında bana açıldı. Doğduğunda bedensel olarak erkekti ve ben onu bir erkek çocuğu büyütürken ne hayaller kurarsanız aynen o şekilde büyütüyordum. Bir gün aniden karşıma geçip “Ben senin kızınım,” dediğinde gerçekten hayatımın en büyük şokunu ve ıstırabını yaşamıştım. Çünkü bir tane evladım vardı, onunla ilgili kurduğum hayaller vardı. O konuşurken sürekli “Bu bir ergenlik duygusu, bu değişebilir. Belki de şu anda çok farklı şeylere özeniyor, dikkat çekmeye çalışıyor olabilir,” diye düşünürken bir anda çocuğum “Anne biliyor musun ben babamı çok seviyorum, ama daha çok sana özeniyorum ve senin gibi bir anne olmak istiyorum,” dediğinde inanamamıştım. Ağlamaya başladım ve ona “Ben bu konuyu hiç bilmiyorum. Lütfen biraz bana yardımcı ol, başka neler hissediyorsun” diye sorduğumda, “Sen yokken senin ayakkabılarını giyiyorum, makyajlar yapıyorum, bedenimin kadın bedeni olduğunu hayal ediyorum ve bu beni çok mutlu ediyor,” dediğinde çocuğumdan ne kadar uzak olduğumu, onun neler hissettiğini nasıl kaçırdığımı fark edip çok üzülmüştüm.

Ama tabii ki bu bir yas süreci miydi ya da bir kayıp mıydı? Bunu tam anlamlandıramadığım ve bilmediğim ve çok korktuğum için çocuğuma hemen “Yarın seni doktora götüreceğim ve ne olduğunu anlayacağız. Şu an daha fazla bunu konuşmayalım,” dedikten sonra çocuğumun ağlayarak uyumasını seyretmiştim.

Çok ağlamıştım ama yalnız olmadığımı, böyle duygular yaşayan insanların var olduğunu bilmek de biraz içime su serpmişti açıkçası.

Sonra hemen arama motoruna yazdım. Dedim ki, benim oğlum kendini kadın olarak hissediyor. Karşıma doğrudan Benim Çocuğum belgeseli çıktı. Benim Çocuğum belgeselini sabaha kadar izlediğimi söyleyebilirim. Çok ağlamıştım ama yalnız olmadığımı, böyle duygular yaşayan insanların var olduğunu bilmek de biraz içime su serpmişti açıkçası. Sabah hemen bir doktor arayışına girdim. Çocuğumu bir psikoloğa götürdüm ve psikoloğun kapısında doğumhane kapısında bekler gibi bekledim. İçeriden oğlum mu çıkacaktı, kızım mı çıkacaktı? Doktor bana ne diyecekti? Nitekim o kapı açıldı, doktor hanım bana “Çok güzel bir kızınız var, onu çok güzel yetiştirmişsiniz. Şimdi sizinle çok uzun bir yolumuz var,” dediğinde o yolun ne kadar güzel olduğunu o an hiç bilmeden “Tamam,” dedim. Çünkü o an düşündüğüm tek şey benim çocuğumun sağlığı ve onu ne kadar çok sevdiğimdi. 

Yaklaşık ş an 6 yıl bitti. 6 yıl boyunca gerek okuluyla gerek sağlık sorunlarını çözmek adına çok fazla yol aldık. Önce bir avukata danıştık, neler yapabiliriz diye sorduk. Bütün bilgilerimizi aldık. Sonra el alemle baş etmek için aile toplantıları yaptık. İnsanlara ne dersek, ne olursa çocuğunuzu daha rahat koruyabiliriz diye düşündük. Sonra okuluyla baş ettik Okulunda onun varlığını kabul ettirmek için çok uğraştık. Çünkü benim bir kızım vardı Ve benim kızım hak ettiği, kendi istediği şekilde okula gitmeliydi ve eğitim hakkından yoksun olmamalıydı. Bunların hepsini hallettikten sonra Hacettepe Üniversitesi’ne başvurduk. Orada çocuğumun bütün sağlıkla ilgili taramaları yapıldı. Ve 13 yaşında ergenlik baskılayıcı iğnelerle başladık.

Onlar bedenlerinde sıkışmışlık duygusuyla inanılmaz zorluklar yaşıyorlar. Bizim baş edebileceğimiz, ama onların o küçük bedenleriyle, ruhlarıyla baş edemeyecekleri çok fazla yüklü taşıyorlar.

Şu anda 18 yaşında. 18 yaşına kadar yaşadığımız her zorluğun üstesinden de sadece sevgiyle geldik. Bunun altını önemle çiziyorum. Çünkü aileler çocuklarıyla doğru iletişim kurmalı diye düşünüyorum. Çünkü onlar bedenlerinde sıkışmışlık duygusuyla inanılmaz zorluklar yaşıyorlar. Bizim baş edebileceğimiz, ama onların o küçük bedenleriyle, ruhlarıyla baş edemeyecekleri çok fazla yüklü taşıyorlar. O yüzden onlara destek olmak çok önemli diye düşünüyorum.

– Peki bu ameliyata karar verdiniz, ama öncesinde herhalde bir hazırlık süreci bir bilgi edinme süreci olmuştur. Nasıl hazırlık yaptınız? Ameliyat öncesinde ve sonrasında sizi bekleyenler riskler konularını nasıl araştırdınız? Bu konuda da

bilgi verirseniz sevinirim. 

– Aslında önce şunu söyleyeyim, çocuk ilk açıldıktan sonra aileler için bir yas, bir kabul süreci var. Onlardan geçtim daha sonra bu işin sonunda cinsiyet geçiş operasyonu olacağını biliyordum, o yüzden o tarihten itibaren, yani 4 yıl boyunca ciddi bir araştırma yaptık.

Bu hemen bugünden yarına olabilecek bir şey değil. Hacettepe Üniversitesi’nde her ay 6 ayda bir, hem psikolojik hem de bedensel açıdan sağlık taramasından geçti, bütün kontrolleri yapıldı. Daha sonra 18’de çok yakın bir dönemde hormon ilaçları başladı, artık bizim için serüven hızlanmaya başlamıştı. Etraftaki insanların bakışlarıyla beraber, çocuğumuzdaki değişimleri gözlemlemeye ve onu hayata uyumlamaya çalışırken bedensel uygulama süreci için de geri sayım başlamıştı.

Türkiye’de de çok güzel operasyonların yapıldığını biliyorum. Ancak biz Tayland’ı tercih ettik. Bunun en büyük nedeni de şu; aile gruplarında daha önce bu ameliyatı olmuş, sağlığına kavuşmuş ve çok da memnun kalmış aileler ile vardı. Daha sonra oradaki hastanelere yöneldik. Onların da tavsiye ettiği hastanelerle yazışmalara başladık.

Ancak onun öncesinde bütün bunları yaparken hukuki bir süreç de var bu ameliyatı olabilmeniz için. Örneğin 18 yaşın üstünde olmanız şart. Türkiye’de böyle bir şart var. Mahkemeye başvuruyorsunuz mahkeme sizi bir hastaneye sevk ediyor ve sizden birtakım psikolojik raporlar istiyor. Hastane bütün raporları hazırladıktan sonra, mahkememiz sonuçlanmak üzereyken Tayland’a gittik.

Ama orada da onların da kendi kuralları var. 18 yaş üstü bile olsanız, 20 yaşına kadar ailenizden onay belgesi istiyorlar ve hastanelerden en az 4 tane psikiyatri raporu istiyorlar. Oraya gittiğinde tekrar sizinle psikologlar ve psikiyatrlar görüşme yapıyor. Daha sonra da ameliyat için onlar da ayrıca onay veriyor. Sonra orada ameliyat olduktan sonra size uluslararası geçerliliği olan raporlar sunuyorlar. O raporları alıp ülkenizde gerekli işlemlere ancak o şekilde başlayabiliyorsunuz.

– Peki Tayland’daki hastane ve doktorlarla nasıl iletişime geçtiniz? Yani bir ajans vasıtasıyla mı iletişim kurdunuz? Yoksa tamamen kendi kişisel araştırmanız ve iletişiminizle mi yürüdü süreç?

Benim buradaki en büyük avantajım, güvenilir olduğundan emin olmamın tek sebebi aile gruplarındaki arkadaşlarımdı.

– Ailelerin bu konuya çok dikkat etmesini öneririm. Çünkü asla bir ajans kullanmıyorsunuz. Benim buradaki en büyük avantajım, güvenilir olduğundan emin olmamın tek sebebi aile gruplarındaki arkadaşlarımdı. Onlardan aldığım referanslarla yazışmalara başladım. Öncelikli olarak yazışıyorsun. Sonra onlar sizden birtakım tahliller ve raporlar istiyor. Onlar size “Olabilir, sizinle görüşebiliriz,” dedikten sonra bir randevu talep ediyorsunuz. Sonra bunun üzerinden ilerliyorsunuz. Daha sonra istedikleri evrakları her ay düzenli bir şekilde onlara göndermek zorundasınız.

Dediğim gibi hiçbir şekilde herhangi bir ajansla ya da herhangi bir kişiyle bu işi yapmadık. Eğer mümkünse aile gruplarında daha önce bu ameliyatları yaşamış olan kişileri bulmak en güvenli olanı. Resmi sitelerden emin olarak yazışmalara başlamak en doğrusu. Zaten hastane de bütün maillerinin altında bizim dışımızda hiç kimseyle görüşmeyin ibaresi vardı. Oraya gittiğinizde yine aynı şekilde karşılıyorlar. Çünkü güvenlik çok önemli. O yüzden dediğim gibi, öncelikle aile gruplarından bu ameliyatı geçirmiş insanları bulurlarsa çok iyi olur, hem de çocukları açısından da rahatlatıcı oluyor. Evet işte bir kişi olmuş ve şimdi sağlıklı, bu örneği görmekle sizi manevi olarak da rahatlatıyor.

– Peki Tayland’daki hastane ve doktor sürecinin ayarlanması bu iletişim ne kadar sürüyor? Yani ne kadar bir süre zarfı içerisinde her şeyi kesinleştirmiş ve yol haritanızı çizmiş oluyorsunuz?

– 4 ay önceden yazışmaya başladım. Çünkü onların da programları çok yoğun, o yüzden 4 ay önce yazışmaya başladık. Daha sonra onlar bize dediler ki Temmuz ayında sizi istediğiniz tarihte bekliyoruz. Ama tabi o süreçte, 4 ay boyunca sağlığına çok dikkat etmek zorundasınız. Herhangi bir mikrobik bir hastalığı olmamak zorunda. Zaten son dakikaya kadar bu tahlilleri sizden istiyorlar. Siz de hayatınızı 4 ay boyunca o ameliyata konsantre olmakla geçiriyorsunuz. Beslenmesi çok önemli, özellikle kas iskelet sistemine çok önem veriyorlar. Bununla ilgili ekstra beslenme programları öneriyorlar. Bunlara çok dikkat ediyorsunuz ve bu şekilde ameliyata gidebiliyorsunuz.

– Peki bu süreçte sizi aşan, tıbbi, hukuki ya da psikolojik konularda nereden destek aldınız?

– Süreç boyunca kızım zaten psikiyatrı ve psikoloğu ile ayrı ayrı görüşmelere son güne, ameliyat gününe kadar devam etti. Bunun önemi çok fazla. Çünkü bedensel bir bütünlük konusu çok istiyorlar ama buna uyumlanmak için de ciddi bir zaman lazım. Ameliyat çok riskli ve çok tehlikeli onlar için. Çünkü onlar küçücük, belki de bir apandisit ameliyatı bile olmadan hayatlarının en büyük operasyonuna girecekler. Bugün bize bile söyleseler, yarın işte bir göz ameliyatı olacaksınız diye bizim bile uykularımız kaçar ki bu çocuklar 4 ay bekliyor en az. Tabii öncesini saymıyorum. 4 ay ciddiye binmiş, artık o süreç, son düzlük olarak bakarsak olaya çocuklar daha da büyük bir strese giriyor. O yüzden çok ciddi anlamda psikolojik destek almak zorundalar. Psikolojik destek aynen devam etmek durumunda.

Tayland’da nasıl diye sorarsanız, zaten oraya gittiğinizde sizi önce psikologlar görüyor, psikiyatrlar görüyor, ameliyat öncesinde bir takım rahatlatıcı görüşmeler yapıyorlar. Daha sonra ameliyattan sonra da hem fizik tedavi uzmanı hem psikolog hem de ameliyatı yapan doktor çok ciddi bir psikolojik destek veriyor. O yüzden bu konuda aslında onlara da müteşekkirim.

– Bu ameliyat herhalde ülkemizde de yapılıyor. Peki neden Tayland’ı seçtiniz? Avantajları neydi? 

– Evet burada da yapılıyor. Bu ameliyatlarla ilgilenen kişiler incelerlerse bu ameliyatın iki hatta üç farklı türü var. Birinci türü çok daha yaygın ve maddi olarak da çok daha ulaşılabilir. İkincisi tür ameliyatlar biraz daha riskli ve hâlâ ülkemizde yaygın olarak yapılmıyor. 

Bizim tercihimiz de neden Tayland oldu? Örnekleri çok güzeldi. Açıkçası bu işin uzmanı olduklarını düşünüyoruz. Çünkü bizim ülkemizde belki yılda 5 tane yapılıyorsa, orada günde 20 tane yapılan bir ameliyat bu. Buna baktığımızda kendinizi daha güvende hissediyorsunuz. Çünkü o kadar sık yapılıyor ve o kadar bu konuda merkez olmuşlar ki. İşin gerçekten sonuna kadar takip edildiğini ciddi anlamda güzel sonuçlar verdiğini görüyoruz. Tabii ki ülkemizde de yapılıyor ve isterim ki bir gün ülkemizde de bu sıklıkta yapılabilsin ve ulaşılabilir olsun. Umarım olur.

– Peki ameliyat kaç saat sürüyor?  Sonrasında hastanede kalma süresi ne kadar?

– Bu kimseyi korkutmasın. Özellikle bunun altını çizerek kuruyorum bu cümleyi. 11 saat sürüyor. 11 saati orada geçirmek çok zor, bunu parantez içinde de böyle söyleyeyim, ama çocuğunuz çıktığı andan itibaren onun ne kadar güvende ve ne kadar sağlıklı olduğunu gördüğünüzde 11 saati bir anda unutuyorsunuz. 

Evet çok meşakkatli bir ameliyat. Sonrası, bakımı hepsi birlikte bir paket halinde bir ayı buluyor. Bir ay boyunca hastaneden asla çıkamıyorsunuz. Hijyen onlar için çok önemli. Biz son bir hafta biraz daha rahattık, artık daha iyileşmeye başlamıştı. O yüzden hastanede ve biraz daha yakın çevresinde dolaşabildik. Ama onların en çok önem verdiği şey, özellikle ameliyat öncesi 5 gün boyunca sizi hastaneden çıkartmıyorlar. Gerekli hazırlıkları, ameliyat hazırlıklarını yapmak adına gözlem altında tutuyorlar ve her şeyden her türlü ayrıntıdan emin olmadan sizi o ameliyatı almıyorlar. Yani 11 saatlik ameliyat, ama güvenle girdiğini biliyorsun.

Ardından bir ay boyunca da çok yoğun bir tedavi uyguluyorlar. 

Gerek damardan aldıkları antibiyotikler, özellikle benim kızım kolon ameliyatı olduğu için gerekli olan bütün hijyen tedbirleri hepsi alınıyor dediğim gibi. Oradan bir ayın sonunda hiç ameliyat olmamış gibi yine yürüyerek çıkabiliyorsunuz. Bize bir ay sonra şu olacak dediklerinde, onların da olduğunu gördüğünüzde güveniniz bir kat daha artıyor. 

Tabii ki “endişelenmeyin,” demek çok basit bir cümle, ben de çok endişelenmiştim. Ama yaşadıkça ve tecrübe ettikçe anlıyorum ki kesinlikle sağlıklarına ve bedensel bütünlüklerine eriştiklerinde çocuklarımızın yüzünün gülmesi her şeyden önemli.

– Peki ameliyat sonrası tıbbi süreç devam ediyor mu? Bakım ve uyum açısından?

– Kanamaların oluşmaması için onların önerdiği, verdiği ilaçlar var. Bunların hepsi çok önemli. Günde 3 kez yapılması gereken masajlar var. Düzenli bir şekilde masajların yapılmasının  önemini özellikle vurguluyorlar. Çünkü doktor çıkarken bize aynen şu cümleyi kurdu “Bütünlüğünüzde ve sağlığınızla sizi gönderiyorum, ama bunu devam ettirmek tamamen size, kişiye, kişisel bakıma bağlı. Bundan sonra doktorların yapabileceği hiçbir şey yok. 


Özellikle hijyenine dikkat etmek zorunda. Ruhsal açıdansa çok değişik dalgalanmaların olduğu, aslında bir taraflarının çok mutlu olduğu ama bir taraflarının da “Allah’ım ben şimdi bu durumda nasıl yapacağım? Nasıl oturacağım? Ben ne giyeceğim? Ya da ne bileyim, evet artık bütünlüğüm var ama… Tuvalete girerken bile hâlâ o heyecanı duymak… Bunların hepsi, çocukların bu gelgitleri bir şekilde desteklenmek zorunda. Psikolojik tedavi ya da psikolojik destek aynen devam edilmesi gereken bir konu.

– Peki biraz da senin duygularından bahsedelim istiyorum. Bir anne olarak çocuğunuzun cinsiyet geçiş ameliyatı sürecinde, yani karar aşamasınd,a hazırlıkta ameliyat sırasında ve sonrasında neler hissettiğinizi paylaşabilir misiniz? Bu süreçte sizi en fazla zorlayan ne oldu?

– Her şeyden önce şunu söylemek istiyorum. İlk başında yani 6-7 yıl öncesine dönecek olursak orada hayallerimden vazgeçmeyi öğrendim. Bunların hepsini geçmişe dönüp baktığımda görüyorum. Aslında çok şey başarmışım. Çocuğumla uyumlanmayı öğrenmişim, ama ameliyat süreci zirveydi benim için. Çünkü ben uçaktan korkan bir insanım ama uçağa bindim. Ya da insanlara bir şekilde canımı emanet edip onlarla iletişim yollarını denedim ki bu arada bunu da kesinlikle eklemek isterim, dil bilmeyen aileler bu konuda hiç çekilmesinler orada çok ciddi anlamda çevirilerle yollarını çok rahat bulabiliyorlar. Doktorlarla çok rahat iletişim kurabiliyorlar. Her konuda da destek oldukları için dilin artık orada çok önemi kalmadığını da görüyorsunuz.

Duygularıma dönecek olursak, çocuğumun vücut bütünlüğünde ilk gördüğümde, gerçekten o yeniden doğmuş gibi hissettim. Artık bu defa doğru doğurmuştum. Yani o artık vücut bütünlüğündeydi. Hızlandırılmış olarak yeniden bir bebek gibi ona bir ay içerisinde yeniden yürümeyi öğrettim. Yeniden tuvalete girmeyi öğrettim. Elimi tutarak ağladığı anlarda ona cesaret verdim ve bütün bunları yaparken aklımda tek bir şey vardı. İyi ki onu doğurmuşum, iyi ki böyle bir deneyim kazanmışım.

Çünkü ikili cinsiyet sisteminde kurduğumuz hayallerin, çocuklarımız üzerine planladığımız yol haritalarının hiçbir öneminin olmadığını, gerçek anlamda onların bir birey olduğunu yaşadıkça anlıyorum.

Çünkü ikili cinsiyet sisteminde kurduğumuz hayallerin, çocuklarımız üzerine planladığımız yol haritalarının hiçbir öneminin olmadığını, gerçek anlamda onların bir birey olduğunu yaşadıkça anlıyorum. O yüzden gözlerinin içine baktıkça huzura eriyorum. Ama bir anne olarak canından endişe etmemek mümkün değil. İyileşebilecek mi? Yeniden kendi ihtiyaçlarını kendi görebilecek mi? Çünkü o dönemde gerçekten çocuğunuzun eli ayağı kulağı her şeyi hissettiriyor. Dediğim gibi tam bir bebek gibi düşünün, bir bebeğin nasıl ki canı yanıyor ve siz o konuda çaresiz kalıyorsunuz, hiçbir şey yapamıyorsunuz. Anne çaresizlikleri yaşıyorsunuz. Ama unutmayın ki bunların hepsi geçiyor. Hayat anlardan ibaret onlar da bitiyor. Şu an beşinci ayımıza girdik. “Ayımıza” diyorum, ben normalde annelerin çocuklarıyla ilgili kullandığı biz dilinden hiç hoşlanmam, ama o kadar çok hastanede ve sonrasında iç içe oluyorsunuz ki artık birbirinizi içselleştiriyorsunuz. Onun çektiği her acıyı siz de hissediyorsunuz. Güldüğü zaman mutlu oluyorsunuz, yardımsız yürüdüğünde, yataktan kalktığında alkışlamak tezahüratlar etmek istiyorsunuz. O yüzden biz dili kullanıyorum. Çünkü bizim ikimizin yaşadığı muhteşem bir deneyimdi. Ailelere yine sesleniyorum, asla korkmasınlar. Evet çok zor bir süreç, ama katlanılır ve çözümü güzel olan bir süreç.

Dinleyen birilerinim çocukları eğer bu süreçte ise benim gibi destek olsunlar ve doğru insanlarla bağlantıya geçip doğru hastanelerde bu operasyonları olsunlar.

Önemli olan bu.

– Peki şimdi ameliyattan sonra gelecekle ilgili hayalleriniz nedir?

– En büyük hayalimiz artık mahkemenin bitmesi O çok istenen “K” harfinin kimliğinde resmi olarak görülmesi. İşte o zaman bütün resmi kapılarda çok daha rahat hareket edebileceğini kendi hayatıyla ilgili çok daha emin adımlar atabileceğini düşünüyorum.

– Türklerde bizim kendi aramızda konuştuğumuz bir şey vardır ya, olmamışa dönmek. Gerçekten hiç o ameliyatları olmamış gibi sağlıklı yaşayabilmeyi çok istiyorum. Çünkü hâlâ daha o masajlar vesaire devam ediyor. Mesela bu yıl okulunu ertelemek zorunda kaldı. Umarım okuluna sağlıkla gidebilecek O yüzden gelecek yıl bizim için çok daha güzel bir yıl olacak. O yüzden bekliyoruz. Güzel hayallerimizi var. Ama dediğim gibi biz artık plan yapmamayı öğrenmiş bir aileyiz.

Planlar değil de o an verilmesi gereken kararları vermeye, yapılması gereken her şeyi yapmaya hazırız. Çok fazla plan kurmuyoruz.

– Peki bu süreç içerisinde olan veya olacak ailelere en son ne tavsiye etmek istersiniz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Hocalarımız çocuklarımızla nasıl iletişim kuracağımızı, çevredeki insanlarla nasıl baş edebileceğimizi, nasıl güçlü durabileceğimizi anlattılar. 

– Aile grupları çok önemli. Biz bütün yaşadığımızı aile gruplarında birlikte yaşadık. Hepimiz aynı damdan düştüğümüz için belki de birbirimizi her alanda çok güzel alanında besleyebildik ve güçlendirebildik. Kolaylaştırıcı hocalarımız da bize yol gösterdiler. Çocuklarımızla nasıl iletişim kuracağımızı, çevredeki insanlarla nasıl baş edebileceğimizi, nasıl güçlü durabileceğimizi anlattılar. Çocuklarımızın haklarını bilmeleri gerekiyor. “Bizim çocuklarımız yanlış değil,” derken bunun altını doldurmak gerekiyor. Biz bunu söylüyoruz ama hukuksal alanda da bizim ne gibi haklarımız var, bu konuda anne babalar kesinlikle tam bilgiye sahip olmalı.

Hastaneler, doktorlar örneğin, bunların hepsi aile gruplarında paylaşılıyor. Hepimizin birbirimize verdiği tecrübeler, öneriler var. Daha çok bunlarla çalışmak daha çok onlara yönelmek hepimiz için, hepimizin evlatları çok kıymetli. Evladınızı götürdüğünüz her yerin bir referansı olması gerekiyor. O nedenle de yine aile grupları diyeceğim. Bu konuda LİSTAG’a bir kez daha teşekkür ediyorum. Çünkü ben en başında onlara ulaşmıştım. Şu an sürecin sonu gibi görünüyor belki, ama hâlâ onlara çok ihtiyacım olduğunu ve LİSTAG’a gelen ailelerin de bize ihtiyaç duyduğunu biliyorum. O yüzden LİSTAG’a çok teşekkür ederim.

– Peki Öznur Hanım bu değerli deneyimi ve duygusal yolculuğu bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum. Eminim ki hikâyeniz ve bizimle paylaştığınız deneyiminiz bu konuda farkındalık yaratmamıza katkı sağladı. Çok teşekkür ederim. 

– Ben teşekkür ederim.

– Dinleyicilerime de bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ederiz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.

LİSTAG Aileleri Kampta… 

Çocukları LGBTİ+ olan aileler ile geçtiğimiz ay dördüncüsü düzenlenen kamp organizasyonuyla bir araya geldik. 

Her şey daha önce gerçekleştirdiğimiz kamplardaki gibi yine aynı sorularla başladı: LGBTİ+ ailelerine ve yakınlarına nasıl destek oluruz? Bu yolculukta nasıl birlikte hareket edebiliriz? Nasıl kalpten kalbe iletişim kurarız? Nasıl fayda sağlarız? 

Bu soruların ışığında, kamp programımızı detaylı bir çalışma ile belirledik ve 4. kampımızı gerçekleştirdik. 

Öncelikle tanıştık, kendi güvenli alanımızı oluşturduk. İhtiyaçlarımızı belirledik, kampımızın kurallarını hep birlikte yazdık. Hepimiz yaşayacaklarımız ve paylaşacaklarımıza dair, heyecanlı ve bir o kadar meraklıydık.

Kamp boyunca, LİSTAG olarak ailelere yönelik bir çok atölye düzenledik. Birlik olma ve dayanışmanın gücünü hissettik. Yaptığımız çemberlerde,birbirimize destek olurken, kalpten kalbe paylaştık ve ait hissettik. Oyunlarla eğlendik, eğitim seminerleri ile kendimizi geliştirip, öğrendik.  

Kimi zaman güldük, eğlendik, kimi zaman duygusal anlar paylaştık. Tanışmanın kaynaşmanın, anı paylaşmanın getirdiği birlik ve güven duygusu ile daha sıkı kenetlendik. Paylaşmanın en güzel hallerine şahitlik ettik. Doğanın kucağında, büyük ailemizle yan yana ve can cana olmanın pozitif etkisiyle bir kampı daha keyifle tamamladık. 

Dayanışma ve birlik olmanın getirdiği coşku ile uğurladık ailelerimizi. Huzurlu ve güçlenmiş hissederek, döndük gündelik hayatlarımıza. 

Bir sonraki kampın hayalini kurmaya başladık. 

Bu kampı gerçekleştirmemizi sağlayan Hollanda Başkonsolosluğu’na ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’ne destekleri için çok teşekkür ederiz.

LİSTAG Deyince Aklınıza Gelen Üç Kelime

LİSTAG olarak bu yıl 15. kuruluş yıl dönümümüzü kutluyoruz. Bu sebeple “LİSTAG deyince aklınıza gelen üç kelime” başlıklı bir video hazırladık. Bu videoda LİSTAG üzerinde bugüne kadar büyük emekleri geçen, ayrıca halen aktif olarak çalışan LİSTAG gönüllüleri, anneleri, babaları, özetle LİSTAG’ı seven değerli insanlar, LİSTAG deyince akıllarına gelen üç kelimeyi paylaşıyor.

LİSTAG olarak, kuruluşumuzdan bu yana yaptığımız çalışmalar sayesinde, çocukları LGBTİ+ olan ailelerin hayatlarını kolaylaştırarak hem bu ailelere hem de bu gençlere destek olmaya çalışıyoruz. Dernek olarak, ailelerin bir araya gelerek deneyimlerini paylaşabilecekleri güvenli bir ortam sağlıyoruz. Ayrıca, LGBTİ+ bireylerin hakları için mücadele ediyor ve toplumda farkındalık yaratmak için çalışmalar yapıyoruz. Videoda da göreceğiniz gibi 15. yılımızı kutladığımız bu yılda da tüm bu emekler  “dayanışma”, “koşulsuz sevgi” ve “umut” gibi kelimelerde ses bulup bizleri daha çok cesaretlendirdi ve derneğimizin misyonunu bir kez daha özetledi.

LİSTAG olarak 15. kuruluş yıl dönümümüzü kutlarken, bugüne dek derneğimize emeği geçmiş, geçen, geçecek olan herkese de bizden koca bir teşekkür.  

Büyük Aile Buluşması’na Dair Ailelerimizin Açıklaması

17 EYLÜL PAZAR GÜNÜ İSTANBUL’DA YAPILMASI PLANLANAN “BÜYÜK AİLE BULUŞMASI”NA DAİR ORTAK AÇIKLAMAMIZ

17 Eylül Pazar günü İstanbul’da bu yıl ikinci kez düzenlenecek olan sözde LGBT Dayatmasına Karşı “Büyük Aile Buluşması” toplumu LGBTİ+’lara ve ailelerine yönelik ayrımcılığa ve nefret söylemine teşvik eden bir eylemdir ve bu nedenle bir suçtur.

Geçen sene de söylemiştik. Tekrarlayalım: 

Biz çocuklarını koşulsuz seven ve her şartta onların yanında olan aileleriz. Bizim çocuklarımız, eşcinsel, biseksüel, trans, interseks yani tüm insanlık gibi çok renkli ve çeşitli cinsel yönelim ve/veya kimliklere sahip. Bizler çocuklarımızı cinsel yönelim ve/veya cinsel kimliklerinden bağımsız olarak kucaklıyoruz. Her aile gibi bizler de çocuklarının toplum içinde sağlıklı bireyler, eşit yurttaşlar olarak yaşayabilmeleri için onların yanında duran, birbirine sevgi ile bağlı olan aileleriz. 

17 Eylül Pazar günü yapılacak olan yürüyüş bir “aile yürüyüşü” ise bizim ailelerimiz bu yürüyüşün neresinde? Bu yürüyüş bizleri dışlayan, çocuklarımızı hedef gösteren, toplumu onlara karşı ayrımcılığa teşvik eden ve nefret söylemini cesaretlendiren bir yürüyüştür. Bu yürüyüş çocuklarımızın kendi ülkelerinde eşit yurttaşlar olarak var olma haklarına bir saldırıdır.  

Bizim çocuklarımız hayatın her alanında sadece eşit yurttaşlar olarak var olma haklarının mücadelesini veriyorlar, kimseden daha fazlasını istemiyorlar, kimseye bir şey dayatmıyorlar, kimseyi tehdit etmiyorlar.  Bizim çocuklarımız insanlık var olduğundan bu yana var olan, bugün ve ileride de hayatın her alanında birlikte yaşayacağınız arkadaşınız, öğrenciniz, öğretmeniniz, doktorunuz, avukatınız, vekiliniz, bakkalınız, her gün selamladığınız komşunuz, kardeşiniz ve hatta belki de sizin çocuğunuzdur. Bizim çocuklarımız bu toplumun, tarihinin, kültürünün, bugününün ve yarınının ayrılmaz bir parçası, eşit yurttaşlarıdır. 

Onların toplumdan dışlanmasına, toplumun içinde sağlıklı, üretken bireyler olarak yaşama haklarının ellerinden alınmasına ve hedef gösterilmelerine izin vermeyeceğiz. 

Bu yürüyüşü düzenleyen, kendinde bütün toplum adına konuşmak yetkisini gören bu gruba, dışlayıcı, ayrımcı nefret söylemlerinin değil “aileyi korumak” aksine tüm toplumu ayrıştırmaktan başka bir işe yaramadığını tekrar hatırlatmak istiyoruz. 

Tüm toplumumuzu, Türkiye’nin pek çok acil ve yakıcı sorunla baş etmeye çalıştığı bir dönemde sanki ülkemizin en büyük sorunu bizim rengarenk çocuklarımızmış gibi, onları “LGBT” diye bir kısaltmanın içine hapsederek suni bir gündem oluşturma çabalarına, kendi politik çıkarlarına alet etmeye çalışanlara, toplumun huzursuzluğunu en kolay hedef olarak  seçtikleri bir grup insana karşı ayrımcılığa yönlendiren ve nefreti körükleyenlere karşı uyanık olmaya çağırıyoruz. 

Bizim çocuklarımız en doğal hakları olan var olma hakları için bile yürüyemezken bırakalım onlar yine yürüsün, yürüsünler ki bu toplumun bazı çocuklarını dışlayan, yok sayan hatta onlara karşı nefreti, düşmanlığı körüklemeye devam edenlerin kimler olduklarını yine hatırlayalım. 

GEÇEN YIL SORDUĞUMUZ VE CEVABINI HENÜZ ALAMADIĞIMIZ SORULARIMIZI YİNELİYORUZ: 

“Büyük Aile Buluşması” derken neyi kastediyorsunuz?  Çocuklarımızı koşulsuz seven, sağlıklı bireyler olarak yetişmeleri için elimizden geleni yapan bizler aile değil miyiz?

  • “Aileyi korumak” için yapıldığı söylenen “Büyük Aile Buluşması”na biz eşcinsel, biseksüel, trans, interseks aileleri olarak gelirsek bizleri de koruyacak mısınız? 
  • LGBTİ+ karşıtı olarak düzenlenen bu yürüyüşe izin veren siyasi irade  LGBTİ+’ların, kadınların, öğretmenlerin, doktorların vb. anayasal haklarını kullanacakları yürüyüşlere ve gösterilere ne zaman izin verecek?
  • Her yurttaş gibi, vergilerini ödeyen, farkında olmasanız da herkes gibi mesleği, birikimi ve donanımıyla topluma katkıda bulunan eşcinsel, biseksüel, trans, interseks bireylerin de eşit yurttaşlık haklarına sahip olduğunu, bir aileleri olduğunu ve bir gün sizin de ailenizden olabileceğini ne zaman kabul edeceksiniz?

“NEFRETE DEĞİL, HAYATA SES VER!”

Bizler 17 Eylül Pazar günü “Büyük Aile Buluşması”nın yapılacağı saatlerde “Nefrete değil, hayata ses ver!” diyerek, ayrımcılık yerine bütün renkleri ile hayatı savunan “Büyük Hayat Buluşması”nı izleyeceğiz. Sizi de bekleriz.

Büyük Hayat Buluşması canlı yayın bağlantısı: 

https://www.youtube.com/live/bQ5fR-nmSR4?si=BE_Q9Gt_5hb6FYfU

Akdeniz Antalya Aileleri Grubu
Denizli LGBTİ+ Aileleri Grubu
GALADER- Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği
İzmir LGBTİ+ Aileleri Grubu
LİSTAG- LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği

Benim Çocuğum: Bir Queer Annesinin Hikayesi

‘Benim Çocuğum’ belgeselini ilk izlediğimde, benim çocuğum bana yeni açılmıştı.  Bazı durumları/kavramları/olayları ancak başına geldiğinde anlıyor insan. Bildiğini sandığı bir konuda ne kadar cahil olduğunu da fark etmek, ne kadar gereksiz önyargı ve yanlış bilgi biriktirdiğini görmek acı veriyor.
Kızım bana açıldı, bana kendini anlattı. İçimde bir yerde şüphesini hep duyduğum, bilerek ya da bilmeyerek üzerini örttüğüm, ama bir türlü konduramadığım gerçekle yüzleşmek hiç kolay olmadı. Ama aslında bir o kadar kolaydı.    O aşıktı, genç bir kadına aşıktı, böyle mutluydu. Denklem basitti aslında, o mutluysa ben de mutluydum. 

Yüzleşme Anında Duyulan Sorular

O ilk yüzleşme anında dünya etrafımda dönerken aklımın içinde de binlerce soru uçuşuyordu.  Nasıl fark edemedim? 
Neden daha önce anlayamadım? 
Ben nasıl bir anneyim? 
Nerede hata yaptım? 
Ben çocuğumu büyütürken onu istemediği bir sürü saçma şeye nasıl zorladım? 
Hep erkek çocuklarla spor yaptı, nasıl anlamadım? 
Pembe rengi hiç sevmezdi, nasıl fark edemedim? 
22 yaşına kadar hiçbir erkekle flört etmedi, nasıl şüphelenmedim? 
Erkek reyonundan giysi seçmeyi severdi, bundan da mı huylanmadım? 
Benim yüzümden mi oldu?
Çocuğum mutlu olacak mı? 
Anne-baba olarak nasıl bir model çizdik biz? 
Hayatı hiç kolay olmayacak, peki ben onu koruyabilecek miyim? 
Ya başına kötü bir şey gelirse?
Çocuğum güvende olacak mı? 
Nelere maruz kalacak? 
Babası duyunca ne diyecek? 
Çevremizdekilere nasıl açıklayacağız? 
Çocuğumun hayatını kolaylaştırmak için ne yapabilirim?   Ben bundan sonra ne yapabilirim?
Ben ne yapabilirim? 

Ferahlama ve Kabul Sürecİ

O ilk yüzleşmenin hemen ardından sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam ettim. Nasıl bu kadar çabuk kabule geçtim, nasıl hemen uyumladım kendimi hiç bilmiyorum. 
Sanki bir tiyatro sahnesinde başrol oyuncusuydum ve rolümün de hakkını veriyordum. 
Sırtıma bir kırmızı pelerin geçirmiş, süper güçlerimi cebime koymuş, hayallerimin enkazının üzerinde yürüyerek ayağıma batan taşlara ve ara sıra tökezlememe rağmen “acımadı ki acımadı ki” diye ilerlemeye çalışıyordum…
Her düşündüğümde tekrar şükrediyorum; çok şanslıyım ki çevremde beni anlayacağını bildiğim canlar vardı. İşte onların tavsiyesi üzerine izledim “Benim Çocuğum”u… 
İyi ki izledim.
Ferahladım. 
Hafifledim.
Yeri geldi boğazım düğümlendi, gözyaşlarım özgürlüğünü ilan etti, hem ağladım hem güldüm, yeri geldi ruhum elinde pankartla onlarla birlikte yürüdü. 
Her duygunun içinden onlarla birlikte geçtim, çok ama çok iyi geldi. 
Gördüm ki aklımdaki o binlerce soru, korku, endişe sadece benim aklıma gelmemişti. 
İzledikçe bazı soruların cevapları netleşti, bazı sorular da evrildi. Bu kez çocuğumu ve ihtiyaçlarını daha doğru anlamaya yönelik sorular canlandı içimde…
Acaba kendi bedeninden memnun muydu? 
Kadın olmaktan mutlu muydu? 
Cinsiyetini değiştirmek istiyor muydu? 
Yaşadığı hayattan gerçekten de mutlu muydu? 
Psikolojik anlamda destek almak ister miydi? 
Benim nasıl destek olmamı istiyordu?
Tüm bu soruları sonradan kızımla da konuştum, aldığım yanıtlar da tatmin edici oldu benim için… 
Biraz daha ferahladım. 
Anladım ki önce durmam gerekiyordu. Sadece durmam. Çünkü durum hiç o kadar basit değildi. Böyle bir şey ilk defa başıma geliyordu, bu eğer bir sınavsa ben çalışmadığım yerden yakalanmıştım, önce bu durumu anlamam ve sindirmem gerekiyordu. Yaşayacağım tüm duyguları yaşayıp ancak öyle geçebilirdim içinden… 
‘Benim Çocuğum’da izlediklerim canımın yarasına merhem, ruhuma ağrı kesici oldu.   Ne yapacağımı bilemez bir halde serseri mayın gibi ortalıkta dolanırken, ekranın diğer ucundan uzanan hiç tanımadığım ama sanki bin yıldır dost olduğum şefkatli kollar beni sardı, sarmaladı. 
İçime sıcaklık, kalbime huzur doldu. 
Hissettiğim şey benim de çocuğumun da yalnız olmadığımızdı. 
48 yaşımda ben, 22 yaşındaki kızımla yeniden tanıştım. Bu tanışma bana hiç bilmediğim bir sürü şey öğretti. Önyargıları, şu meşhur el âlem ne der kaygılarını bir kenara fırlatıp attım.  Çocuk benim çocuğumdu, sevgisi içimdeydi.
Hayat yolunda şimdiye kadar hep el ele yürümüştük, şimdiden sonra da o eli hiç bırakmayacaktım.  
Her ne olursa olsun o benim mucizemdi, kıymetlimdi. 
Cinsiyetinin, cinsel yöneliminin ya da adına her ne deniyorsa onun önemi yoktu. Önemli olan tek şey canının sağlığıydı, mutluluğuydu. 
Her ne olursa olsun o benim çocuğumdu ve her zaman onun yanında olacaktım.   Çünkü o benim çocuğumdu, en güzeli de buydu…  

İmza: Bir Queer Annesi 

Destek için tıklayın.

Onur Haftası’nda LİSTAG’ın  15. Yılını Kutladık

Bundan 15 Yıl önce çocukları LGBTİ+ olan birkaç aile deneyimlerini paylaşmak ve dayanışmak için bir araya gelmişti. Sonra bu gruba dahil olan ailelerin sayısı artmaya başladı ve aslında hiç de az olmadığımızı gördük. Hak mücadelelerinde evlatlarımızın yanında yol alırken bu mücadelenin onların olduğu kadar bizim de olduğunu farkına vardık. Bilgilendikçe, bilgimizi, deneyimimizi paylaştıkça güçlendik  ve daha çok aileye ulaşmak, destek olmak amacıyla dernek haline geldik. Onur Haftası’na denk gelen 23 Haziran 2023 Cuma günü de Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu’nun ev sahipliğinde LİSTAG’ın 15. Yılını kutladık. Gün boyu süren 15. Yılında LİSTAG ve Türkiye’de Aile Örgütlenmeleri Sempozyumu’nun ardından sıcak bir resepsiyonla hem 15. yaşımızı hem de Onur Ayı’mızı kutladık, kayıplarımızı andık. 

“15. Yılında LİSTAG ve Türkİye’de Aİle Örgütlenmelerİ Sempozyumu”

Gün içinde LGBTİ+ aile örgütlerinden temsilcilerin ve uzun yıllardır birlikte çalıştığımız uzmanların katılımıyla düzenlediğimiz 15. Yılında LİSTAG ve Türkiye’de Aile Örgütlenmeleri Sempozyumu’nda deneyimlerimizi paylaştık. 

15. Yılında LİSTAG ve Türkiye’de Aile Örgütlenmeleri Sempozyumu saat 10:00 ‘da Hollanda Başkonsolosu Arjen Uijterlinde’nin açılış konuşmasıyla başladı.

LİSTAG Yönetim Kurulu Başkanı Tülay Savaş’ın konuşmasının ardından, LİSTAG’ın kurucu ailelerinden olan Günseli Dum, Sema Yakar, Ömer Ceylan ve Şule Ceylan ve Metehan Özkan “Dünden Bugüne LİSTAG” başlıklı bölümde LİSTAG’ın kuruluş hikâyesini ve tarihçesini anlattılar.

“LGBTİ+ların ve Ailelerinin Ruh Sağlığında Destek Mekanizmalarının Önemi’’ başlıklı panelinin katılımcıları Uzm .Dr. Başak Usta Gündüz, Doç. Dr. Koray Başar, Uzm. Dr. Seven Kaptan, Züleyha Baransel, trans ve LGBTİ+ gençlerin yaşadıkları sorunları, barınma, eğitim, çalışma gibi alanlarda yaşadıkları sorunları ve ailelerin bu sorunlar ile başa çıkma yöntemlerini anlattılar.

“LGBTİ+ Gençleri Desteklemek ve Güçlendirmek’’ başlıklı panelin konusu LGBTİ+ gençlerin eğitim, çalışma ve sosyal yaşamlarında güçlenmelerinde aile ve okul desteğinin rolü ve önemiydi. Özellikle okulda PDR desteğinin önemi üzerinde duruldu. Panelin katılımcıları Doç. Dr .Ezgi Toplu Demirtaş, Psikolojik Danışman ve Eğitim Bilimci Dilek Çankaya, Cinsellik Eğitmeni ve Danışmanı Efsun Sertoğlu idi.

“LGBTİ+ Aileleri ve  Hikâyeleri’’ başlıklı panelinin katılımcıları Can Candan ve Yasemin Zeynep Başaran’dı. Can Candan, LİSTAG ile tanışmasını, Benim Çocuğum Belgeselini çekme fikrinin nasıl doğduğunu, belgeselin çekim aşamasını anlattı. Yasemin Zeynep Başaran ise kendi LİSTAG yolculuğunu anlattı. (Belgeseli izlemek için BURAYA tıklayabilirsiniz.)

“LGBTİ+ Aile Örgütlenmeleri  Geleceğe Nasıl Bakıyor?” başlıklı panelin katılımcıları Ankara Galader Derneği’nden Nedime Erdoğan, İzmir Aile Grubu’ndan Birgül Ergün, Antalya Aile Grubu’ndan Hidayet Erşan ve LİSTAG Derneği’nden Nilüfer Kan Yeğin LGBTİ ebeveynleri olarak kendi hikâyelerini paylaştılar, endişe ve zorluklarla baş etme yöntemlerini ve örgütlenmenin önemini anlattılar.

Her biri yaklaşık 1 saat süren 5 panelin ardından LİSTAG’ın kurucularından Günseli Dum, kuruluşundan bu yana emeği geçmiş tüm Gönüllü ve Paydaşlarımıza teşekkür etti.

Hem 15. Yılımızı hem Onur Ayı’nı kutladık

Günün sonunda, 15. Yılında LİSTAG ve Türkiye’de Aile Örgütlenmeleri Sempozyumu’nun ardından sempozyum katılımcıları ve davetlilerimizle birlikte, sıcak ve neşeli bir ortamda hem 15. Yılımızı hem Onur Ayı’nı kutladık, hem de kaybettiğimiz arkadaşlarımızı andık.

En ince ayrıntısına varıncaya kadar düşünülmüş harika bir organizasyon ile LİSTAG’ın 15. Yılı’nı ve Onur Haftası’nı kutlamamıza vesile olan Hollanda Konsolosluğu’na, 15. Yılında LİSTAG ve Türkiye’de Aile Örgütlenmeleri Sempozyumu’na katılan tüm konuşmacılarımıza, sempozyumda ve resepsiyonda bizimle birlikte olan tüm dostlarımıza çok teşekkür ederiz.

2023 Onur Ayı’mız kutlu ve renkli olsun!

2023 Onur Ayı’na hoş geldiniz! Bir önceki yıl Lubi’li sticker’larımız ve bilgisayarlarımız, telefonlarımız için arka plan görsellerimizi sizinle paylaşmıştık. Bu sene ise koleksiyonumuzu daha da genişlettik! Akıllı telefonlarınızda kullanabileceğiniz renkli ve eğlenceli Lubi’li çıkartma setimizi hala indirmediyseniz, kaçırmayın! Ayrıca, yeni eklediğimiz koleksiyonumuzla birlikte, cep telefonu, tablet ve bilgisayarlarınız için ücretsiz arka plan görsellerini de indirip kullanabilirsiniz. Hepimizin Onur Ayı kutlu ve renkli geçsin!

Lubi Çıkartma setimizi aşağıdaki butona veya bu bağlantıya https://sticker.ly/s/17CKCF tıklayarak indirebilirsiniz. Güle güle kullanın. 

Bilgisayar, laptop ve tabletleriniz için wallpaper’larımızı indirerek arka plan olarak kullanabilirsiniz.

Akıllı telefonlarınız için hazırladığımız wallpaper’larımızı indirerek arka plan olarak kullanabilirsiniz.

Çıkartmalarımızı ve wallpaper’ımızı hazırlayan Hakkı Tarkan Fenercioğlu’na teşekkürler.