Trans kadın Çağla ve annesi Züleyha, yan yana duran ve birbirinden güç alan nadir anne-kızlardan… Bu sene 10. yılını kutlayan LİSTAG (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Aileleri ve Yakınları Grubu) üyesi anne-kız, yaşadıklarını DW Türkçe ile paylaştı…
Etiket: anne
“GÖKKUŞAĞINDAN HİKAYELER” OKUMA TİYATROSU
Çocukları LGBTİ+ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks) olan bir grup anne babanın, 2008 yılında kurduğu LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları GrubuLİSTAG, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde, İstanbul Hollanda Başkonsolosluğu’nda, 10’uncu yılını kutladı. Türkiye’nin farklı illerindeki LGBTİ+ ailelerinin gerçek yaşam öykülerinden derlenen “Gökkuşağından Hikayeler” kitabından bölümlerin okunduğu okuma tiyatrosu büyük ilgi gördü.
Ayta Sözeri, Ayça Damgacı, Haydar Köyel, Melis Öz ve Seyhan Arman gibi sanatçıların desteğiyle düzenlenen okuma tiyatrosu geniş bir katılımcı kitlesi tarafından beğeniyle izlendi.
“BİR HİKAYE BİR İNSANI, BİR İNSAN HEPİMİZİ DEĞİŞTİRİR”
10’uncu yıl etkinliğinin açılış konuşmasını kitabın derleyicilerinden Yasemin Zeynep Başaran yaptı. Etkileyici, güçlü ve samimi hikayelerin yer aldığı kitabın sadece LGBTİ+ ailelerine değil toplumun her kesimine ulaşmasını arzuladıklarını söyleyen Başaran, “Gökkuşağından Hikayeler, çocuklarını gerçekten sevmenin onları anlamaktan geçtiğini bilen, anlamak için gereken uzun ve yorucu yolu kat edebilme cesaretine sahip, başta kendi önyargıları olmak üzere karşılaştıkları birçok zorluğu geride bırakmaya çalışırken öğrenmeyi sürdüren ebeveynlerin yolculuğunu gözler önüne seriyor” dedi.
Etkinlikte “Bir hikaye bir insanı, bir insan hepimizi değiştirir” çağrısı yapan LİSTAG’lı aileler, herkesi LGBTİ+ ailelerinin dönüştürücü güce sahip hikayelerini okuma tiyatroları düzenleyerek paylaşmaya davet ediyor.
LİSTAG LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Grubu, Ankara Gökkuşağı Aile Grubu, Denizli LGBTİ+ Aileleri Grubu ve İzmir LGBTİ+ Bireyleri Aile Grubu’ndan yaklaşık 30 anne ve babanın gerçek yaşam öykülerinin yer aldığı kitabın önsözünü, “Hikaye Anlatıcığı” eğitimlerini gerçekleştiren Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Şeyda Taluk kaleme aldı. Taluk önsözde şu cümlelerle duygularını aktardı: “Çocukları, torunları, kardeşleri için tüm bir toplumu karşılarına almaktan çekinmeyen harika insanları tanıma şansına eriştim. Sanki bir film sahnesinden kopup gelmiş̧ gibiydiler; beni yaşamımın sonuna kadar yetecek sevgiye boğdular.”
KİTABIN KÜNYESİ
Derleme / Düzenleme
Yasemin Zeynep Başaran, Hülya Sungu
Grafik Tasarım
Barış Zerey
Hikaye Kayıtları
Yusuf Bahar, Ali Çakır, Kenan Özcan, Murat Yıldırım, Şebnem Vitrinel
Baskı ve Cilt
Punto Baskı Çözümleri
Birinci Baskı
Ekim 2018
Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın İnsan Hakları Programı tarafından desteklenen, “Empowerment of Parents of LGBTIs in Turkey with Human Rights & Story Telling Trainings and Group Therapies” isimli proje kapsamında düzenlenen “Hikaye Anlatıcılığı” eğitimleri kapsamında derlenen hikayelerden oluşmaktadır.
Copyright ©
Katadrom Kültür Sanat ve Sosyal Politikalar Derneği
LİSTAG Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Grubu
Gökkuşağından Hikayeler” kitabına <info@listag.org> adresine e-mail yollayarak ulaşmak mümkün.
2018 ONUR HAFTASI ve YÜRÜYÜŞÜ
16.sını düzenlemekte olduğumuz Onur Yürüyüşü bu sene üçüncü kez İstanbul Valiliği tarafından yasaklandı.
Bizler, Taksim’deydik, sınırları aşmak konusunda kararlıydık, biz hiçbir yere gitmedik. 26. Onur haftamız hepimize kutlu ve mutlu olsun.
Bir hikaye bir insani, bir insan hepimizi değiştirir.
Onur Haftası boyunca her gün bir hikaye.
Çocuğumun Kokusu Hiç Değişmez
Çocuğumun Kokusu Hiç Değişmez
Her şey yaklaşık 5 yıl önce çocuğumun cinsel yönelimini / cinsiyet kimliğini öğrendiğim zaman başladı. Doğulu bir aileden geliyorum. İstanbul’da büyüdüm. 17 yaşında evlenip 18’imde anne oldum. Kız ya da erkek çocuk isteğim yoktu, sanırım sadece bir çocuğum olsun istedim. Çocuğum 2.5 yaşındayken eşimden ayrıldım. Ailem memleketim olan Şanlıurfa’ya döndü. Ailem ve ben çocuğumu elimizden geldiğince sevgi dolu bir ortamda yetiştirmeye çalıştık. Arkadaş gibiydik sanırım beraber büyüdük.
Çocuğumda bir farklılık hissetmemiştim; evet biraz hassas, naif ve duygusaldı, sert mizaçlı bir çocuk değildi ama diğer erkek çocuklardan pek de farklı değildi. Çok yakışıklı bir çocuktu ve kız arkadaşları vardı. Ta ki lise 1. sınıfa başladığı sırada çocuğumun samimi bir arkadaşının annesi iş yerime gelerek ‘’senin çocuğunda bir farklılık var duyduğum kadarıyla bir erkek sevgilisi var – taciz ve tecavüzü kastederek – acaba başına bir şey mi geldi?” diye konuşunca şok yaşayıp, sinir krizi geçirerek hastanelik oldum. Tek isteğim böyle bir şey varsa ölmekti. Ölmek istedim. Hastanede yatmayı kabul etmeyip eve döndüğüm zaman ağlayarak çocuğumla konuşup böyle bir şey varsa doktora gidebiliriz ve bu durumu aşabiliriz, düzeltebiliriz dedim. Çünkü düzeltilir sanıyordum. Çocuğum ağlayarak böyle bir şey olmadığına yeminler etti. Kendisinin yüzünden bana bir şey olursa kendini öldürebileceğini söyleyince, iyi ki hastanede yatmadım diye düşündüm. Böyle bir şey yoktu ve ben başkasının lafıyla hem kendimi hem çocuğumu üzmüştüm. Bu olaydan sonra daha fazla kız arkadaşı oldu eve getirip benimle tanıştırmaya başladı. Sevgililer fazlalaştıkça demek ki çocuğumda bir şey yokmuş deyip mutlu oluyor ve küçük de olsa içimdeki şüpheyi yok ediyordum. Çocuğum üniversite 1. sınıfı bitirdiği sıralarda bir arkadaşımın bilgisayarından internete girip bir arkadaşıyla konuşmuş. Arkadaşım ise kendi çocuğunu kontrol amacıyla yaptığı kayıtları okurken benim çocuğumun bir erkekle yazışmalarını yakalamış. Yine iş yerimdeyken bana konuşmayı e-posta olarak gönderdi. İnanın tamamını okuyamadım, çünkü iki erkek arasında olamayacak bir konuşmaydı, sevgiliyle yapılan bir konuşmaydı ve benim çocuğumun sevgilisi bir erkekti…
İnanmak istemedim, o hissi anlatmak çok zor, tüm dünyam yıkıldı, yaşamak istemedim, deliriyorum sandım. Bu sefer inkarı yoktu. Bana göre çocuğum eşcinseldi. Çocuğumla yüzleşmeye korktum; sanırım hem duyacaklarıma hazır değildim hem de ürkütürsem evden gider diye düşündüm. Delirdim, sanırım kafamı duvardan duvara vurdum, intihar etmek istedim. İlginçtir; babamın hayatımda yeri çok farklı olmasına rağmen ve babamı canımı verecek kadar sevdiğim halde keşke babam ölseydi de benim çocuğum böyle olmasaydı diye düşünecek kadar aklım başımdan gitti. Çünkü çocuğumdu o benim, tüm dünyamdı. İkimizdik, yalnızdık, o benim yol arkadaşımdı. Bir çok hayalim vardı, çok yakındık, birbirimizden saklımız gizlimiz yoktu ama öyle değilmiş, benim çocuğumun benim bilmediğim apayrı bir dünyası varmış. O an çocuğumu hiç tanımadığımı hissettim bir erkek çocuğum vardı ama aslında yokmuş. Sanki çocuğum ölmüştü ve ben onu kaybetmiştim. Canım çok acıdı, içim çok yandı. Tarifi mümkün olmayan bir acı yaşıyordum. Aklıma üniversite ortamında başına bir şey mi geldi, acaba çocuğum kötü niyetli insanların eline mi düştü, zorla bir şey mi yaptırıyorlar gibi sorular geldi. Anneannesine çok düşkündü, yazları Urfa’ya giderdi acaba orada mı bir şey yaptılar diye düşündüm. Mutlaka bir çaresi vardır el ele verirsek düzeltiriz diye düşünüp kendimi teselli etmeye çalıştım. Acabalarım çoktu ama cevaplarım yoktu. Bu konuyu hiç bilmiyordum üstelik okumayı çok seven bir anne olarak nedense bu konuda bir şey okumamıştım. Çaresizdim… Önyargılı bir insan değildim ama bu konu dikkatimi hiç çekmemişti sanırım. Çocuğumla konuşmaya korktum, evden gider diye düşündüm ama yüzleşmem gerekiyordu. İçimde yine de bir umut vardı; galiba bana yine “bir şey yok” diyecek ve ben yine buna inanmayı seçecektim.
Çocuğumla konuştum. Bir yazışmasını okuduğumu, eşcinsel olduğunu düşündüğümü, böyle bir şey varsa maddi şartlarımızı zorlayıp, İstanbul’dan, arkadaşlarından uzaklaşabileceğimizi, farklı hobilere, kurslara yönelebileceğini, doktora gidersek, tedavi olursa düzelebileceğini anlatmaya çalıştım. Bilgisizdim, çocuğum benden daha bilgiliydi bu konuda. Ağlayarak “anne düzelebilir bir şey değil” dediğinde ikna etmeye çalıştım. Kabul etmediğinde yine sinir krizi geçirdim ve kendime geldiğimde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ndeydim. Eve döndüğümde çocuğum okulunu bırakmak zorunda olduğunu, bu şartlarda okulda problem yaşadığını ve beni daha fazla üzmemek adına evden ayrılmak istediğini söylediğinde bir kez daha yıkıldım. Ama yine de onu ikna edip psikiyatra götürdüm. Maddi olarak yıprandım ama düzelecek diye düşündüğüm için ve doktorların da “davranış bozukluğu var, düzelir” sözüne güvendiğim için terapilere devam ettik. Ama çocuğum yine karşıma gelip ‘’anne seni daha fazla üzmemek adına evden ayrılıyorum’’ dediğinde, ağladım, yalvardım, kızdım, hakaret ettim. Yine de evden gitmesine engel olamadım. Bilgisizliğim yüzünden hem kendimi hem de çocuğumu yıprattım. İş hayatım sona erdi, beden ve ruh sağlığım bozuldu, sosyal hayatım bitti. Konuyla yüzleşmekten hep kaçtım. Öğrenmeyi değil, kapanmayı tercih ettim sanırım. Bir iki arkadaşım dışında kimseyle bu durumu paylaşamadım. Çocuğumu soran herkese yalan söylemeye başladım. Çocuğumun fotoğrafları, kıyafetleri her yerdeydi ve ben bakıp bakıp ağlıyordum. Hayatımın en zor 1.5 yılıydı. Kabuslar görüyordum, çocuğumun eşcinsel olduğunu biliyordum ama rüyalarımda çocuğumu tamamen kız gibi üstelik göğüsleriyle görüyordum ve hemen uyanıp “öyle bir şey yok, benim çocuğum eşcinsel, kız gibi değil fiziksel olarak değişmeyecek” diye de teselli oluyordum. Çocuğunuzun nerede olduğunu bilmiyorsanız, telefonu kapalıysa ve ne yapacağınızı bilmiyorsanız, konuyla alakalı medyada gösterilen eşcinsel ve translara şiddet hakaret içerikli yayınlar dışında bilginiz yok ise psikolojiniz daha da çok bozuluyor.
Bir buçuk yıl sonra çocuğum bir gün eve gelmek ve benimle konuşmak istediğini söylediğinde o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Bana istanbul’da yaşadığını, bir evi olduğunu benimle görüşmek istediğini ama benim bazı şeylerden dolayı üzülmemi istemediğini söylediğinde ne olursa olsun ondan vazgeçmeyeceğimi, önümüzde zor bir yol olduğunu ama bu yolu beraber yürüyeceğimizi, birimiz tökezlersek, diğerimizin onu kaldırıp yola devam edeceğimizi, onu çok sevdiğimi söyledim. Çünkü onu bir daha görememek düşüncesi korkunçtu. Onu bir kez daha kaybetmek istemiyordum. Bir kaç kez evine gittim, kaldım. Çok mutluyduk, içim daha rahattı. Hiç de kötü bir yerde değildi. Arkadaşlarıyla tanıştım, artık bir değil birçok çocuğum vardı. Görüntüsü değişmemişti, eşcinseldi. Ama bir gün beni odaya çağırıp ağlayarak ‘’anne ben bir şey yaptırdım” dediğinde o an nasıl bilmiyorum ama anladım ki çocuğum göğüslerine silikon yaptırmıştı, kabusum gerçek olmuştu. İçimdeki fırtınanın tarifi mümkün değil, anlatamam. Çocuğuma “mutlu musun, pişman olmazsın değil mi” diye sorduğumda “hayır anne, çok mutluyum sen de biliyorsun ve yanımdasın artık” deyip bana sarılınca ‘’sen mutluysan bende mutluyum annecim ‘’dedim, içimdeki fırtınaya rağmen. Çünkü o kadar mutlu olup rahatlamıştı ki artık ben varken göğüslerini saklamak için korse takmayacak ve benimle daha fazla görüşecekti.
Evet fırtına vardı içimde ve ben bunu nasıl atlatacaktım. Tek başıma atlatamayacağımı biliyordum. Artık bir erkek çocuğum değil bir kız çocuğum vardı.
Eve döndüğümde internette benim gibi anneler var mı diye araştırdım. Benim için milat olan LİSTAG’la tanıştım. Telefonda konuştuğum annenin verdiği sıcaklığı ve o duyguyu anlatamam. Annemle konuşsam o yakınlığı hissedemezdim. İlk CETAD toplantısına katıldım. Toplantıdan çıktıktan sonra bile kendime güven ve bir cesaret gelmişti. Artık çocuğum bana gelirken milletin kapısı açıkmış, göreceklermiş diye korkmuyordum. Ne ben ne de çocuğum yalnız yada yanlış değildik. Benim çocuğum yüz kızartıcı bir suç işlememişti. Ben hep onun yanında olacaktım.
CETAD ve LİSTAG ‘la tanışmak hayatımda bir dönüm noktasıdır. Çocuğumu LİSTAG sayesinde kazandım. İyi ki CETAD ve LİSTAG’la buluştum. Bir gün böyle düşüneceğimi hayal bile edemezdim ama artık biliyorum, çocuğum sayesinde iyi ki bu güzel aileyle tanışmışım. Onlardan biri olmak beraber mücadele etmek bana gurur veriyor. Aile olmak için kan bağı olmasına gerek olmadığını anladım ve bu aileye mensup olmak beni inanılmaz değiştirdi ve geliştirdi. Artık kendimi daha güçlü hissediyorum. Onlardan çok şey öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum. Öğrendikçe daha fazla bilgilenmek, sadece benim çocuğum değil diğer çocuklarımız için de toplumsal önyargıları yıkmak, çocuklarımızın kimseden farklı olmadığını, yalnız yada yanlış olmadıklarını, bunun bir hastalık olmadığını, doğuştan geldiğini haykırmak, benim yaşadığım sıkıntıları diğer ailelerin yaşamaması için elimden geldiğince fazla aileye ulaşıp onlara destek olmak ve onlara şunu söylemek istiyorum: “Çocuğunuz ne giyerse giysin, ister saçını uzatsın, ister kestirsin, kısacası fiziksel görünümü ne kadar değişirse değişsin TEK DEĞİŞMEYEN ŞEY SARILIP KOKLADIĞINIZ ZAMAN KOKUSUDUR. O SİZİN ÇOCUĞUNUZ, ÇOCUĞUNUZUN YANINDA OLUN”
Züleyha
Çocuğum Hayatımı Değiştirdi
Ben bir trans erkek annesiyim. Çocuğum 23 yaşında üniversite son sınıf öğrencisi. Üç yıl önce çocuğum bana : ‘Anne artık gerçeği gör ben aslında kız değil bir erkeğim dediğinde’ dünyam başıma yıkıldı, şok oldum, ne yapacağımı çocuğuma ne diyeceğimi bilemedim. Olamaz sen bir kız çocuğu olarak doğdun, her şeyin bütün organların tamamen kadın organı, yaratan kusursuz yaratmış, bunu sen nasıl değiştireceksin desem de çocuğum kararlı görünüyordu. Ne desem farklı bir savunmaya geçiyordu. Anne ben İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde terapiye başladım, yedi ay sonra hormona başlayacağım, arkasından göğüslerimi aldıracağım, yok rahim ameliyatı olacağım, yok penis taktıracağım, sıraya koymuş, her şey bu kadar basitmiş gibi..
O anda dünyadan yok olmak istedim, evden bir iki saat uzaklaştım, gittim bir parkta oturdum. Gözlerimden yaşlar sel gibi akıyor, bir türlü sakin düşünemiyordum. Başımıza gelen neydi, nerde bir yanlış yapmış, çocuğumu iyi yetiştirememiştim. Aklıma intihar etmek bile geldi. Ben yaşamamalıydım çocuğumun çöküşünü görmemek için bu dünyadan yok olup gitmeliydim. Bir taraftan ben ölüp gidersem yavrum bensiz ne yapar, daha eline ekmeğini almadı, okumalıydı, iyi bir meslek sahibi olmalı ki ayakları yere sağlam basabilsin diye düşünüyordum. O kadar gel gitler yaşadım ki anlatacak kelimeler bulamıyorum. Babasıyla konuşmak için eve döndüm, ben gelene kadar onunla da konuşmuştu çocuğum. Babası bana sakin ol psikolog buluruz, kafası karışmış, tedavisi vardır mutlaka dedi…
Çocuğumu büyütürken hep bir terslik vardı. Ben bunu neden görememiştim, kendimi bu konuda çok suçluyorum. Yedi çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuyum, Bartın‘da doğdum, 15 yaşından beri İstanbul’da yaşamaktayım. 55 yaşındayım, babam çok erken vefat etti. Ben maddi manevi kardeşlerimden sorumluydum. Hem çalıştım hem ortaokulu hem liseyi dışarıdan bitirdim. Gazete ve kitap okurum. Haberleri mümkün olduğu kadar kaçırmam. Yani şunu vurgulamak istiyorum ben Anadolu’nun ücra köşesinde yaşamıyorum. Dünyada neler olur hep bilgi edinmeye çalışırım. Bülent Ersoy örneği hiç mi dikkatimi çekmedi. Galiba bu vb. konular insanın başına gelmeyince ilgi alanına girmiyor…
Çocuğum büyürken hiçbir zaman kız çocuğu gibi davranmadı. Hep bir erkek çocuğu gibi büyüdü. Ben yıllarca kuaförlük yaptım. Benim çocuğum hiç bana gelip bir gün saçını yaptırmadı. Bir kere kaşını, vücut kıllarını almadı, aldırmadı. Hep ben kıllarımı çok seviyorum derdi. Hep erkek ayakkabısı giyerdi. Babasının kıyafetlerini giyerdi cogu zaman. Yazlık komşularım bana kızarlardı; ‘kızına güzel kıyafetler alsana, çok güzel kızın var, Beymen’den giydir çok yakıştığını görecek o zaman kız çocuğu gibi giyinecektir der’ takılırlardı. Keşke bu kadar basit olsaydi…
Lisedeyken bir gün öğretmenler beni okula çağırdılar. Bana, çocuğumun kızdan çok erkek gibi davrandığını, onu doktora götürmemizin uygun olacagini soylediler. Ben de zaten vücudu aşırı kıllı o yüzden götürmek istiyordum. Onu bahane ederek, iyi bir hastanede, kadın doğum uzmanı ve hormon doktoru buldum. Kontroller ve bir sürü tahliller yapıldı. Tabi ben onlar bu çocuk hep erkek gibi giyiniyor hep şapka takıyor, öğretmenlerden eleştiri aliyorum, neden kız gibi değil benim çocuğum dedim. Doktorlar hormonlarindaki erkeklik ve kadınlık hormonu aynı seviyede olduğunu, ilerde kadınlık hormonun yükselecegini soylediler. Ben de, Allah biliyor ya hiç bu konuyu, yani kadınlık hormonu erkeklik hormonu nedir ne değildir hangisi yüksek olursa kendini öyle hissedersin bilmiyordum. Kadınsan kadın, erkeksen erkeksindir. Ancak çocuk sahibi olamazsan hormonlara bakılır olarak bilirdim. Beynini ne yönde çalıştırırsan o yönde hormon yükselirmis, bunu bilmiyordum.
Çocuğunu kız olarak doğuruyorsun ama içinde erkek yaşıyormuş. Alışık olmadığın bir durumla karşı karşıyasın. Ben şimdi hem çocuğuma, hem de topluma karşı ne yapmaliydim. Okuldaki durumunu öğrenmek için çocuğumun okumakta olduğu üniversiteye gittim. Bölüm başkanı, çocuğunuz buradaki çocukların çoğundan daha saygılı, çok iyi bir çocuk yetiştirmişiniz dedi. Ben gözyaşları içinde çocuğumun durumunu anlattım, bayılma noktasındaydım. Benim gözyaşlarıma dayanamayan bolum başkanı, psikologlarını arayarak konuşmaya çağırdı. Psikolog böyle çocukların çok olduğunu, Anadolu’nun her yerinden çapa tıp fakültesine terapiye geldiklerini söyleyerek beni CETAD’a (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) yönlendirdi.
CETAD benim gibi çocukları olan ailelerin gittiği bir yerdi. Psikiyatr Dr. Nesrin Yetkin ve Psikiyatr Dr. Seven Kaptan, bu hormonal, genetik ya da ruhsal bir bozukluk mu? Geçici bir ergenlik problemi mi? Bu bir hastalık mı? Bunu tercih mi ediyor, neden tercih ediyor? Arkadaşlarının etkisiyle mi böyle oldu? Anne baba olarak ihmalkâr ebeveynler miydik? Küçükken birinin tacizine mi maruz kaldı ya da başına kötü bir şey mi geldi? gibi konularda bizi bilgilendirdiler.
Uzmanlardan destek alarak bilgilendim, sorularıma cevaplar buldum. Orada çok güçlü, bana kucak açip destek olan, çok candan yedi, sekiz aile vardı. Onların güçlü duruşu bana da güç verdi. El alem ne der korkusunu ve endişesini zamanla aşıp çocuklarımızı koşulsuz sevmeyi öğrendim. En önemlisi insanın kızı ya da oğlu olmuyormuş çocuğu oluyormuş onu öğrendim… LİSTAG(Lambda İstanbul Aile Grubu)’taki arkadaşlar, Günseli Dum, Sema Yakar, Pınar Özer, Hakan Yakar, Ömer Ceylan, Şule Ceylan, Zeki Yalçınoğlu, Nilgün Yalçınoğlu, hepsi bana kucak açtılar çok yardımcı oldular. Hepsine ayrı ayrı sonsuz teşekkür ederim. CETAD çok önemli bir kurum, gönüllü psikiyatr doktorların toplumu bilgilendirmeleri açısından çok faydalı buluyorum iyi ki böyle bir kuruma rastladım, şükranlarımı sunuyorum…
Şimdi, ben de onlar gibi, bu acımasız toplum çocuklarımızı hırpalamasın diye mücadeleyi seçtim. Benim gibi çocuklarını öğrenmiş, ebeveynler için Listag’tayim. Benim çocuğum gibi olan çocuklar için görünür olmayı sectim. Toplumda farkındalık yaratmak için mücadelede ben de varım. Benim çocuğumu ilk önce ailem dışladı. Bu bana çok acı verdi, canım yandı. Benim canım evladım gözünün içine bakmaya kıyamadığım evladım, zaten uzun yıllar tek başına acı çekmiş, o yaşına kadar bendeki farklı durum nedir diye kendini sorgulamış. Ne olduğunu anladığında biz ona kız gibi davran dedikçe bizden onu sokağa atarız diye korkmuş. Neden sokağa atılma korkusu yaşadığını sordugumda, kendi durumunda olan bir suru cocugun aileleri tarafindan sokaga atildigini soyledi. Ne acıdır ki, cinsel yönelimleri yüzünden sokaga atılan çocukları ben de yeni öğrenmiş bulunuyordum. Bir anne, baba çocuğunu sokaga atarsa toplum nasıl kabul etsin? Ailelerin çocuklarının yanında yer alması şart, bizler ne kadar çocuklarımızın yanında dik durur, görünür olursak toplum da farklılığa alışacaktır.
Yorgun Ama Mutlu Son
Benim ve kızımın hikâyesini 2009 yılında yazmıştım ve sizlerle paylaşmıştım.
O yazımda kabullenişimden, şoklarımdan, küçük bebeğimi nasıl büyüteceğimden, endişelerimden ve kaygılarımdan söz etmiştim. Sonraki süreçleri ve mutlu son’a gelene kadar kızım ve ben başka bir süreçten daha geçtik.
Bu süreci ve tecrübelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz LİSTAG’ın (LGBTT Aileleri İstanbul Grubu) misyonu çocuğu veya yakını LGBTT olan bireyi anlamak, onu koşulsuz sarmalamak, bilgilenmek ve AİLE’yi yapıcı bir çatı altında toplamak. Çocuklarımızın üretken ve sağlıklı olmasına çalışmak.
Biliyoruz ki cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim kişiliğin en detay kısmı. Bizi biz yapan nice özelliklerimiz var, tıpkı bizi biz yapanın sadece heteroseksüel olmamız olmadığı gibi. Her birimizin kaşı, gözü farklı ya da eksikleri, fazlalıkları var. Çocuklarımızı biz dünyaya getirdik, onları anlamak, en iyi şekilde yetiştirmek ve koşulsuz sevmek bizim sorumluluğumuz. Yani, biz EBEVEYNLERİN görevi. Çocuklarımız bize “ben transım ya da ben eşcinselim” dediğinde “ELALEM NE DER?” sorusu beyine giden ilk iletidir. Bu ileti ebeveynin en sancılı sürecidir çünkü bizler hep “elâlem ne der?” ile yaşadığımız için, sancılar ve sıkıntılar yaşarız ve yaşatırız. Gerçekten translığın ve eşcinselliğin bir var oluş şekli olduğunu bilsek, sapıklık olmadığını, özenmek olmadığını bilsek ve bu konularla ilgili bilgi sahibi olsak kimseye cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi ne olursa olsun şiddet uygulamayız. Uygulatmayız.
Çocuklarımızı sokağa atmak değil, kaçmak değil, böyle bir şeyi yok saymak değil, itmek değil, aşağılamak değil, uyuşturucunun kollarına atmak değil, öldürmek değil, intihar etmelerine yol açmak değil. Birey iç huzursuzluğu çekerken ailelerine, çevrelerine, okullarına, işlerine, sosyal yaşamlarına adapte olmaya çalışırken trans bir bebeğe nasıl destek olunur? Sosyalleşmesine nasıl yardımcı olunur? Trans bebeğin kendisini sevmesi için, öfkesiz, huzurlu ve üretken bir birey olabilmesi için nasıl destek olunur? Huzursuz, bastırılmış bir birey toplumda çok tehlike yaratmaz mı?
Ötekileştiren, küçümseyen kişi ve kurumlara(aile çevresi, okul, adliye, hastane, yaşanan semt, iş, kafe, sinema, vs) karşı nasıl ayakta durulur? Trans bebeğimiz tüm bunlara karşı nasıl ayakta tutulur? AİLE denen en kutsal kurum nasıl dağıtılmaz, nasıl yok edilmez bunun gayreti içinde olmak gerekiyor.
Kızım bana açıldıktan sonra üniversiteyi kazandı. Halen hiç sınıfta kalmadan okuyor. Okulda onu ötelemeyen arkadaşları olduğu gibi onu zaman zaman kıran, boynunu büktüren, ağlatan arkadaşları da oldu. Burada önemli olan kendiyle barışık olmasıydı. Ona o gücü, kuvveti biz ebeveynler verebiliriz. Yanlarında olduğumuzu bilmelerini sağlayıp, onlara herkesin zaman zaman birileri tarafından üzüldüğünü anlatabiliriz. Ben bebeğime bunu anlatmaya çalıştım, kendini sevmesi için var gücümle destek verdim.
Tıbbi uyum süreci bittiğinde, hukuki süreci başladı. İsim değişikliği ve ameliyat olabilmesi için kanunda yazan şartları yerine getirdik. Bu süreçlerle tek tek ben ilgilendim. Hep ben kızımın önünde oldum. Bir evrak uzatılırken “benim kızım transseksüel, ben annesiyim” dedim, hastane işlemlerinde doktorlara “kızım transseksüel ben annesiyim” dedim. Bilmenizi isterim ki her zaman, her yerde (okul hariç) kızımın önünde oldum. Kimseden ötekileştirilme yaşamadım, benimle olduğunda kızım da yaşamadı. Ben evladımla gurur duydum, bana yalan söylemedi aksine benden yardım istemişti. Yardım ettim, ediyorum, edeceğim. Hiçbir zaman “ELALEM NE DER?” iletisini beynime göndermedim. Hep çocuğuma ve onun geleceğine ne kadar ve nasıl yardım yapabilirim diye çalıştım, çalışıyorum.
Mahkemeden cinsiyet değiştirme iznini aldıktan sonra cinsiyet değişikliği ameliyatını yapacak olan doktorumuzdan randevu aldık. Uzun uzadıya konuştuk. Kızım babasıyla görüştü. Babası maddi yardım yapacağını söyleyince bebeğim çok sevindi. Artık bedeni ve ruhu birbirine tamamen uyacaktı.
Ben de onun kadar sevinçli ve heyecanlıydım çünkü 2006’dan 2011’e kadar uzun bir hamilelik dönemi yaşadım. Derken ameliyat günü geldi; çok enteresandı, tıpkı biyolojik doğuma gider gibiydim. Kızımın bavulunu sevinçle hazırladım; her şey pembeydi. Geceliği, yatak takımı, çoraplarına kadar pembe yaptım. Öyle öğrendik biz, kız olunca PEMBE erkek olunca MAVİ. Odasını balonlarla süslettim, kapısını pembe kurdelelerle süsledik, Mersin’den can arkadaşım kızı ve eşiyle birlikte doğumdan sonra dağıtılmak üzere pembe bebek şekeri yaptırıp yolladılar. Çok ritüel yapmak istiyordum, kızım ve ben bunu hak etmiştik.
Geldiler, kızımı aldılar ve ameliyathaneye indirdiler. Kızım odasına gelene kadar, sabahın ilk saatlerinde LİSTAG, aile bireyleri ve gençler her zaman olduğu gibi yanımdaydılar. İstanbul’da olmayanlar da Amerika’dan, yazlıklarından, tatillerinden devamlı aradılar. Ben gerçekten de doğum yapıyor gibiydim. Çok heyecanlandım, endişelendim. Bir an önce sağlıklı bir şekilde odasına gelmesini bekledim. Kızımı asansörden aldığımda ayaklarım tutmuyordu. Bebeğim içsel olarak çok yorulmuştu, artık huzura kavuşacaktı. Ben de karnesinin yanında takdirname alan bir öğrenci gibi mutlu ve aynı zamanda yeni doğum yapmış bir kadın gibi yorgun bir haldeydim. Kısa bir süre içinde her şey bitti iyileştik.
Kızıma destek vererek ben ne kazandım? EVLADIMI. Kızım ne kazandı? Hayatını, sağlığını, huzuru… Kısaca, istediği gibi yaşam hakkını kazandı.
Ben tek başıma koşturdum ama görünmeyen kahramanlar vardı arkamda.
Önce, Anne ve Babamın ellerinden öpüyorum. Onların sayesinde ailenin çok önemli olduğunu, çocukları için her türlü zorlukları başarabilmeyi, bilgiye açık olmayı, ben bilmiyorum demeyi, dürüst olmayı, yalan söylememeyi, kimseyi kandırmamayı, yıkıcı değil yapıcı olmanın duyarlılığını öğrendim. Şu an babam 78 yaşında annem 71 yaşındalar. İlk süreçlerde annem ve babam da zor zamanlar geçirdiler, devamlı bilgilenmek istediler. Babam torununun isim değiştirme davasında şahit olarak bulundu. Ayrıca kardeşim, eşi, yakın akrabalarım, semtimdeki canım komşularım çok duyarlı ve saygılı davrandılar. Bizi hiç incitmediler.
Diğer ailem LİSTAG EBEVEYNLERİNDEN de destek aldım. Aynı duyguları yaşadığımız için devamlı birbirimize destek veriyoruz, moral veriyoruz, birbirimizi ayağa kaldırıyoruz. Böylece çocuklarımıza daha iyi destek verebiliyoruz.
Tıbbi süreçte bize verdikleri destekleri için, Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatrı Bölüm Başkanı Sn. Prof. Dr. Şahika Yüksel’e, CETAD’dan Dr. Nesrin Yetkin’e, Dr. Seven Kaptan’a, Sn. Dr. Harun Özkan’a ve Sn. Dr. Zeki ve Nilgün Yalçınoğlu’na Saygılar ve Sevgiler sunarım.
Sağlıklı olduğum müddetçe, her zaman çocuğu ya da yakını LGBTT bireyi olan siz Ebeveynlere gönüllü olarak yardım edebileceğimi, deneyimlerimden paylaşım yapabileceğimi, zaman ayırabileceğimi bilmenizi isterim.
Hiç kimse BENİM BAŞIMA GELMEZ demesin, ben de kızım olacağını bilmeyen bir anneydim. Her şey bizim için.
Sevgiyle kalın,
Pınar Anne
Baba ben eşcinselim, yardım et
Bursa’da vahşice öldürülen transseksüel İrem’in (Mesut Şaban Okan) annesi Melek Okan; “Bu koca dünyaya bir benim çocuğum mu sığamadı” diye ağlıyordu. Lambdaistanbul Aile Grubu (LİSTAG) başka anneler ağlamasın diye toplanan bir destek grubu. Eşcinsel, biseksüel, travesti ve transseksüellerin ailelerinden oluşuyor. Deneyimlerini çocukları dışlanmasın ve incitilmesin isteyen herkesle paylaşıyorlar. Nereye başvuracaklarını bilemeyenleri doğru adreslere yönlendiriyorlar.
Şimdiye dek 100’e yakın aileyle temas kurdular. ‘Türkiye’ye Açılma Projesi’yle Eskişehir, İzmir ve Diyarbakır’a uzandılar. LİSTAG’den üç aile ‘Elalem ne der’ düşüncesinden, onur haftası yürüyüşlerinde ‘Transseksüeliz, buradayız, alışın’ pankartına ulaşan yolculuklarını anlattı
Zor bir hayatın olacak dedim
ÖMER CEYLAN – EKONOMİST (64)
Bir oğlum ve bir kızım var. Oğlum 38 yaşında, yaklaşık 10 yıl önce eşcinsel olduğunu öğrendim. İlk söylediğinde “Zor bir hayatın olacak” dedim. Çok zeki bir çocuktu, sınıfları atlayarak okudu, bilgiyasar mühendisi zaten. Oğlum açıklayana kadar eşcinsellik nedir bilmezdik, bir tek Zeki Müren’i tanırdık. Aslında galiba cinselliği de hiç bilmiyorduk. Mesela biseksüelliğin ne olduğunu bile birkaç yıl önce öğrendim. Bilgisizliğimi fark ettiğimde uzun süre oğlumla konuşmaktan kaçındım. Kimseyle paylaşamıyor olmak da büyük sıkıntı. Çocukların kendilerini kabullenmeleri zaman alıyor, çok zor bir süreç. Yavaş yavaş okuyup öğrenmeye başladım. 2008’de eşimle Lambda’daki ailelerin toplantısına katıldık. Tek baba bendim ve LİSTAG’in nüvesi orada atıldı.
Aile olarak meselemizi halletmiştik ama bizden sonrası tufan, diyemedik. Çocukları ilk kez kendilerine açılan ailelerin yaşadığı travmayı atlatmalarına yardım etmek istedik. Aileler ilk öğrendiklerinde büyük bir şok yaşıyor. Önce inkar ediyor, sonra bir suçlu arıyor ve çareler düşünüyorlar. Bu konuyu sömüren ya da bilgisiz doktorların eline düşen de çok. Tabii “Çocuğunuz eşcinsel ve değişmez” lafını kolay kolay duymak istemiyorlar, aynı lafı birkaç kişi söyleyince ancak ikna oluyorlar.
Oğlumu kabullenmemde kişisel gelişim konularına meraklı olmam da etkili. Erkek arkadaşlarıyla tanıştım. Babam yaşasaydı beni onaylar mıydı diye, düşünüyorum. Muhtemelen onaylamazdı ama bunların hiç önemi yok. En çok “Neden evlenmiyor” diye soruyorlar. “Türkiye’de yasalar evlenmesine izin vermiyor” diyorum ama bu cevabı herkese aynı rahatlıkla veremiyorum. Kırsal kesimden gelip iyi tepkiler veren aileler de, eğitimli olduğu halde sertleşenler de var… Genellemek mümkün değil. Bir kısmı zaman içinde kabulleniyor, bir kısmı da, “Ben biliyorum ama herkesin bilmesine gerek yok” diyor. Oysa konuşamadığınız sürece kendinizi dürüst bir insan gibi hissetmiyorsunuz.
Oğlumu gömdüm bir kızım oldu
PINAR ÖZER – SİGORTACI (50)
Ailemin istediği gibi hanım hanımcık bir genç kız olarak kırmızı kuşakla evlendim, kara kuşakla boşandım. Herkesçe çok sevilen, dersleri de iyi olan oğlum 2005’te ergenliğe girerken yemek yememeye başladı. O zamana dek anoreksiya diye bir şey duymamıştım. O sevecen ve neşeli çocuk birden saldırganlaştı, içine kapandı. 2006’da işyerinde beyin anevrizması geçirdim. Ölümü yaşadım, beyin zarım alnıma yapışmıştı. Kesinlikle kötü haber duymamam gerekiyordu. Eve geldiğimde küçük çocuğum “Sen ölseydin anneannemle de babamla da yaşayamazdım” diye ağladı. İçim acıdı ama ne demek istediğini anlamadım. Ertesi gün yine ağladı. Duyacağımı aklımın ucundan bile geçirmeyeceğim bir cümle sarf ederek, “Anne” dedi, “Bedenim başka ben başka”. O anda benim kıyametim koptu. Çocuğum şizofren diye düşündüm. Hep çocukları mutlu olsun diye koşturan ve çareler üreten bir anneydim. Boşandıktan sonra İstanbul’a gelmiş, 15 yıldan sonra çalışmaya başlamıştım.
Çocuğumun her şeyini takip ediyordum ama söylediği şeyi bilmiyordum. Google’da araştırırken girdiği sitelere baktım, T’de transseksüelleri gördüm. O zamana kadar böyle bir şeyi hiç duymamıştım…
Tekrar sorunca “Anne ben aslında kızım” dedi. Başına bir şey mi geldi, erkek modeli olmadığı için mi böyle oldu diye düşündüm. İnternette kafasının çelindiği ve kötü yola düşürüldüğü ihtimali bile geldi. Neurofeedback diye bir psikolojik tedavi yöntemine büyük paralar döktüm. Yetinmedim, bir üroloğa muayene ettirdim. Doktor kötü bir şey yaşamadığını söyledi ve bir psikiyatr önerdi. Bu arada yatırlara da gidiyordum. Deniz kenarında bağıra bağıra ağlıyordum, derdimi kimseyle paylaşamıyordum çünkü.
ELALEM UMRUMDA DEĞİL
Bir gün çocuğumla alışverişe gittiğimizde kabinde göğüslerini görüp, çığlık çığlığa bağırmaya başladım. ‘Adaçayından’ dedi. Psikiyatrı “Bu durum artık beni aşar” diyerek bizi Çapa’dan Prof. Şahika Yüksel’e yönlendirdi. Bunun için ona minnettarım. Şahika Hanım’sa “Çocuğunuz transseksüel ve bunu kabullenin” dedi. Nefes almadan onlarca soru sordum. “Sana ruh hastasıyım dememi mi bekliyorsun?” deyince “Evet” yanıtını verdim. “Ama değil, bazı çocuklar böyle doğar” diyerek son noktayı koydu. Hastanenin bahçesinde dizlerim tutmuyordu. O gün 16 yaşındaki erkek evladımı gömdüm. Öyle böğüre böğüre ağlıyordum ki, herkes “Başınız sağolsun” dedi. Hakikaten de evladımı kaybettim. Sonra dünyaya çocuğumun penceresinden bakmaya başladım. Empati kurunca, bedenindeki hücreye hapsolmuş gibi yaşadığını anladım. Aynı anda bir kız bebeğim doğdu. Zor ve alışılmışın dışında bir bebekti.
Acilen onu hissettiği bedene döndürmek için herkesi karşıma almaktan korkmadım. “Anne yardım et” diyen çocuğumu reddetmek çok kolaydı ama onu sarıp sarmalarken yaşadıklarım çok zordu. “Dünyada bir ben miyim bunları yaşayan” derken Lambda İstanbul’u buldum internetten. Transbebeğimin doğum sancılarını çekerken yapacak çok iş vardı. Hem çocuğumla ilgilenmem hem de egomla savaşmam gerekti. ‘Elalem ne der’i tamamen unuttum. Ne kimseye bir şey izah ettim, ne de oturduğum semtten taşındım.
Lambda’da aynı duyguları yaşayan insanlarla tanıştım. Biyolojik kimlik, cinsel kimlik ve cinsel yönelim gibi kavramları öğrenene kadar bir yılım geçti. Ona yardım etmeye karar verdiğimde bebeğim volkan gibi patladı, 16 yıldır yaşayamadığı özlemlerini yaşamak istedi! Kaşlarını inceltti, tırnaklarını uzattı. Aileler sahip çıkarsa bu abartılı dönem de atlatılıyor.
ŞİMDİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ
Ergenliğiyle boğuşurken bir yandan da iyi bir evlat yetiştirmeyi amaçladım. Transseksüel kimliğini gizlemeden insanlardan yardım istedim. Kimse de beni rencide etmedi, geri çevirmedi. Okulun düzenine uyamadığı için açık liseye geçti. Halk eğitim merkezi müdürü çok yardımcı oldu. Gittiği dershanenin idarecilerine durumu anlattım, sonuna kadar destek oldular. Kendim için en büyük desteği de LİSTAG üyesi anne-babalardan gördüm. Her cumartesi saatlerce konuştuk. Burası benim yeni ailem oldu.
“Ben kızım” demekle kolayca kız olunmuyor. Sürekli tıbbi denetim altında ve grup terapilerine giriyor. Açık lise sınavlarında zorluk yaşamaması için mavi kimliğinin yanına raporunu da koydum. Kadın polise mi erkek polise mi gideceğini bilemiyordu, kadına yönlendiriyordum. Hayatım durmadan çözüm üretmekle geçti. Şimdi 19 yaşında ve özel bir üniversitede sinema-televizyon okuyor. Dekan da rektör de çok yardım etti. Kimliğini değiştirmek için tıbbi süreci tamamlaması gerekiyor ama isim değiştirme davası açtık. Kitaptan yeni bir isim seçme şerefini de anne olarak bana verdi. Transbebekler güçlü oluyor, benim kızım da öyle. Belki çocuk sahibi olamayacak ama kimsesiz bir bebeğe çok iyi annelik edecek. Melek gibidir…”
Hekim arkadaşlarım bile cahil
ZEKİ YALÇINOĞLU – JİNEKOLOG (43)
Kızımız 16 yaşında. Çocukluğundan beri etek giymez, erkeklerle oynar. Tıp okurken anatomi hocamız bir çizgi çizip; “Bir ucunda kadınlar diğer ucunda erkekler vardır, ortası da boş değildir” demişti. Gerçekten de öyleymiş. Hep bir kızım olsun istedim ve doğduğundan beri her yere götürdüm; maçlara ve barlara bile… İstanbul’da iyi bir liseyi kazanınca Denizli’den taşındık. Bir gün, “Kendimi erkek gibi hissediyorum” dedi, “Nasıl istersen öyle yaşa” karşılığını verdim. Gerçekten de çok önemli değildi. Okula başladığı yıl anoreksi oldu, ölümden döndü. Cinsel yönelimle ilgili iç mücadele anoreksiyayı da tetikleyebiliyor.
Bu sıralarda Lambda’yı keşfetmiş. Sonra biz de gidip gelmeye başladık, ailelerle tanıştık. Bizi sahiplendiler, hikayelerini paylaştılar. Hayatımız Lambda öncesi ve sonrası, diye ikiye ayrıldı. Kızım kendini biseksüel olarak tanımlıyor ve gizlemiyor. Şu an mutlu, dersleri düzeldi ve arkadaşlarıyla da arası iyi. Bu yaştaki çocuklarda içselleştirilmiş homofobi oluyor. Kendilerinin kabul etmesi bir dert, topluma kabul ettirmek ayrı… Biz bu kadar pozitif yaklaştığımız halde çok acı çekti, kim bilir başka çocuklar neler yaşıyor? Cinsellik konusunda çok cahil ve hoşgörüsüzüz. Benim ve eşimin hekim arkadaşları arasında bile böyleleri çok.”
TÜRKİYE’YE AÇILMA PROJESİ
LISTAG (Lambdaistanbul Aile Grubu) iki yıl önce kuruldu. Bir aile üyesinin eşcinsel, biseksüel, travesti veya transseksüel olduğunu öğrenenlere yardım eden bir destek grubu. İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra; Açık Toplum Vakfı’nın da desteğiyle Eskişehir ve Diyarbakır’daki ailelerle de bir araya geliyor. Toplantılara CETAD’dan (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) psikiyatrlar da katılıyor. Panel ve film gösterimleri yapıyorlar. ‘Ben Bir Transseksüel Annesiyim’ kitapçığı hazırladılar. Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya’daki ebeveyn örgütleriyle işbirliği yapıyorlar. Homofobi karşıtı buluşmalar ve üç binden fazla kişinin katıldığı ‘Onur Haftası Yürüyüşü’leri düzenlediler.
Lambdaistanbul Danışma Hattı (212) 244 57 62, http://listag.org/
Hürriyet Pazar / 21 Aralik 2011 / Yeşim Çobankent
Birinin ne olacağı 3-4 yaşında bellidir
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel, eşcinsellik ve transseksüellikle ilgili bilinmeyenleri ve yanlış bilinenleri anlattı.
‘EŞCİNSELLİK HASTALIK DEĞİL”
Eşcinsellik bir hastalık mıdır?
Dünya Sağlık Örgütü’nün hastalık sınıflandırmasına göre, eşcinsellik bir hastalık değil. Ne “hastalık” ne de “ruhsal hastalık” sınıflandırmasında “eşcinsellik” var. Bu 40 yıla yakın bir zamandır böyle.
Neden hastalık gibi görünüyor veya bu şekilde ifade ediliyor?
Toplumda tek tip insan isteniyor ve çoğunluk olanların “normal” olduğu söyleniyor. Eşçinsellerin oranı heteroseksüllerden daha az ama bu anormal oldukları anlamına gelmez. Çok olan normal, az olan anormaldir diye ifade edilirse sarışınların çok olduğu bir ülkede zen cilere anormal diyeceğiz. Eşcinsellik niye hastalık olarakdüşünülüyor? Toplumun yalnızca yüzde 10’u eşcinsel olduğu için değil. Toplum, cinsellik konusunda kendini diğer insanların bekçisi gibi görüyor.
Eşcinseller cinsel yönelimlerini ailelerine itiraf edebiliyor mu?
Şöyle bir gerçeklik var ki, kişi kendisinden başka bir şey olamaz. Yani karşı cinse yönelen insanlar heteroseksüeldir ve onları eşcinsel ya da transseksüel yapamazsınız. Eşcinseller için de bu geçerli.
‘ADlNI KOYMAK ZAMAN ALIR’
Bir kişinin ne olacağı 3-4 yaşlarında bellidir. Bunun adının konulması, kişinin kendisini keşfetmesi ve talep etmesi zaman alır. Bir çocuk 12-13 yaşında “Ben kadın bedenine sahip olmak istiyorum” diyorsa bir ruh sağlığı uzmanı eşliğinde takip edilmesinde yarar var. Çocuklar son derece akıllıdır ve genelde ailelerin kaldıramayacağı şeyleri onlara söylemezler. Onun için de kendi.cinsini beğendiğini ailelerine söylemeyecektir. İki nedenle söylemeyecektir: Bir, “Ailem çok sert. Bana kötü muamele edecekler”; iki, “Annem babam beni seviyor. Eşcinsel olduğumu öğrenirlerse çok üzülürler.
Aileler gerçeği öğrendiklerinde ne yapıyor?
Üzülüyor ve önce kendilerini suçluyorlar; bir bölümü de çevreyi.
Bunun kötü anne, baba olmakla ilişkisi yok. Yetersiz anne babalar tabi ki çocuklarının gelişimini bozarlar ama cinsel kimliğini değiştirebilme yeterlilikleri yoktur.
Ailelerin beklentisi ne?
Daha okumuş, eğitimli ve bilime inanan aileler genellikle çocuklarına karşı çok katı oluyorlar. Çünkü “Bilim var, tıp gelişti, istediğimizi yapar” diyorlar. Kendilerini ve çocuklarını hırpalıyor, manevi baskı uyguluyorlar.
Bizden bilgi almayagelip işbirliği yapan aileler, danışanların belki 20’de biri. Bir iki kere geliyor, mesajı beğenmeyip gidiyor. Piyasada “Eşcinselliği değiştiririm” diyen “profesyoneller” bulmaları mümkün.
İNTiHAR ORANI YÜKSEK
Bu tür örnekler de cinsel yönelimi saklamaya itiyor.
Bir çocuk ailesine söylemezse kendisini zorla değiştirecek doktorlara gıtmek durumunda kalıyor. Eşcinsel gençlerin ergenlik devresinde heteroseksüel gençlerden daha yüksek oranda intihar ettiğini biliyoruz. Yurtdışındaki çalısmalara göre, eşcinsel ergen, anne babasına açıklamışsa intihar riski daha fazla. Bu da aile baskısının ne kadar zarar verici olduğunu gösteriyor.
‘Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin’
Ailelere mesajınız?
Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin. Çocuğunuzu başka bir şey yapmak, başka bir cinsel kimliğe taşımak mümkün değildir. Çocuğuna destek olan aileler sayılı. Çocuk erkekse “Bir kadınla ilişkiye girerse erkekliği kabul eder” düşüncesi var.
Transseksüel olmak için nasıl bir süreç var?
Üçlü bir süreç var. Önce “Evet, bu bir transseksüeldir” diye bir değerlendirme lazım.
Transseksüelse ameliyat sonrasına hazırlanması lazım. Onun için hormon –kullanımı var. Doktor takibinde olması gerekir. Sonra da ameliyat ve nüfus cüzdanı değişimi geliyor.
‘Kadın olup tesettüre giren oluyor’
Dini inançları kuvvetli kişilerede süreç daha zor olsa gerek. Kişi dindar olduğunda çok zorlanabiliyor. İnançları arttığı ölçüde intihar riski artıyor. Transseksüellerle ilgili iki ayrı şey var. Erkekten kadına geçen transseksüeller arasında “Ben dini bütün biriyim” deyip tesettüre girenler oluyor. Kadın olarak tesettürlüyken gelip erkek olarak gidenler de olabiliyor.
Transseksüellik nedir?
BAZI kişiler diyorlar ki, “Ben kadın bedeninde doğmuşum ama kendimi erkek hissediyorum” ya da , “Erkek bedeninde doğmuşum ama kendimi kadın hissediyorum” Bu, erken yaşlarda belirlenen bir durum.
Transseksüelitenin bugün ruhsal hastalıklar sınıflandırmasında bir yeri var. Diyorlar ki, “Tıbbi bir işlem yaparak beni erkekten 1 kadına cevirin.” Doktorların bunu yapabilmesi için kişinin doğduğu bedende yaşamasının ruh sağlığının bozulmasına neden olacağına karar vermesi lazım. Tıbbi müdahale süreci hormon tedavisi, psikolojik danışmanlık ve cerrahi müdahale şeklinde oluyor.
“Eşcinsel yakını olmak” yazı dizisi / Ümran Avcı / HaberTürk / 19 Ekim 2009
Oğlunun erkek sevgilisiyle tanıştı
– Kaç çocuğunuz var?
Biri kız, diğeri erkek iki çocuk. Oğlum eşcinsel.
– Ne zaman ve nasıl fark ettiniz?
17 yaşındayken bir şeylerin ters gittiğini fark ettik.
“Kız arkadaşın var mı?” diyorduk ya susuyor ya da “İlla olması mı gerekiyor?” gibi yanıtlarla geçiştiriyordu.
– Kendi mi açıldı yoksa siz mi sordunuz?
Bir gün konuşma kararı aldık. Okuldan eve geldi. 17 yaşındaydı. Önceleri “Hayır değilim” dedi. “Sen bizim evladımızsın. Ne olursa olsun seni çok seviyoruz. Böyle bir şey varsa bizimle paylaş. Bu dünyanın sonu değil. Bu dünyada her şeyin çaresi var” gibi cümlelerle onu rahatlatmaya çalıştık. Sonunda “Evet, ben eşcinselim. Bunu kabul edeli 2 ay oldu” dedi.
– Tepkisi nasıldı itiraf ederken?
Ağlıyordu. Biz de ağlıyorduk. Kalktık sarıldık çocuğumuza. “Tamam, ne olursan
ol sen bizim evladımızsın, her şeyimizsin. Bundan sonra ne yapacağımıza
bakmamız lazım” dedik. Durumu kabullenmişti ama nasıl baş edeceğini
bilmiyordu. Hayatını nasıl yürütecek, hayatın içinde nasıl yer alacaktı? “Bunun
için yardım almamız gerekiyor” dedik.
– Gerçeği duyunca ne hissettiniz?
Şok ve kayıp duygusu hissettim. Tanıdığımı, bildiğimi sandığım çocuğumu
kaybetmiştim. Aslında hayallerimi kaybetmiştim. Toplumun bize dikte ettiği
“Erkekse şöyle olmalı, kadınsa böyle olmalı” inancı hâkimdi. Ben de eşim de
başka türlüsünü düşünemiyorduk. Ertesi günü baktık, çocuğumuz yine bizim
çocuğumuz. Hiçbir şey değişmedi. “Neyi kaybettim?” diye sorgulamaya başladım. Aslında toplumun koyduğu kurallar çerçevesinde bir çocuk yetiştiriyor, hayatı da böyle algılıyormuşum. Ama gerçekler hiç de öyle değil. Ailelerin çocuklarına acı çektirmeye hakları yok. (Sesi titriyor)
– Sonra?
Yardım almamız gerekiyordu. Zaten çocuğumun da ihtiyacı varmış. Bir
araştırma yapmış kendine göre. Bir telefon numarası da bulmuştu. “Buraya gidelim anneciğim” dedi. Ertesi gün o psikoloğun kliniğinde oturuyorduk. Oğlumun yüzündeki rahatlamayı görebiliyordum. Kaç aydır gördüğüm gerginlik, huzursuzluk bitmişti.
– Ne kadar destek aldınız?
Ben 3.5 ay kadar yardım aldım. Danışmanımız beni kendime döndürmeye
başladı. O zaman anladım bir sürü hayaller kurduğumu, o kayıp duygusunu
neden yaşadığımı. İçsel bir yolculuk yapmaya başladım. Oğlumla birlikte biz
de yeniden doğmaya başlamıştık.
– Ya oğlunuz?
Oğlum 1.5 yıl yardım aldı. Zaten kendini bulmuştu. Ergenliğini yaşama ya başladı. Rahatlamıştı. Ailesine açıldıktan sonra kendisine partner bulmaya başladı.
– İsyan ettiniz mi hiç?
Tabi. “Neden başıma geldi? Neden biz? Neden benim çocuğum?” diye isyan
ettim. Şoklar yaşarken bunları düşündüm.
– Zor bir süreç…
Zor, çok öğretici, çetin bir süreç. Şimdi geliyor eve, sevgililerini anlatıyor. Gayet
rahat konuşuyoruz. Tanışıyoruz. Yaradılışa inanıyorsan, seni de aynısı yarattı, onu da aynısı yarattı. Nedir buradaki o zaman? Egolarımız, benliklerimiz, gururlarımız…
– Tanıştınız mı partneriyle?
Elbette. Zaten bu durumla ilk yüzleşmemiz de partnerinin gelişiyle oldu.
Oğlum partnerini önce yardım aldığı kişiye götürdü. Bir bayram öncesi oğlumun partneri bize gelmek, bizimle tanışmak istediğini söyledi. İtiraf tan 6 ay sonra. “Hazır mısınız?” diye sorduda nışanımız. “Tamam” dedik. Bir şeylere artık başlamak lazımdı. “Kabul ettim” demekle iş bitmiyor. Uygulamak da gerekiyor. Getirdi arkadaşını. O da elinde çiçekleriyle geldi, yavrum. Çok
tatlı bir aile çocuğu. Çok sevdik onu da.
– Kızınızın erkek arkadaşını tanıştırmasından ne farkı vardı?
Görüş farkı. Bir kızın yanında erkek olur, erkeğin yanında da bir kız olmalı. Bu
önyargıyı kırdığınızda, kolaylaşıyor. Koşulları kaldırınca rahatlıyorsunuz. İnsanları olduğu gibi kabul ettiğiniz zaman her şey daha kolay oluyor.
– 10 yıl geçti? Neler oldu?
Oğlum artık bizimle yaşamıyor. 1.5 yıl önce evini ayırdı. Saçı, sakalı var. Çok
yakışıklı. Sanat tasarımı fakültesinden mezun. Belgeseller çekiyor, sanatçıların arşivlerini düzenliyor. Hayat bana kimseden bir şey beklememeyi öğretti. Oğlum bana çok şey öğretti, öğretmenim oldu.
– Eşcinseller genellikle entelektüel oluyor. Yanlış bir gözlem mi?
Hayır, doğru. Çünkü toplum onları reddediyor. Toplum unvan vermeyince,
onaylamayınca ne yaparsın? Bilgilenerek güçlenmek zorundasın.
– Bu arada sizinle aynı durumda olan ailelere yardım ediyorsunuz.
Geçen yıl Cinsel Eğitim Araştırma Tedavi Derneği ile yurtdışındaki aileler le İtalya ’da buluştuk. Aynısını İstanbul’da hayata geçirip bir aile grubu kurduk. Yeni ailelere destek oluyoruz.
– Ailelere söylemek istediğiniz şeyler var mı?
Çok şey… Çocuklarımızı reddetme lüksümüz yok. Anne baba çocuğuna acı
çektirmemeli. Doğurduğumuz da “Sana canımı veririm” deriz. Şimdi can verme zamanı. Onların yanında olma zamanı.
“Oğlum, kızım oldu, sutyenini kendim taktım”
Hikâyeniz nasıl başladı?
2006’da işyerimde beyin anevrizması geçirdim. Su almaya mutfağa gittim, bardağımı çalkalarken damarım patladı. Tıbbın benden umudu kesmesine rağmen, iki beyin ameliyatı geçirdikten sonra yaşama yeniden bağlandım.
Kaç çocuğunuz var?
İki. Büyük oğlum 1986’lı. Avusturya’da okuyor. Viyana Teknik Üniversitesi’nde hem endüstri makine hem de tıp fakültesini birlikte götürüyor. 1990’da “biyolojik olarak erkek” bir çocuğumuz daha doğdu. Karadeniz’in küçük bir kasabasında
yaşıyordum. Çocuklarımın babası doktordu. Anlaşamadık çocuklarımı aldım, “Bir tabak çorba parası kazanırım” deyip İstanbul’a geldim. Yıl 1997’ydi. Lise mezunuydum, AÖF sınavlarına girdim, halkla ilişkiler bölümünü bitirdim. Bilgisayar kursuna gittim. Sonra da sigortacılık mesleğini öğrendim.
Ve sigortacıda çalışırken beyin kanaması geçirdiniz. Sonra?
Ameliyattan sonra evime geldim. Küçük çocuğum 16 yaşındaydı. Karşıma geçip oturdu. Ağlıyordu. “Anne benim bedenim başka ben başkayım” dedi. “Bu ne demek?” diye sordum. “Anne ben aslında kızım” dedi. Boşanmaktan, beyin kanamasından, parasız kalmaktan daha zor.
Şok…
Hayatımı alt üst etti. Fakat tedirginliğimi belli etmedim. “Merak etme ben bir çare bulurum” dedim. Sırtını sıvazlayıp gönderdim. Sonra tıraşlı kafamı zor kaldırarak bilgisayarın önüne oturdum.
Ne olduğunu internetten mi öğreneceksiniz?
Evet, çünkü ben transseksüel nedir bilmiyorum. Ben asker çocuğuyum. Katı disiplin içinde büyümüşüm. “Bedenim başka ben başka”, “Ben aslında kızım” laflarını google’a yazıp aradım. Sonra beş parasız, dört kredi kartımla İstanbul’da gezmediğim psikiyatrist kalmadı.
Nasıl bir çocuktu?
Özel bir kolejde burslu okuyordu. Efendi, terbiyeli, çalışkandı. Ben hastalanmadan önce anoreksiya oldu. Yemiyor, kilo almak istemiyor, su içip kepek ekmeği yiyordu. Bu arada Marmaris’ten arkadaşlarım geldi. İki de kızları var. Fakat benim çocuğumda bir aksilik, yorganın altından çıkmıyor. Meğer kızları kıskanıyormuş. Onlarla bir alışveriş merkezine gittik. Tişört alalım diye tutturdu. Kabine girdi. İkinci bir tişört götürdüm ve kabinin önünde kalakaldım. Çocuğumun iki tane göğsü çıkmış. “Aaa, bu nasıl olmuş?” dedim. Sonra öğrendim, eczaneden doğum kontrol ilacı alıyormuş, göğüs yapsın diye. Sonunda Çapa’da Cinsel Kimlik Tedavi Merkezi’nde Prof. Dr. Şahika Yüksel’e gittim.
Sonra?
Doktor önce çocuğumu sonra beni çağırdı. “Senin çocuğun transseksüel, kabule geç” dedi. Odadan çıkıyorum ama bacaklarım tutmuyor. Titriyorum. Onkolojinin parkında oturdum. Böğüre böğüre ağladım. O kadar ağlıyorum ki, çevredekiler “Başınız sağ olsun” diyordu. Neye ağladım biliyor musunuz? 9 Temmuz 2007’de 16 yaşındaki oğlumu, evladımı kaybettim. Aynı gün koskocaman bir kızım doğdu. Bu kızı nasıl büyüteceğim diye ağladım. Asker bir baba, ‘Elalem ne der?’i bol bir anne, çevre, oturduğum semt çocuğun okulu, parasızlığım, yalnızlığım, her yer karanlıktı.
Kaşını almasını öğrettim
Kızınızla neler yaşadınız kabullenme döneminde?
Yatağının altında cımbız, yastığının altında törpü bulduğumda tuhaf oldum. Sonra “Oğlun gitti, o öldü” dedim. Gittim makyaj çantası aldım. Nasıl kaş alınacağını gösterdim. Çünkü biliyorum ki ben bunları ona sağlayamazsam dışarıda, sağlıksız ortamlara girip çıkacak, o zaman daha da içim yanacak. Ben içim baştan yansın diye düşündüm. Hatta gittim, pazardan renkli renkli sutyenler aldım. Dolgulu sutyenleri ellerimle seçtim. İlk sutyeni ona takarken, öğretirken “Bak yavrum bu
böyle bağlanıyor, böyle ayarlanıyor” dedim. Ancak içimden de “Allah’ım ben ne
yapıyorum?” diye kahroluyordum. Sonra yine ‘Öbürü öldü, gitti’ diyordum. Onun bunlarla mutlu olduğunu görünce, ben de mutlu oluyordum.
Okuldan almak zorunda kaldım
Peki nasıl kabullendiniz?
Çocuğumun penceresine geçtim. O nasıl uyacak çevreye, okula? Emzirirken “Sana bir şey olsa canımı veririm” diye baktım. Daha sınavımın bitmediğini anladım. Sonra “Benim çocuğum kızmış, elbisesi yanlış dikilmiş” deyip kızımın
elinden tutmaya karar verdim.
O kadar kolay mı?
Hiç kolay değil. Deniz kenarında günlerce ağladım. Lise 2’yi bitirmişti. Çocuğumu
okuldan aldım.
Neden aldınız okuldan?
Çünkü tırnaklarını uzatmaya, saçlarını oksijenle açmaya başladı. Abartı başladı. Bir dershaneye gittim. “Böyle bir çocuğum var” dedim. Dışarıdan liseyi bitirdi sonra da üniversiteye hazırlandı. Çapa’da da iki yıllık uyum sürecine başlandı. Ve üniversite sınavı geldi çattı Sınava girerken doktorundan “Fakültemizde takip edilmektedir” diye bir yazı aldım. Nüfus cüzdanı mavi, kendi pembe. O kadar
gergindi ki, beklediği o lafı söyledim: “Kızım heyecanlanma…”
Kazandı mı peki sınavı?
İstanbul Üniversitesi’ni kazanmıştı ama dershanedeki hocaları cinsel kimliği nedeniyle zorlanabileceğini söyledi. Vakıf üniversitesine göndermeye karar verdik.
Transseksüel kimliğini bir tek dekan biliyor. Bu arada kız ismini aldı. Çapa’daki psikiyatri heyeti iki yılda veriyor onayı. Şu an hormonlar veriliyor
Anneannesi bağrına bastı
BU süreçte büyük oğlum bana çok destek oldu. En başta dedesini bilinçlendirdi. Babam “Kızım çocuğunun elini sıkı tut” dedi. Annem ise çok kızdı. Sonra bir bayram bizi kabul etti. Kızım ‘Ne giyineyim anne?’ diye sordu. “En şatafatlı eteğini giy ve kırmızı rujunu sür” dedim. Anneanne bizi kapıda karşıladı. “Ben hep bir kız torunum olsun istiyordum” deyip bağrına bastı kızımı. 68 yaşında bir kız toruna sahip oldu.
Evladınızdan vazgeçmeyin
Önce çocuğum dedim, sonra kız demeye başladım. Baktım hoşuna gidiyor, Kız buraya gel, kız şöyle yap demeye başladım. Hem kendim alışıyorum hem onu sevindiriyorum. Babasına gelince… Kızını sadece mail attığım fotoğraflarda gördü. Ben de oğlumu özleyince fotoğraflarına bakıyorum. Kızım oğlumun fotoğraflarının bir kısmını yırttı. Sakladıklarıma bakıyorum gizli gizli. O yokken. Bir de sünnet gömleğini saklıyorum. Gizli gizli ağlıyorum ama kızım oğlum için ağladığımı bilmiyor. Anası olmayanın hiçbir şeyi olmuyor. Ne işi, ne dostu, ne yasası,
hiçbir şeyi. Bu nedenle ne olursa olsun evladınızdan vazgeçmeyin…
Ümran AVCI / GAZETE HABERTÜRK, 17.10.2009
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=179978&cat=200&dt=2009/10/17
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.