Binbir Belgesel Söyleşileri- Benim Çocuğum

Belgesel Sinemacılar Birliği’nin ‘1001 Belgesel’ gösterimleri
kapsamında #BenimÇocuğum film ekibi ve LİSTAG ebeveynlerinin katılımıyla gerçekleşen söyleşiyi kaçırmadınız:

Belgesel Sinemacılar Birliği’nin ‘1001 Belgesel’ gösterimleri Onur Haftası’nda Can Candan’ın yönettiği #BenimÇocuğum (2013) ile devam ediyor. Film ekibi ve LİSTAG ebeveynlerinin katılımıyla gerçekleştirilecek söyleşi 27 Haziran 21:00’de @belgeselsinema
YouTube kanalında.

Invitation to the European Network of Parents of LGBTQI People (ENP)

14633693_10154483672291970_6844024356175974690_o

Dear Members of the Groups/Organisations of Parents of LGBTQIs in Europe,

We plan to unite organisations and individual activists who affiliate/associate themselves as parents of LGBTQIs in Europe, namely “Proud parents who can say YES! I have an LGBTQI child or are on the way!”

On behalf of the network I encourage you and your organization to accept our invitation and look forward to your response.

Please kindly find attached a chronological account of how this came about and our milestones.

You may contact me at your convenience if you need any further details to help you communicate this invitation to your colleagues.

Best Regards,

H.Metehan Ozkan (LISTAG)

On behalf of ENP Constituent Board


You can find below the links to join our network:

Facebook:

https://www.facebook.com/groups/465706283581898/edit/

Google Groups:

european-network-of-parents-of-lgbti@googlegroups.com

We would very much appreciate if would follow us on Facebook and be part of our google mailing group at this stage.


European Network of Parents of LGBTQI People (ENP)

In April 2015 in Kiev (Ukraine), we have adopted a resolution to help the establishment of a European Parents Network during the first international conference for parents of LGBTQIs – Our Families: Ways of Understanding, Acceptance and Support – and handed it over to the programme director of ILGA-EUROPE

In June 2015 in Warsaw (Poland), we have presented our ideas on the European Network of Parents at the international conference “Parents of LGBTQI Persons – Constant Dropping Wears Away a Stone”

Between 28 and 31 October 2015, the 19th Annual Conference of ILGA-Europe (the European Region of the International Lesbian, Gay, Bisexual, Trans and Intersex Association) took place in Athens, Greece, under the theme “Many Voices, One Movement – Together, mobilized for a just society”.

The objective of the annual conference in Athens was to bring together activists, policy makers, representatives of institutions and other allies in order to discuss current developments across the continent, to learn and share experiences and knowledge, to strategize and to plan joint work.

Since the parents of LGBTQIs are recognised as the strongest allies in the field of advocating for human rights and equality for LGBTQI people, for this conference in Athens ILGA also invited representatives from organisations formed by the parents of LGBTQIs, working in various countries.

During the conference it was decided that the Parents of LGBTQIs should form an independent European Network to strengthen the local efforts of the various groups working at a national or regional level. During the ILGA conference, the participants deliberated many questions, including:

When we talk of mobilisation, how can we make sure that our work truly benefits from and promotes the rich diversity of our communities? If we truly want to instigate successful change, we need to make sure that all people are included and all our needs are addressed.

What are the best ways to engage with our new allies in this context? What are our commonalities?

In May 2016, following up from the conference in Athens representatives from the organisations of Parents of LGBTQI People were invited by ILGA to meet at the HQ in Brussels.The meeting gathered representatives from 9 different organisations throughout Europe, to exchange experiences of the work and to identify the initial establishment of a European Network of Parents of LGBTQI organisations and initiatives.

During this meeting a number of decisions were taken including:

(1) Defining our Vision Statement created from contributions from the participants.

The vision of the European Network of Parents of LGBTQI people is a world of equal opportunities, where sexual orientations, gender identities and gender expressions are secured, respected and affirmed.


Defining our Mission:

We are the European Network of Parents of LGBTQI people – ENP.  Our mission is to unite the national organisations and initiatives of Parents of LGBTQI people at the European level; to be a voice for LGBTQI people’s dignity and equality and to empower initiative groups and organisations of parents of LGBTQI to become a voice for equality for LGBTQI people

(2) Established the first core group to work together to officially set up the network.

(3) Share the outcomes from this meeting with other parents organisations as part of the invitation to develop the Network

In October 2016 a small group of us were invited to attend the ILGA Europe annual conference in Cyprus. Naturally we took the opportunity to promote the ENP and were encouraged to keep up the effort by the positive response from the various representatives attending the conference.

In November 2016 the core team has been invited to participate in a parents conference organized by Parents’ initiative TERGO and will take the opportunity to work on the preparations for the launch meeting in Malta scheduled for the 22nd of February 2017.

Çocuğumun Kokusu Hiç Değişmez

IMG_2522.JPG

Çocuğumun Kokusu Hiç Değişmez

Her şey yaklaşık 5 yıl önce çocuğumun cinsel yönelimini / cinsiyet kimliğini öğrendiğim zaman başladı. Doğulu bir aileden geliyorum. İstanbul’da büyüdüm. 17 yaşında evlenip 18’imde anne oldum. Kız ya da erkek çocuk isteğim yoktu, sanırım sadece bir çocuğum olsun istedim. Çocuğum 2.5 yaşındayken eşimden ayrıldım. Ailem memleketim olan Şanlıurfa’ya döndü. Ailem ve ben çocuğumu elimizden geldiğince sevgi dolu bir ortamda yetiştirmeye çalıştık. Arkadaş gibiydik sanırım beraber büyüdük.

Çocuğumda bir farklılık hissetmemiştim; evet biraz hassas, naif ve duygusaldı, sert mizaçlı bir çocuk değildi ama diğer erkek çocuklardan pek de farklı değildi. Çok yakışıklı bir çocuktu ve kız arkadaşları vardı. Ta ki lise 1. sınıfa başladığı  sırada  çocuğumun samimi bir arkadaşının annesi iş yerime gelerek ‘’senin çocuğunda bir farklılık var duyduğum kadarıyla bir erkek sevgilisi var – taciz ve tecavüzü kastederek – acaba başına bir şey mi geldi?” diye konuşunca şok yaşayıp, sinir krizi geçirerek hastanelik oldum. Tek isteğim böyle bir şey varsa ölmekti. Ölmek istedim. Hastanede yatmayı kabul etmeyip eve döndüğüm zaman ağlayarak çocuğumla konuşup böyle bir şey varsa doktora gidebiliriz ve bu durumu aşabiliriz, düzeltebiliriz dedim. Çünkü düzeltilir sanıyordum. Çocuğum ağlayarak böyle bir şey olmadığına yeminler etti. Kendisinin yüzünden bana bir şey olursa kendini öldürebileceğini söyleyince, iyi ki  hastanede yatmadım diye düşündüm. Böyle bir şey yoktu ve ben başkasının lafıyla hem kendimi hem çocuğumu üzmüştüm. Bu olaydan sonra daha fazla kız arkadaşı oldu eve getirip benimle tanıştırmaya başladı. Sevgililer fazlalaştıkça demek ki çocuğumda bir şey yokmuş deyip mutlu oluyor ve küçük de olsa içimdeki şüpheyi yok ediyordum. Çocuğum üniversite 1. sınıfı bitirdiği sıralarda bir arkadaşımın bilgisayarından  internete girip bir arkadaşıyla konuşmuş. Arkadaşım ise kendi çocuğunu kontrol amacıyla  yaptığı kayıtları okurken benim çocuğumun bir erkekle yazışmalarını yakalamış. Yine iş yerimdeyken bana konuşmayı e-posta olarak gönderdi. İnanın tamamını okuyamadım, çünkü iki erkek arasında olamayacak bir konuşmaydı, sevgiliyle yapılan bir konuşmaydı ve benim çocuğumun sevgilisi bir erkekti…

İnanmak istemedim, o hissi anlatmak çok zor, tüm dünyam yıkıldı, yaşamak istemedim, deliriyorum sandım. Bu sefer inkarı yoktu. Bana göre çocuğum eşcinseldi. Çocuğumla yüzleşmeye korktum; sanırım hem duyacaklarıma hazır değildim  hem de ürkütürsem evden gider diye düşündüm. Delirdim, sanırım kafamı duvardan duvara vurdum, intihar etmek istedim. İlginçtir; babamın hayatımda yeri çok farklı olmasına rağmen ve babamı canımı verecek kadar sevdiğim halde keşke babam ölseydi de benim çocuğum böyle olmasaydı diye düşünecek kadar aklım başımdan gitti. Çünkü çocuğumdu o benim, tüm dünyamdı. İkimizdik, yalnızdık, o benim yol arkadaşımdı. Bir çok hayalim vardı, çok yakındık, birbirimizden saklımız gizlimiz yoktu ama öyle değilmiş, benim çocuğumun benim bilmediğim  apayrı bir dünyası varmış. O an çocuğumu hiç tanımadığımı hissettim bir erkek çocuğum vardı ama aslında yokmuş. Sanki çocuğum ölmüştü ve ben onu kaybetmiştim. Canım çok acıdı, içim çok yandı. Tarifi mümkün olmayan bir acı yaşıyordum. Aklıma üniversite ortamında başına bir şey mi geldi, acaba çocuğum kötü niyetli insanların eline mi düştü, zorla bir şey mi yaptırıyorlar gibi sorular geldi. Anneannesine çok düşkündü, yazları Urfa’ya giderdi acaba orada mı bir şey yaptılar diye düşündüm. Mutlaka bir çaresi vardır el ele verirsek düzeltiriz diye düşünüp kendimi teselli etmeye çalıştım. Acabalarım çoktu ama cevaplarım yoktu. Bu konuyu hiç bilmiyordum üstelik okumayı çok seven bir anne olarak nedense bu konuda bir şey  okumamıştım. Çaresizdim… Önyargılı bir insan değildim ama bu konu dikkatimi hiç çekmemişti sanırım. Çocuğumla konuşmaya korktum, evden gider diye düşündüm ama yüzleşmem gerekiyordu. İçimde yine de bir umut vardı; galiba bana yine “bir şey  yok” diyecek ve ben yine buna inanmayı seçecektim.

Çocuğumla konuştum. Bir yazışmasını okuduğumu, eşcinsel olduğunu düşündüğümü, böyle bir şey varsa maddi şartlarımızı zorlayıp, İstanbul’dan, arkadaşlarından uzaklaşabileceğimizi, farklı hobilere, kurslara yönelebileceğini, doktora gidersek, tedavi olursa düzelebileceğini anlatmaya çalıştım. Bilgisizdim, çocuğum benden daha bilgiliydi bu konuda. Ağlayarak “anne düzelebilir bir şey değil” dediğinde ikna etmeye çalıştım. Kabul etmediğinde yine sinir krizi geçirdim ve kendime geldiğimde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ndeydim. Eve döndüğümde çocuğum okulunu bırakmak zorunda olduğunu, bu şartlarda okulda problem yaşadığını ve beni daha fazla üzmemek adına evden ayrılmak istediğini söylediğinde bir kez daha yıkıldım. Ama yine de onu ikna edip psikiyatra götürdüm. Maddi olarak yıprandım ama düzelecek diye düşündüğüm için ve doktorların da “davranış bozukluğu var, düzelir” sözüne güvendiğim için terapilere devam ettik. Ama çocuğum yine karşıma gelip ‘’anne seni daha fazla üzmemek adına evden ayrılıyorum’’ dediğinde, ağladım, yalvardım, kızdım, hakaret ettim. Yine de evden gitmesine engel olamadım. Bilgisizliğim yüzünden hem kendimi hem de çocuğumu yıprattım. İş hayatım sona erdi, beden ve ruh sağlığım bozuldu, sosyal hayatım bitti.  Konuyla yüzleşmekten hep kaçtım. Öğrenmeyi değil, kapanmayı tercih  ettim sanırım. Bir iki arkadaşım dışında kimseyle bu durumu paylaşamadım. Çocuğumu soran herkese yalan söylemeye başladım. Çocuğumun fotoğrafları, kıyafetleri her yerdeydi ve ben bakıp bakıp ağlıyordum. Hayatımın en zor 1.5 yılıydı. Kabuslar görüyordum, çocuğumun eşcinsel olduğunu biliyordum ama rüyalarımda çocuğumu tamamen kız gibi üstelik göğüsleriyle görüyordum ve hemen uyanıp “öyle bir şey yok, benim çocuğum eşcinsel, kız gibi değil fiziksel olarak değişmeyecek” diye de teselli oluyordum. Çocuğunuzun nerede olduğunu bilmiyorsanız, telefonu kapalıysa ve ne yapacağınızı bilmiyorsanız, konuyla alakalı medyada gösterilen eşcinsel ve translara şiddet hakaret içerikli yayınlar dışında bilginiz yok ise psikolojiniz daha da çok bozuluyor.

Bir buçuk yıl sonra çocuğum bir gün eve gelmek ve benimle konuşmak istediğini söylediğinde o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Bana istanbul’da yaşadığını, bir evi olduğunu benimle görüşmek istediğini ama benim bazı şeylerden dolayı üzülmemi istemediğini söylediğinde ne olursa olsun ondan vazgeçmeyeceğimi, önümüzde zor bir yol olduğunu ama bu yolu beraber yürüyeceğimizi, birimiz tökezlersek, diğerimizin  onu kaldırıp yola devam edeceğimizi, onu çok sevdiğimi söyledim. Çünkü onu bir daha görememek düşüncesi korkunçtu. Onu bir kez daha kaybetmek istemiyordum. Bir kaç kez evine gittim, kaldım. Çok mutluyduk,  içim daha rahattı. Hiç de kötü bir yerde değildi. Arkadaşlarıyla tanıştım, artık bir değil birçok çocuğum vardı. Görüntüsü değişmemişti, eşcinseldi. Ama bir gün beni odaya çağırıp ağlayarak ‘’anne ben bir şey  yaptırdım” dediğinde o an nasıl bilmiyorum ama anladım ki çocuğum göğüslerine silikon yaptırmıştı, kabusum gerçek olmuştu. İçimdeki fırtınanın tarifi mümkün değil, anlatamam. Çocuğuma “mutlu musun, pişman olmazsın değil mi” diye  sorduğumda “hayır anne, çok mutluyum sen de biliyorsun ve yanımdasın artık” deyip bana sarılınca ‘’sen mutluysan bende mutluyum annecim ‘’dedim, içimdeki fırtınaya rağmen. Çünkü o kadar mutlu olup rahatlamıştı ki artık ben varken göğüslerini saklamak için korse takmayacak ve benimle daha fazla görüşecekti.

Evet fırtına vardı içimde ve ben bunu nasıl atlatacaktım. Tek başıma atlatamayacağımı biliyordum. Artık bir erkek çocuğum değil bir kız çocuğum vardı.

Eve döndüğümde internette benim gibi anneler var mı diye araştırdım. Benim için milat olan LİSTAG’la tanıştım. Telefonda konuştuğum annenin verdiği sıcaklığı ve o duyguyu anlatamam. Annemle konuşsam o yakınlığı hissedemezdim. İlk CETAD toplantısına katıldım. Toplantıdan çıktıktan sonra bile kendime güven ve bir cesaret gelmişti. Artık çocuğum bana gelirken milletin kapısı açıkmış, göreceklermiş diye korkmuyordum. Ne ben ne de çocuğum yalnız yada yanlış değildik. Benim çocuğum yüz kızartıcı bir suç işlememişti. Ben hep onun yanında olacaktım.

CETAD ve LİSTAG ‘la tanışmak hayatımda bir dönüm noktasıdır. Çocuğumu LİSTAG sayesinde kazandım. İyi ki CETAD ve LİSTAG’la buluştum. Bir gün böyle düşüneceğimi hayal bile edemezdim ama artık biliyorum, çocuğum sayesinde iyi ki bu güzel aileyle tanışmışım. Onlardan biri olmak beraber mücadele etmek bana gurur veriyor. Aile olmak için kan bağı olmasına gerek olmadığını anladım ve bu aileye mensup olmak beni inanılmaz değiştirdi ve geliştirdi. Artık kendimi daha güçlü hissediyorum. Onlardan çok şey öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum. Öğrendikçe daha fazla bilgilenmek, sadece benim çocuğum değil diğer çocuklarımız için de toplumsal önyargıları yıkmak, çocuklarımızın kimseden farklı olmadığını, yalnız yada yanlış olmadıklarını, bunun bir hastalık olmadığını, doğuştan geldiğini haykırmak,  benim yaşadığım sıkıntıları diğer ailelerin yaşamaması için elimden geldiğince fazla aileye ulaşıp onlara destek olmak ve onlara şunu söylemek istiyorum: “Çocuğunuz ne giyerse giysin, ister saçını uzatsın, ister kestirsin, kısacası fiziksel görünümü ne kadar değişirse değişsin TEK DEĞİŞMEYEN ŞEY SARILIP KOKLADIĞINIZ ZAMAN  KOKUSUDUR. O SİZİN ÇOCUĞUNUZ, ÇOCUĞUNUZUN YANINDA OLUN”

Züleyha

Birinin ne olacağı 3-4 yaşında bellidir

“Eşcinsel yakını olmak” yazı dizisi / Ümran Avcı / HaberTürk / 19 Ekim 2009
“Eşcinsel yakını olmak” yazı dizisi / Ümran Avcı / HaberTürk / 19 Ekim 2009

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel, eşcinsellik ve transseksüellikle ilgili bilinmeyenleri ve yanlış bilinenleri anlattı.

 

 

 

 

 

 

 

‘EŞCİNSELLİK HASTALIK DEĞİL”

Eşcinsellik bir hastalık mıdır?

Dünya Sağlık Örgütü’nün hastalık sınıflandırmasına göre, eşcinsellik bir hastalık değil. Ne “hastalık” ne de “ruhsal hastalık” sınıflandırmasında “eşcinsellik” var. Bu 40 yıla yakın bir zamandır böyle.

Neden hastalık gibi görünüyor veya bu şekilde ifade ediliyor?

Toplumda tek tip insan isteniyor ve çoğunluk olanların “normal” olduğu söyleniyor. Eşçinsellerin oranı heteroseksüllerden daha az ama bu anormal oldukları anlamına gelmez. Çok olan normal, az olan anormaldir diye ifade edilirse sarışınların çok olduğu bir ülkede zen cilere anormal diyeceğiz. Eşcinsellik niye hastalık olarakdüşünülüyor? Toplumun yalnızca yüzde 10’u eşcinsel olduğu için değil. Toplum, cinsellik konusunda kendini diğer insanların bekçisi gibi görüyor.

Eşcinseller cinsel yönelimlerini ailelerine itiraf edebiliyor mu?

Şöyle bir gerçeklik var ki, kişi kendisinden başka bir şey olamaz. Yani karşı cinse yönelen insanlar heteroseksüeldir ve onları eşcinsel ya da transseksüel yapamazsınız. Eşcinseller için de bu geçerli.

‘ADlNI KOYMAK ZAMAN ALIR’

Bir kişinin ne olacağı 3-4 yaşlarında bellidir. Bunun adının konulması, kişinin kendisini keşfetmesi ve talep etmesi zaman alır. Bir çocuk 12-13 yaşında “Ben kadın bedenine sahip olmak istiyorum” diyorsa bir ruh sağlığı uzmanı eşliğinde takip edilmesinde yarar var. Çocuklar son derece akıllıdır ve genelde ailelerin kaldıramayacağı şeyleri onlara söylemezler. Onun için de kendi.cinsini beğendiğini ailelerine söylemeyecektir. İki nedenle söylemeyecektir: Bir, “Ailem çok sert. Bana kötü muamele edecekler”; iki, “Annem babam beni seviyor. Eşcinsel olduğumu öğrenirlerse çok üzülürler.

Aileler gerçeği öğrendiklerinde ne yapıyor?

Üzülüyor ve önce kendilerini suçluyorlar; bir bölümü de çevreyi.

Bunun kötü anne, baba olmakla ilişkisi yok. Yetersiz anne babalar tabi ki çocuklarının gelişimini bozarlar ama cinsel kimliğini değiştirebilme yeterlilikleri yoktur.

Ailelerin beklentisi ne?

Daha okumuş, eğitimli ve bilime inanan aileler genellikle çocuklarına  karşı çok katı oluyorlar. Çünkü “Bilim var, tıp gelişti, istediğimizi yapar” diyorlar. Kendilerini ve çocuklarını hırpalıyor, manevi baskı uyguluyorlar.

Bizden bilgi almayagelip işbirliği yapan aileler, danışanların belki 20’de biri. Bir iki kere geliyor, mesajı beğenmeyip gidiyor. Piyasada “Eşcinselliği değiştiririm” diyen “profesyoneller” bulmaları mümkün.

İNTiHAR ORANI YÜKSEK

Bu tür örnekler de cinsel yönelimi saklamaya itiyor.

Bir çocuk ailesine söylemezse kendisini zorla değiştirecek doktorlara gıtmek durumunda kalıyor. Eşcinsel gençlerin ergenlik devresinde heteroseksüel gençlerden daha yüksek oranda intihar ettiğini biliyoruz. Yurtdışındaki çalısmalara göre, eşcinsel ergen, anne babasına açıklamışsa intihar riski daha fazla. Bu da aile baskısının ne kadar zarar verici olduğunu gösteriyor.

‘Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin’

Ailelere mesajınız?

Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin. Çocuğunuzu başka bir şey yapmak, başka bir cinsel kimliğe taşımak mümkün değildir. Çocuğuna destek olan aileler sayılı. Çocuk erkekse “Bir kadınla ilişkiye girerse erkekliği kabul eder” düşüncesi var.

Transseksüel olmak için nasıl bir süreç var?

Üçlü bir süreç var. Önce “Evet, bu bir transseksüeldir” diye bir değerlendirme lazım.

Transseksüelse ameliyat sonrasına hazırlanması lazım. Onun için hormon –kullanımı var. Doktor takibinde olması gerekir. Sonra da ameliyat ve nüfus cüzdanı değişimi geliyor.

‘Kadın olup tesettüre giren oluyor’

Dini inançları kuvvetli kişilerede süreç daha zor olsa gerek. Kişi dindar olduğunda çok zorlanabiliyor. İnançları arttığı ölçüde intihar riski artıyor. Transseksüellerle ilgili iki ayrı şey var. Erkekten kadına geçen transseksüeller arasında “Ben dini bütün biriyim” deyip tesettüre girenler oluyor. Kadın olarak tesettürlüyken gelip erkek olarak gidenler de olabiliyor.

Transseksüellik nedir?

BAZI kişiler diyorlar ki, “Ben kadın bedeninde doğmuşum ama kendimi erkek hissediyorum” ya da , “Erkek bedeninde doğmuşum ama kendimi kadın hissediyorum” Bu, erken yaşlarda belirlenen bir durum.

Transseksüelitenin bugün ruhsal hastalıklar sınıflandırmasında bir yeri var. Diyorlar ki, “Tıbbi bir işlem yaparak beni erkekten 1 kadına cevirin.” Doktorların bunu yapabilmesi için kişinin doğduğu bedende yaşamasının ruh sağlığının bozulmasına neden olacağına karar vermesi lazım. Tıbbi müdahale süreci hormon tedavisi, psikolojik danışmanlık ve cerrahi müdahale şeklinde oluyor.

“Eşcinsel yakını olmak” yazı dizisi / Ümran Avcı / HaberTürk / 19 Ekim 2009