Dayanışma Yemeği: Esmeray ve Yönetmen Can Candan’laydık

1 Nisan Gecesi gerçekleştirdiğimiz Dayanışma Yemeği’nde TİP vekil adayı trans aktivist Esmeray ve Benim Çocuğum belgeselinin yönetmeni Can Candan’la bir araya gelerek özlem giderdik.

Yemekli toplantımızdan bir fotoğraf. Belgeselimizin yönetmeni Can Candan ve TİP vekil adayı trans aktivist Esmeray ile birlikte.

Geçtiğimiz gece (1 Nisan 2023), uzun bir aradan sonra bir dayanışma yemeği düzenledik. Bu geceyi çok özel kılan şeyler vardı. Hem ailelerimiz hem de çok değerli konuklarımızla bir araya geldik. TİP vekil adayı ve trans aktivist Esmeray, bizimle birlikteydi ve çok değerli bilgiler paylaştı. Benim Çocuğum belgeselimizin yönetmeni Can Candan da bu özel gecede bizlerle birlikteydi ve bizi çok mutlu etti.

Gece, yemeklerimiz ve sohbetlerimiz kadar önemli konuklarımızla da kalbimizden geçenleri, açık yüreklilikle paylaştık. Ailelerimizin yanı sıra, toplantıya katılan herkesin desteği ve katkısı büyük önem taşıyor. Bu dayanışma yemeği de öncekiler gibi bizim için çok özel ve unutulmazdı.

LİSTAG olarak, ailelerimizin yanı sıra, LGBTİ+ bireylerin haklarına ve mücadelesine de destek vermeyi amaçlıyoruz. Bu amaç doğrultusunda, yemekli toplantılarımız gibi birçok etkinlik düzenliyor ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu mücadelemizde, toplumun her kesiminden insanların desteğine ihtiyacımız var.

Bu tür dayanışma yemeği gibi toplantılar, bu mücadeleye katkıda bulunmak adına çok önemli. Bu amaçla bizler, LGBTİ+ çocukları ya da yakınları olan aileler olarak biraraya geliyoruz. Bizler birbirimize destek oluyoruz ve dayanışmada bulunuyoruz. LİSTAG olarak da herkesi bu mücadelede yanımızda olmaya, destek vermeye ve farkındalık yaratmaya davet ediyoruz.

Onur Bayrağının Tarihçesi

LGBTİ+ hak hareketinin simgesi olan Gökkuşağı Bayrağı 1978 yılında San Francisco’da açık eşcinsel kimliği ile tanınan sanatçı ve aktivist Gilbert Baker tarafından tasarlandı. Baker daha sonra bir röportajda, ABD’de açık eşcinsel kimliği ile senatoya giren ilk politikacı olan Harvey Milk’in kendisinden LGBTİ+ haklarını ve onurunu temsil eden bir sembol tasarlamasını istediğini ve Gökkuşağı Bayrağı’nı LGBTİ+ onur sembolü olarak tasarladığını söyledi. 

İlk kez 25 Haziran 1978’de San Francisco’da yapılan Eşcinsel Özgürlük Günü Yürüyüşü’nde kullanılan 8 renkli Gökkuşağı Bayrağı daha sonra tüm dünyada LGBTİ+ hak hareketinin onur sembolü olarak kullanılmaya başlandı.

Gökkuşağı Bayrağı İlk tasarlandığında 8 renkten oluşuyordu: Pembe, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, turkuaz, mavi ve mor. Bu renkler sırasıyla cinselliği, yaşamı, şifayı, güneşi, doğayı, sanatı, uyumu ve ruhu temsil ediyordu. 

25 Haziran 1978’teki yürüyüşten kısa bir süre sonra Harvey Milk’in bir cinayete kurban gitmesiyle Gökkuşağı Bayrağı çok yaygın olarak LGBTİ+ haklarının sembolü olarak kullanılmaya başladı ve bayrağın seri üretimine ihtiyaç duyuldu. Üretim sürecinde pembe renkli kumaşın yetersiz olması nedeniyle pembe renk tasarımdan çıkarıldı, turkuaz ve mavi renk birleştirildi ve Gökkuşağı Bayrağı bugünkü 6 renkli halini aldı. 2017’de Philadelphia‘da başlatılan bir kampanya ile Gökkuşağı Bayrağına beyaz olmayan LGBTİ+’ları da kapsamak amacıyla siyah ve kahverengi de eklendi. Böylece Gökkuşağı Bayrağı bugünkü halini aldı. 

Gökkuşağı Bayrağı’nın bugünkü son halinde siyah çeşitliliği, kahverengi kapsayıcılığı, kırmızı yaşamı, turuncu şifayı, sarı güneşi, yeşil doğayı, mavi barış ve uyumu, mor ruhu temsil ediyor.

BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

Ben bir baba değilim.
Anayım ben ana.
Kız olarak doğduğumdan beri, oyuncak bebeklerim elime verildiğinden, babamın prensesi olduğumdan, büyüyüp evlendiğimden, bazen de büyümeden evlendirildiğimden beri hep anne olmaya hazırladılar beni. Olamadımsa da eksik kaldığıma inandırdılar.
Peki ya erkekler. Onları da baba olmaya hazırladılar mı. Koruyan ve esirgeyen. İlla ki kollayan. Peki ya kimden. Keşke kendisinden. Babalık budur dediler. Olamadılarsa da benim gibi eksik kalmadılar. Buna inandırılmadılar. En fazla, soyları devam etsin diye kuma üstüne kuma ya da çocuk gelinler aldılar oğullarına.
Ama biliyor musunuz gerçek babalar da yaşıyor aramızda. Hiç bir şeye inandırılamamış. Önce insan olmayı başarmış babalar var. Yaşıyorlar. Çocuklarının sihirli dünyalarına adım atabilen, el gün için değil, çocuğu için, çocuğu ile birlikte yaşayan, onunla büyüyen erkekler var aramızda. Çocuğundan beslenen, hayatı çocuğuna öğretirken, bir yandan da birlikte yeniden öğrenen. Değişen. Dönüşen. Kuvvetlenen. Babalar var aramızda. Çocuğunun ruhuna, varoluşuna saygı duyan, sonra da bu ruhun sevgisi her nerede ve her kimde cisimleşiyorsa, ona da eyvallahı olan babalar var aramızda. Çocukları için kurdukları kendi hayallerinden vazgeçen babalar var, el alemi takmayan. Aramızdalar. Çocuğum kimi severse sevsin. Bana ne. Kime ne. Diyen babalar. Varlar. Aramızdalar.
Kimdir bu babalar.
Bu babalar LGBTİ+ çocuğu olan babalar. Gerçek babalar. Her türlü cinsiyet kimliğinin, ifadesinin ve cinsel yönelimin özgürce yaşanacağı bir gelecek için çocukları ile el ele yürüyen babalar. Çocuklarının tüm çocuklar gibi eşit haklara ve onurlara sahip olduğunu bilen babalar. Yere bakmayan, gökyüzüne bakan, gökkuşağına bakan babalar.
Çocuklarımızın babaları. Sevgili LGBTİ+ Babaları. Babalar Gününüz kutlu olsun. Bugüne özel hediyem şudur sizlere. Alın sloganımı benden. Taşıyın gururla.
‘’Lafı olan bana konuşsun. Babasıyım.’’

neşe

BEN BİR SOLAĞIM 

Biliyor musunuz, ben bir solağım. Hem de KENDİMİ BİLDİM BİLELİ. En başta ailem, sonra da irfan ve bilgi yuvam olması gereken okulum ve öğretmenim beni değiştirmeye çalıştılar. Halbuki kendimi güvende hissettiğim, sevgi ve şefkatle sarılıp sarmalandığım, HER HALİMLE, OLDUĞUM GİBİ KOŞULSUZ KABULLENİLDİĞİM bir yuvaya ne kadar da çok ihtiyacım vardı. İsterdim ki ELALEM NE DERSE DESİN ailem yanımda olsun, beni olmak istemediğim bir şeye dönüştürmeye kalkışmasın.

Niye mi. Çünkü solaklık doğuştan gelmedir. VAROLUŞSALDIR. DEĞİŞTİRİLEMEZ. Sizce solaklık TERCİH EDİLEN bir şey olsaydı, ben bu zulmü seçer miydim.  BENİM BEYANIM ESAS değil midir. 

“Biz LGBTİ+ ebeveynleri Zümrüdü Anka kuşu gibi küllerimizden yeniden doğar, kendimizi yeniler, dönüşür ve korkmaktan korkmayacak kadar korkusuz oluruz.”

Solaklar tercih edebilmiş olsalardı, eminim sağ ellerini seve seve kullanırlardı. Solakların kalemlerden, sağ kolçaklı masalardan, ev aletlerinden, müzik enstrumanlarından, makaslardan, bilhassa konserve açacaklarından neler çektiğini siz nereden bileceksiniz ki. Hele o cezveler yok mu, ah o cezveler.  Neyse ki imdadımıza teknoloji yetişti de elektrikli olanları çıktı. 

Eski zamanlarda solaklık, kötülüğün ve şanssızlığın simgesi haline gelmiş, solaklar her türlü  ayrımcılığa maruz bırakılmışlar.

Eskiyi bilmem ama şu sıralar dünyanın yüzde doksanı sağlaklardan oluşuyor. Sadece yüzde onumuz solağız. Egemenler her zaman için SOSYAL STATÜLERİNİ koruma uğruna FARKLI OLANDAN korkmuşlar, KONFOR ALANLARI’nı terk etmeyi akıllarına bile getirmemişler, dünyayı solaklar için yaşanılası bir yer haline getirmekten kaçınmışlar, birlikte hareket etmişler, bizleri yok saymışlar.

Bütün bunları size niye mi anlatıyorum. 

Çünkü biliyorum ki bize anlatılan öyküleri hafızamızdaki anılar ile birleştirdiğimiz zaman daha rahat hatırlıyoruz, kabulleniyoruz. Herkesçe bilinen, yaşanmış hikayelerininsanları daha çabuk harekete geçirme potansiyelleri var. İnsanları etkileme, ilgilerini çekme, öğretme ve ilham verme güçleri var. 

Hikayemizin konusu solaklık. Ama konu ya LGBTİ+ çocuklar ve aileler olsaydı. Yine bu kadar hızlı ve seri, anılarınız ile birleştirebilir miydiniz.  Solaklık kadar empati duymaya hazır olabilir miydiniz. 

Biliyorum sizlere sorsam çoğunuz homofobik/transfobik olmadığınızı iddia edeceksiniz. Ancak ateş düştüğü yeri yakarmış. Uzaktan bakan çoğu insan için LGBTİ+ ailesi olmak olmak bir yıkım, bir acı.  LGBTİ+ çocuğu olan aileleri bu acı yakar kavurur ve bu acıyı ancak yaşayan bilir. Başkalarının ise bu acıya üzülmesi geçicidir. Ancak bizim bakış açımızla o ateş evet yakar, evet kavurur ve hatta yaşayanı küle döndürürür. Ancak biz LGBTİ+ ebeveynleri Zümrüdü Anka kuşu gibi küllerimizden yeniden doğar, kendimizi yeniler, dönüşür ve korkmaktan korkmayacak kadar korkusuz oluruz. 

Ortaçağda biz solakları cadı kontenjanından yakmışlıkları var. LGBTİ+’lara uygulanan cadı avının bitmesi için ise daha kaç çağ atlanması gerekiyor, sorarım size. 

Konumuza dönecek olursak, benim solak hakları için mücadelem aslında tüm İNSAN HAKLARI içindir. Bugün solaklara çektirilen zulmün yarın için başkalarına çektirilmeyeceği ne malum. 

O yüzden diyorum ki solak hakları, İNSAN HAKLARIDIR. Her türlü ayrımcılığa, ötekileştirmeye, nefret söylemlerine ve bazı sağlaklara inat, YAŞASIN HAYAT.

neşe

KAMPIN ARDINDAN…  

Uzun bir hazırlık sürecinden sonra, LİSTAG 21-23 Ocak tarihinde Polonezköy’de LİSTAG aileleri ile ikinci kez buluştu. 

Her şey daha önce gerçekleştirdiğimiz kamptaki gibi yine aynı sorularla başladı. LGBTİ+ ailelerine ve yakınlarına nasıl destek oluruz? Bu yolculukta nasıl birlikte hareket edebiliriz? Nasıl kalpten kalbe iletişim kurarız? Nasıl fayda sağlarız? Daha nice sorular…

LİSTAG olarak, pandemi süresince sanal ortamlarda aileler ile düzenli iletişim halinde olsak bile, artık yüz yüze görüşmenin zamanı geldi diye düşündük ve ikinci kampımızı gerçekleştirmek için kolları sıvadık. 

Uzun bir hazırlık sürecinden sonra, LİSTAG 21-23 Ocak tarihinde Polonezköy’de LİSTAG aileleri ile ikinci kez buluştu. 

Uzun bir hazırlık sürecinden sonra, LİSTAG 21-23 Ocak tarihinde Polonezköy’de LİSTAG aileleri ile ikinci kez buluştu.  Geçtiğimiz sene Eylül ayında gerçekleştirdiğimiz kampımız, suya attığımız ilk taştı. Bu sene gördük ki o taşın hareleri büyümüş ve bir çok yeni aileye ulaşmışız. Bu heyecanla, Türkiye’nin farklı şehirlerinden tam 58 kişi aynı duygularla toplandık Polonezköy’de. İsimler ve yüzler fark etse de, doğanın kalbinde, gündelik hayatın temposundan uzakta, LİSTAG ve LİSTAG aileleri olarak baş başa olmanın mutluluğu ile başladık, 2 günlük kamp serüvenimize. 

Öncelikle tanıştık, kendi güvenli alanımızı oluşturduk. İhtiyaçlarımızı belirledik, kampımızın kurallarını hep birlikte yazdık. Hepimiz heyecanlı ve bir o kadar meraklıydık, yaşayacaklarımız ve paylaşacaklarımıza dair. 

Kamp boyunca, LİSTAG olarak ailelere yönelik bir çok atölye düzenledik. Hem öğrettik, hem öğrendik. Yaptığımız çemberlerde deneyimlerimizi paylaştık. Oldukça ağladık ama bir o kadar da  kahkahalarla güldük. Ait hissettik. Birbirimizden farkımızın olmadığını, LGBTİ+ çocuklarımız ve yakınlarımız için aynı yolda yürüdüğümüzü yeniden deneyimledik.  Ailelerin ihtiyaçlarının, endişelerinin aynı olduğunu gördük. Bu kampta çok şifalandık, çok bilgilendik. Bir çok sorunun cevabını birlikte bulduk. 

Kamp boyunca, LİSTAG olarak ailelere yönelik bir çok atölye düzenledik.

Tanışmanın kaynaşmanın, anı paylaşmanın getirdiği birlik ve güven duygusu ile daha sıkı kenetlendik birbirimize. Almanın ve vermenin en güzel hallerine şahitlik ettik. Kalpten kalbe paylaşmanın, dönüştürücü, bütünleştirici etkisini yaşadık.

Ve hepimize kısa gelen kampımızın ardından, dayanışma ve birlik olmanın getirdiği coşku ile uğurladık ailelerimizi. Hepimiz huzurla ve güçlenmiş hissederek, döndük gündelik hayatlarımıza. Bakalım bir sonraki kampımızda, kimlerle oturacağız yeni çemberimize…

Bu kampı gerçekleştirmemizi sağlayan İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’na destekleri için çok teşekkür ederiz.

Bizimle iletişime geçmek için buraya tıklayabilirsiniz.