Binbir Belgesel Söyleşileri- Benim Çocuğum

Belgesel Sinemacılar Birliği’nin ‘1001 Belgesel’ gösterimleri
kapsamında #BenimÇocuğum film ekibi ve LİSTAG ebeveynlerinin katılımıyla gerçekleşen söyleşiyi kaçırmadınız:

Belgesel Sinemacılar Birliği’nin ‘1001 Belgesel’ gösterimleri Onur Haftası’nda Can Candan’ın yönettiği #BenimÇocuğum (2013) ile devam ediyor. Film ekibi ve LİSTAG ebeveynlerinin katılımıyla gerçekleştirilecek söyleşi 27 Haziran 21:00’de @belgeselsinema
YouTube kanalında.

Çocuğum Hayatımı Değiştirdi

Ben bir trans erkek annesiyim. Çocuğum 23 yaşında üniversite son sınıf öğrencisi. Üç yıl önce çocuğum bana : ‘Anne artık gerçeği gör ben aslında kız değil bir erkeğim dediğinde’ dünyam başıma yıkıldı, şok oldum, ne yapacağımı çocuğuma ne diyeceğimi bilemedim. Olamaz sen bir kız çocuğu olarak doğdun, her şeyin bütün organların tamamen kadın organı, yaratan kusursuz yaratmış, bunu sen nasıl değiştireceksin desem de çocuğum kararlı görünüyordu. Ne desem farklı bir savunmaya geçiyordu. Anne ben İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde terapiye başladım, yedi ay sonra hormona başlayacağım, arkasından göğüslerimi aldıracağım, yok rahim ameliyatı olacağım, yok penis taktıracağım, sıraya koymuş, her şey bu kadar basitmiş gibi..
O anda dünyadan yok olmak istedim, evden bir iki saat uzaklaştım, gittim bir parkta oturdum. Gözlerimden yaşlar sel gibi akıyor, bir türlü sakin düşünemiyordum. Başımıza gelen neydi, nerde bir yanlış yapmış, çocuğumu iyi yetiştirememiştim. Aklıma intihar etmek bile geldi. Ben yaşamamalıydım çocuğumun çöküşünü görmemek için bu dünyadan yok olup gitmeliydim. Bir taraftan ben ölüp gidersem yavrum bensiz ne yapar, daha eline ekmeğini almadı, okumalıydı, iyi bir meslek sahibi olmalı ki ayakları yere sağlam basabilsin diye düşünüyordum. O kadar gel gitler yaşadım ki anlatacak kelimeler bulamıyorum. Babasıyla konuşmak için eve döndüm, ben gelene kadar onunla da konuşmuştu çocuğum. Babası bana sakin ol psikolog buluruz, kafası karışmış, tedavisi vardır mutlaka dedi…
Çocuğumu büyütürken hep bir terslik vardı. Ben bunu neden görememiştim, kendimi bu konuda çok suçluyorum. Yedi çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuyum, Bartın‘da doğdum, 15 yaşından beri İstanbul’da yaşamaktayım. 55 yaşındayım, babam çok erken vefat etti. Ben maddi manevi kardeşlerimden sorumluydum. Hem çalıştım hem ortaokulu hem liseyi dışarıdan bitirdim. Gazete ve kitap okurum. Haberleri mümkün olduğu kadar kaçırmam. Yani şunu vurgulamak istiyorum ben Anadolu’nun ücra köşesinde yaşamıyorum. Dünyada neler olur hep bilgi edinmeye çalışırım. Bülent Ersoy örneği hiç mi dikkatimi çekmedi. Galiba bu vb. konular insanın başına gelmeyince ilgi alanına girmiyor…
Çocuğum büyürken hiçbir zaman kız çocuğu gibi davranmadı. Hep bir erkek çocuğu gibi büyüdü. Ben yıllarca kuaförlük yaptım. Benim çocuğum hiç bana gelip bir gün saçını yaptırmadı. Bir kere kaşını, vücut kıllarını almadı, aldırmadı. Hep ben kıllarımı çok seviyorum derdi. Hep erkek ayakkabısı giyerdi. Babasının kıyafetlerini giyerdi cogu zaman. Yazlık komşularım bana kızarlardı; ‘kızına güzel kıyafetler alsana, çok güzel kızın var, Beymen’den giydir çok yakıştığını görecek o zaman kız çocuğu gibi giyinecektir der’ takılırlardı. Keşke bu kadar basit olsaydi…
Lisedeyken bir gün öğretmenler beni okula çağırdılar. Bana, çocuğumun kızdan çok erkek gibi davrandığını, onu doktora götürmemizin uygun olacagini soylediler. Ben de zaten vücudu aşırı kıllı o yüzden götürmek istiyordum. Onu bahane ederek, iyi bir hastanede, kadın doğum uzmanı ve hormon doktoru buldum. Kontroller ve bir sürü tahliller yapıldı. Tabi ben onlar bu çocuk hep erkek gibi giyiniyor hep şapka takıyor, öğretmenlerden eleştiri aliyorum, neden kız gibi değil benim çocuğum dedim. Doktorlar hormonlarindaki erkeklik ve kadınlık hormonu aynı seviyede olduğunu, ilerde kadınlık hormonun yükselecegini soylediler. Ben de, Allah biliyor ya hiç bu konuyu, yani kadınlık hormonu erkeklik hormonu nedir ne değildir hangisi yüksek olursa kendini öyle hissedersin bilmiyordum. Kadınsan kadın, erkeksen erkeksindir. Ancak çocuk sahibi olamazsan hormonlara bakılır olarak bilirdim. Beynini ne yönde çalıştırırsan o yönde hormon yükselirmis, bunu bilmiyordum.
Çocuğunu kız olarak doğuruyorsun ama içinde erkek yaşıyormuş. Alışık olmadığın bir durumla karşı karşıyasın. Ben şimdi hem çocuğuma, hem de topluma karşı ne yapmaliydim. Okuldaki durumunu öğrenmek için çocuğumun okumakta olduğu üniversiteye gittim. Bölüm başkanı, çocuğunuz buradaki çocukların çoğundan daha saygılı, çok iyi bir çocuk yetiştirmişiniz dedi. Ben gözyaşları içinde çocuğumun durumunu anlattım, bayılma noktasındaydım. Benim gözyaşlarıma dayanamayan bolum başkanı, psikologlarını arayarak konuşmaya çağırdı. Psikolog böyle çocukların çok olduğunu, Anadolu’nun her yerinden çapa tıp fakültesine terapiye geldiklerini söyleyerek beni CETAD’a (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) yönlendirdi.
CETAD benim gibi çocukları olan ailelerin gittiği bir yerdi. Psikiyatr Dr. Nesrin Yetkin ve Psikiyatr Dr. Seven Kaptan, bu hormonal, genetik ya da ruhsal bir bozukluk mu? Geçici bir ergenlik problemi mi? Bu bir hastalık mı? Bunu tercih mi ediyor, neden tercih ediyor? Arkadaşlarının etkisiyle mi böyle oldu? Anne baba olarak ihmalkâr ebeveynler miydik? Küçükken birinin tacizine mi maruz kaldı ya da başına kötü bir şey mi geldi? gibi konularda bizi bilgilendirdiler.
Uzmanlardan destek alarak bilgilendim, sorularıma cevaplar buldum. Orada çok güçlü, bana kucak açip destek olan, çok candan yedi, sekiz aile vardı. Onların güçlü duruşu bana da güç verdi. El alem ne der korkusunu ve endişesini zamanla aşıp çocuklarımızı koşulsuz sevmeyi öğrendim. En önemlisi insanın kızı ya da oğlu olmuyormuş çocuğu oluyormuş onu öğrendim… LİSTAG(Lambda İstanbul Aile Grubu)’taki arkadaşlar, Günseli Dum, Sema Yakar, Pınar Özer, Hakan Yakar, Ömer Ceylan, Şule Ceylan, Zeki Yalçınoğlu, Nilgün Yalçınoğlu, hepsi bana kucak açtılar çok yardımcı oldular. Hepsine ayrı ayrı sonsuz teşekkür ederim. CETAD çok önemli bir kurum, gönüllü psikiyatr doktorların toplumu bilgilendirmeleri açısından çok faydalı buluyorum iyi ki böyle bir kuruma rastladım, şükranlarımı sunuyorum…
Şimdi, ben de onlar gibi, bu acımasız toplum çocuklarımızı hırpalamasın diye mücadeleyi seçtim. Benim gibi çocuklarını öğrenmiş, ebeveynler için Listag’tayim. Benim çocuğum gibi olan çocuklar için görünür olmayı sectim. Toplumda farkındalık yaratmak için mücadelede ben de varım. Benim çocuğumu ilk önce ailem dışladı. Bu bana çok acı verdi, canım yandı. Benim canım evladım gözünün içine bakmaya kıyamadığım evladım, zaten uzun yıllar tek başına acı çekmiş, o yaşına kadar bendeki farklı durum nedir diye kendini sorgulamış. Ne olduğunu anladığında biz ona kız gibi davran dedikçe bizden onu sokağa atarız diye korkmuş. Neden sokağa atılma korkusu yaşadığını sordugumda, kendi durumunda olan bir suru cocugun aileleri tarafindan sokaga atildigini soyledi. Ne acıdır ki, cinsel yönelimleri yüzünden sokaga atılan çocukları ben de yeni öğrenmiş bulunuyordum. Bir anne, baba çocuğunu sokaga atarsa toplum nasıl kabul etsin? Ailelerin çocuklarının yanında yer alması şart, bizler ne kadar çocuklarımızın yanında dik durur, görünür olursak toplum da farklılığa alışacaktır.

Baba ben eşcinselim, yardım et

Bursa’da vahşice öldürülen transseksüel İrem’in (Mesut Şaban Okan) annesi Melek Okan; “Bu koca dünyaya bir benim çocuğum mu sığamadı” diye ağlıyordu. Lambdaistanbul Aile Grubu (LİSTAG) başka anneler ağlamasın diye toplanan bir destek grubu. Eşcinsel, biseksüel, travesti ve transseksüellerin ailelerinden oluşuyor. Deneyimlerini çocukları dışlanmasın ve incitilmesin isteyen herkesle paylaşıyorlar. Nereye başvuracaklarını bilemeyenleri doğru adreslere yönlendiriyorlar.

Şimdiye dek 100’e yakın aileyle temas kurdular. ‘Türkiye’ye Açılma Projesi’yle Eskişehir, İzmir ve Diyarbakır’a uzandılar. LİSTAG’den üç aile ‘Elalem ne der’ düşüncesinden, onur haftası yürüyüşlerinde ‘Transseksüeliz, buradayız, alışın’ pankartına ulaşan yolculuklarını anlattı

Zor bir hayatın olacak dedim

ÖMER CEYLAN – EKONOMİST (64)

Bir oğlum ve bir kızım var. Oğlum 38 yaşında, yaklaşık 10 yıl önce eşcinsel olduğunu öğrendim. İlk söylediğinde “Zor bir hayatın olacak” dedim. Çok zeki bir çocuktu, sınıfları atlayarak okudu, bilgiyasar mühendisi zaten. Oğlum açıklayana kadar eşcinsellik nedir bilmezdik, bir tek Zeki Müren’i tanırdık. Aslında galiba cinselliği de hiç bilmiyorduk. Mesela biseksüelliğin ne olduğunu bile birkaç yıl önce öğrendim. Bilgisizliğimi fark ettiğimde uzun süre oğlumla konuşmaktan kaçındım. Kimseyle paylaşamıyor olmak da büyük sıkıntı. Çocukların kendilerini kabullenmeleri zaman alıyor, çok zor bir süreç. Yavaş yavaş okuyup öğrenmeye başladım. 2008’de eşimle Lambda’daki ailelerin toplantısına katıldık. Tek baba bendim ve LİSTAG’in nüvesi orada atıldı.

Aile olarak meselemizi halletmiştik ama bizden sonrası tufan, diyemedik. Çocukları ilk kez kendilerine açılan ailelerin yaşadığı travmayı atlatmalarına yardım etmek istedik. Aileler ilk öğrendiklerinde büyük bir şok yaşıyor. Önce inkar ediyor, sonra bir suçlu arıyor ve çareler düşünüyorlar. Bu konuyu sömüren ya da bilgisiz doktorların eline düşen de çok. Tabii “Çocuğunuz eşcinsel ve değişmez” lafını kolay kolay duymak istemiyorlar, aynı lafı birkaç kişi söyleyince ancak ikna oluyorlar.

Oğlumu kabullenmemde kişisel gelişim konularına meraklı olmam da etkili. Erkek arkadaşlarıyla tanıştım. Babam yaşasaydı beni onaylar mıydı diye, düşünüyorum. Muhtemelen onaylamazdı ama bunların hiç önemi yok. En çok “Neden evlenmiyor” diye soruyorlar. “Türkiye’de yasalar evlenmesine izin vermiyor” diyorum ama bu cevabı herkese aynı rahatlıkla veremiyorum. Kırsal kesimden gelip iyi tepkiler veren aileler de, eğitimli olduğu halde sertleşenler de var… Genellemek mümkün değil. Bir kısmı zaman içinde kabulleniyor, bir kısmı da, “Ben biliyorum ama herkesin bilmesine gerek yok” diyor. Oysa konuşamadığınız sürece kendinizi dürüst bir insan gibi hissetmiyorsunuz.

Oğlumu gömdüm bir kızım oldu

PINAR ÖZER – SİGORTACI (50)

Ailemin istediği gibi hanım hanımcık bir genç kız olarak kırmızı kuşakla evlendim, kara kuşakla boşandım. Herkesçe çok sevilen, dersleri de iyi olan oğlum 2005’te ergenliğe girerken yemek yememeye başladı. O zamana dek anoreksiya diye bir şey duymamıştım. O sevecen ve neşeli çocuk birden saldırganlaştı, içine kapandı. 2006’da işyerinde beyin anevrizması geçirdim. Ölümü yaşadım, beyin zarım alnıma yapışmıştı. Kesinlikle kötü haber duymamam gerekiyordu. Eve geldiğimde küçük çocuğum “Sen ölseydin anneannemle de babamla da yaşayamazdım” diye ağladı. İçim acıdı ama ne demek istediğini anlamadım. Ertesi gün yine ağladı. Duyacağımı aklımın ucundan bile geçirmeyeceğim bir cümle sarf ederek, “Anne” dedi, “Bedenim başka ben başka”. O anda benim kıyametim koptu. Çocuğum şizofren diye düşündüm. Hep çocukları mutlu olsun diye koşturan ve çareler üreten bir anneydim. Boşandıktan sonra İstanbul’a gelmiş, 15 yıldan sonra çalışmaya başlamıştım.

Çocuğumun her şeyini takip ediyordum ama söylediği şeyi bilmiyordum. Google’da araştırırken girdiği sitelere baktım, T’de transseksüelleri gördüm. O zamana kadar böyle bir şeyi hiç duymamıştım…

Tekrar sorunca “Anne ben aslında kızım” dedi. Başına bir şey mi geldi, erkek modeli olmadığı için mi böyle oldu diye düşündüm. İnternette kafasının çelindiği ve kötü yola düşürüldüğü ihtimali bile geldi. Neurofeedback diye bir psikolojik tedavi yöntemine büyük paralar döktüm. Yetinmedim, bir üroloğa muayene ettirdim. Doktor kötü bir şey yaşamadığını söyledi ve bir psikiyatr önerdi. Bu arada yatırlara da gidiyordum. Deniz kenarında bağıra bağıra ağlıyordum, derdimi kimseyle paylaşamıyordum çünkü.

ELALEM UMRUMDA DEĞİL

Bir gün çocuğumla alışverişe gittiğimizde kabinde göğüslerini görüp, çığlık çığlığa bağırmaya başladım. ‘Adaçayından’ dedi. Psikiyatrı “Bu durum artık beni aşar” diyerek bizi Çapa’dan Prof. Şahika Yüksel’e yönlendirdi. Bunun için ona minnettarım. Şahika Hanım’sa “Çocuğunuz transseksüel ve bunu kabullenin” dedi. Nefes almadan onlarca soru sordum. “Sana ruh hastasıyım dememi mi bekliyorsun?” deyince “Evet” yanıtını verdim. “Ama değil, bazı çocuklar böyle doğar” diyerek son noktayı koydu. Hastanenin bahçesinde dizlerim tutmuyordu. O gün 16 yaşındaki erkek evladımı gömdüm. Öyle böğüre böğüre ağlıyordum ki, herkes “Başınız sağolsun” dedi. Hakikaten de evladımı kaybettim. Sonra dünyaya çocuğumun penceresinden bakmaya başladım. Empati kurunca, bedenindeki hücreye hapsolmuş gibi yaşadığını anladım. Aynı anda bir kız bebeğim doğdu. Zor ve alışılmışın dışında bir bebekti.

Acilen onu hissettiği bedene döndürmek için herkesi karşıma almaktan korkmadım. “Anne yardım et” diyen çocuğumu reddetmek çok kolaydı ama onu sarıp sarmalarken yaşadıklarım çok zordu. “Dünyada bir ben miyim bunları yaşayan” derken Lambda İstanbul’u buldum internetten. Transbebeğimin doğum sancılarını çekerken yapacak çok iş vardı. Hem çocuğumla ilgilenmem hem de egomla savaşmam gerekti. ‘Elalem ne der’i tamamen unuttum. Ne kimseye bir şey izah ettim, ne de oturduğum semtten taşındım.

Lambda’da aynı duyguları yaşayan insanlarla tanıştım. Biyolojik kimlik, cinsel kimlik ve cinsel yönelim gibi kavramları öğrenene kadar bir yılım geçti. Ona yardım etmeye karar verdiğimde bebeğim volkan gibi patladı, 16 yıldır yaşayamadığı özlemlerini yaşamak istedi! Kaşlarını inceltti, tırnaklarını uzattı. Aileler sahip çıkarsa bu abartılı dönem de atlatılıyor.

ŞİMDİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ

Ergenliğiyle boğuşurken bir yandan da iyi bir evlat yetiştirmeyi amaçladım. Transseksüel kimliğini gizlemeden insanlardan yardım istedim. Kimse de beni rencide etmedi, geri çevirmedi. Okulun düzenine uyamadığı için açık liseye geçti. Halk eğitim merkezi müdürü çok yardımcı oldu. Gittiği dershanenin idarecilerine durumu anlattım, sonuna kadar destek oldular. Kendim için en büyük desteği de LİSTAG üyesi anne-babalardan gördüm. Her cumartesi saatlerce konuştuk. Burası benim yeni ailem oldu.

“Ben kızım” demekle kolayca kız olunmuyor. Sürekli tıbbi denetim altında ve grup terapilerine giriyor. Açık lise sınavlarında zorluk yaşamaması için mavi kimliğinin yanına raporunu da koydum. Kadın polise mi erkek polise mi gideceğini bilemiyordu, kadına yönlendiriyordum. Hayatım durmadan çözüm üretmekle geçti. Şimdi 19 yaşında ve özel bir üniversitede sinema-televizyon okuyor. Dekan da rektör de çok yardım etti. Kimliğini değiştirmek için tıbbi süreci tamamlaması gerekiyor ama isim değiştirme davası açtık. Kitaptan yeni bir isim seçme şerefini de anne olarak bana verdi. Transbebekler güçlü oluyor, benim kızım da öyle. Belki çocuk sahibi olamayacak ama kimsesiz bir bebeğe çok iyi annelik edecek. Melek gibidir…”

Hekim arkadaşlarım bile cahil

ZEKİ YALÇINOĞLU – JİNEKOLOG (43)

Kızımız 16 yaşında. Çocukluğundan beri etek giymez, erkeklerle oynar. Tıp okurken anatomi hocamız bir çizgi çizip; “Bir ucunda kadınlar diğer ucunda erkekler vardır, ortası da boş değildir” demişti. Gerçekten de öyleymiş. Hep bir kızım olsun istedim ve doğduğundan beri her yere götürdüm; maçlara ve barlara bile… İstanbul’da iyi bir liseyi kazanınca Denizli’den taşındık. Bir gün, “Kendimi erkek gibi hissediyorum” dedi, “Nasıl istersen öyle yaşa” karşılığını verdim. Gerçekten de çok önemli değildi. Okula başladığı yıl anoreksi oldu, ölümden döndü. Cinsel yönelimle ilgili iç mücadele anoreksiyayı da tetikleyebiliyor.

Bu sıralarda Lambda’yı keşfetmiş. Sonra biz de gidip gelmeye başladık, ailelerle tanıştık. Bizi sahiplendiler, hikayelerini paylaştılar. Hayatımız Lambda öncesi ve sonrası, diye ikiye ayrıldı. Kızım kendini biseksüel olarak tanımlıyor ve gizlemiyor. Şu an mutlu, dersleri düzeldi ve arkadaşlarıyla da arası iyi. Bu yaştaki çocuklarda içselleştirilmiş homofobi oluyor. Kendilerinin kabul etmesi bir dert, topluma kabul ettirmek ayrı… Biz bu kadar pozitif yaklaştığımız halde çok acı çekti, kim bilir başka çocuklar neler yaşıyor? Cinsellik konusunda çok cahil ve hoşgörüsüzüz. Benim ve eşimin hekim arkadaşları arasında bile böyleleri çok.”

TÜRKİYE’YE AÇILMA PROJESİ

LISTAG (Lambdaistanbul Aile Grubu) iki yıl önce kuruldu. Bir aile üyesinin eşcinsel, biseksüel, travesti veya transseksüel olduğunu öğrenenlere yardım eden bir destek grubu. İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra; Açık Toplum Vakfı’nın da desteğiyle Eskişehir ve Diyarbakır’daki ailelerle de bir araya geliyor. Toplantılara CETAD’dan (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) psikiyatrlar da katılıyor. Panel ve film gösterimleri yapıyorlar. ‘Ben Bir Transseksüel Annesiyim’ kitapçığı hazırladılar. Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya’daki ebeveyn örgütleriyle işbirliği yapıyorlar. Homofobi karşıtı buluşmalar ve üç binden fazla kişinin katıldığı ‘Onur Haftası Yürüyüşü’leri düzenlediler.

Lambdaistanbul Danışma Hattı (212) 244 57 62, http://listag.org/

Hürriyet Pazar / 21 Aralik 2011 / Yeşim Çobankent

 

Birinin ne olacağı 3-4 yaşında bellidir

“Eşcinsel yakını olmak” yazı dizisi / Ümran Avcı / HaberTürk / 19 Ekim 2009
“Eşcinsel yakını olmak” yazı dizisi / Ümran Avcı / HaberTürk / 19 Ekim 2009

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel, eşcinsellik ve transseksüellikle ilgili bilinmeyenleri ve yanlış bilinenleri anlattı.

 

 

 

 

 

 

 

‘EŞCİNSELLİK HASTALIK DEĞİL”

Eşcinsellik bir hastalık mıdır?

Dünya Sağlık Örgütü’nün hastalık sınıflandırmasına göre, eşcinsellik bir hastalık değil. Ne “hastalık” ne de “ruhsal hastalık” sınıflandırmasında “eşcinsellik” var. Bu 40 yıla yakın bir zamandır böyle.

Neden hastalık gibi görünüyor veya bu şekilde ifade ediliyor?

Toplumda tek tip insan isteniyor ve çoğunluk olanların “normal” olduğu söyleniyor. Eşçinsellerin oranı heteroseksüllerden daha az ama bu anormal oldukları anlamına gelmez. Çok olan normal, az olan anormaldir diye ifade edilirse sarışınların çok olduğu bir ülkede zen cilere anormal diyeceğiz. Eşcinsellik niye hastalık olarakdüşünülüyor? Toplumun yalnızca yüzde 10’u eşcinsel olduğu için değil. Toplum, cinsellik konusunda kendini diğer insanların bekçisi gibi görüyor.

Eşcinseller cinsel yönelimlerini ailelerine itiraf edebiliyor mu?

Şöyle bir gerçeklik var ki, kişi kendisinden başka bir şey olamaz. Yani karşı cinse yönelen insanlar heteroseksüeldir ve onları eşcinsel ya da transseksüel yapamazsınız. Eşcinseller için de bu geçerli.

‘ADlNI KOYMAK ZAMAN ALIR’

Bir kişinin ne olacağı 3-4 yaşlarında bellidir. Bunun adının konulması, kişinin kendisini keşfetmesi ve talep etmesi zaman alır. Bir çocuk 12-13 yaşında “Ben kadın bedenine sahip olmak istiyorum” diyorsa bir ruh sağlığı uzmanı eşliğinde takip edilmesinde yarar var. Çocuklar son derece akıllıdır ve genelde ailelerin kaldıramayacağı şeyleri onlara söylemezler. Onun için de kendi.cinsini beğendiğini ailelerine söylemeyecektir. İki nedenle söylemeyecektir: Bir, “Ailem çok sert. Bana kötü muamele edecekler”; iki, “Annem babam beni seviyor. Eşcinsel olduğumu öğrenirlerse çok üzülürler.

Aileler gerçeği öğrendiklerinde ne yapıyor?

Üzülüyor ve önce kendilerini suçluyorlar; bir bölümü de çevreyi.

Bunun kötü anne, baba olmakla ilişkisi yok. Yetersiz anne babalar tabi ki çocuklarının gelişimini bozarlar ama cinsel kimliğini değiştirebilme yeterlilikleri yoktur.

Ailelerin beklentisi ne?

Daha okumuş, eğitimli ve bilime inanan aileler genellikle çocuklarına  karşı çok katı oluyorlar. Çünkü “Bilim var, tıp gelişti, istediğimizi yapar” diyorlar. Kendilerini ve çocuklarını hırpalıyor, manevi baskı uyguluyorlar.

Bizden bilgi almayagelip işbirliği yapan aileler, danışanların belki 20’de biri. Bir iki kere geliyor, mesajı beğenmeyip gidiyor. Piyasada “Eşcinselliği değiştiririm” diyen “profesyoneller” bulmaları mümkün.

İNTiHAR ORANI YÜKSEK

Bu tür örnekler de cinsel yönelimi saklamaya itiyor.

Bir çocuk ailesine söylemezse kendisini zorla değiştirecek doktorlara gıtmek durumunda kalıyor. Eşcinsel gençlerin ergenlik devresinde heteroseksüel gençlerden daha yüksek oranda intihar ettiğini biliyoruz. Yurtdışındaki çalısmalara göre, eşcinsel ergen, anne babasına açıklamışsa intihar riski daha fazla. Bu da aile baskısının ne kadar zarar verici olduğunu gösteriyor.

‘Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin’

Ailelere mesajınız?

Çocuğunuzu olduğu gibi kabul edin. Çocuğunuzu başka bir şey yapmak, başka bir cinsel kimliğe taşımak mümkün değildir. Çocuğuna destek olan aileler sayılı. Çocuk erkekse “Bir kadınla ilişkiye girerse erkekliği kabul eder” düşüncesi var.

Transseksüel olmak için nasıl bir süreç var?

Üçlü bir süreç var. Önce “Evet, bu bir transseksüeldir” diye bir değerlendirme lazım.

Transseksüelse ameliyat sonrasına hazırlanması lazım. Onun için hormon –kullanımı var. Doktor takibinde olması gerekir. Sonra da ameliyat ve nüfus cüzdanı değişimi geliyor.

‘Kadın olup tesettüre giren oluyor’

Dini inançları kuvvetli kişilerede süreç daha zor olsa gerek. Kişi dindar olduğunda çok zorlanabiliyor. İnançları arttığı ölçüde intihar riski artıyor. Transseksüellerle ilgili iki ayrı şey var. Erkekten kadına geçen transseksüeller arasında “Ben dini bütün biriyim” deyip tesettüre girenler oluyor. Kadın olarak tesettürlüyken gelip erkek olarak gidenler de olabiliyor.

Transseksüellik nedir?

BAZI kişiler diyorlar ki, “Ben kadın bedeninde doğmuşum ama kendimi erkek hissediyorum” ya da , “Erkek bedeninde doğmuşum ama kendimi kadın hissediyorum” Bu, erken yaşlarda belirlenen bir durum.

Transseksüelitenin bugün ruhsal hastalıklar sınıflandırmasında bir yeri var. Diyorlar ki, “Tıbbi bir işlem yaparak beni erkekten 1 kadına cevirin.” Doktorların bunu yapabilmesi için kişinin doğduğu bedende yaşamasının ruh sağlığının bozulmasına neden olacağına karar vermesi lazım. Tıbbi müdahale süreci hormon tedavisi, psikolojik danışmanlık ve cerrahi müdahale şeklinde oluyor.

“Eşcinsel yakını olmak” yazı dizisi / Ümran Avcı / HaberTürk / 19 Ekim 2009

Oğlunun erkek sevgilisiyle tanıştı

– Kaç çocuğunuz var?
Biri kız, diğeri erkek iki çocuk. Oğlum eşcinsel.

– Ne zaman ve nasıl fark ettiniz?
17 yaşındayken bir şeylerin ters gittiğini fark ettik.
“Kız arkadaşın var mı?” diyorduk ya susuyor ya da “İlla olması mı gerekiyor?” gibi yanıtlarla geçiştiriyordu.

– Kendi mi açıldı yoksa siz mi sordunuz?
Bir gün konuşma kararı aldık. Okuldan eve geldi. 17 yaşındaydı. Önceleri “Hayır değilim” dedi. “Sen bizim evladımızsın. Ne olursa olsun seni çok seviyoruz. Böyle bir şey varsa bizimle paylaş. Bu dünyanın sonu değil. Bu dünyada her şeyin çaresi var” gibi cümlelerle onu rahatlatmaya çalıştık. Sonunda “Evet, ben eşcinselim. Bunu kabul edeli 2 ay oldu” dedi.

– Tepkisi nasıldı itiraf ederken?
Ağlıyordu. Biz de ağlıyorduk. Kalktık sarıldık çocuğumuza. “Tamam, ne olursan
ol sen bizim evladımızsın, her şeyimizsin. Bundan sonra ne yapacağımıza
bakmamız lazım” dedik. Durumu kabullenmişti ama nasıl baş edeceğini
bilmiyordu. Hayatını nasıl yürütecek, hayatın içinde nasıl yer alacaktı? “Bunun
için yardım almamız gerekiyor” dedik.

– Gerçeği duyunca ne hissettiniz?
Şok ve kayıp duygusu hissettim. Tanıdığımı, bildiğimi sandığım çocuğumu
kaybetmiştim. Aslında hayallerimi kaybetmiştim. Toplumun bize dikte ettiği
“Erkekse şöyle olmalı, kadınsa böyle olmalı” inancı hâkimdi. Ben de eşim de
başka türlüsünü düşünemiyorduk. Ertesi günü baktık, çocuğumuz yine bizim
çocuğumuz. Hiçbir şey değişmedi. “Neyi kaybettim?” diye sorgulamaya başladım. Aslında toplumun koyduğu kurallar çerçevesinde bir çocuk yetiştiriyor, hayatı da böyle algılıyormuşum. Ama gerçekler hiç de öyle değil. Ailelerin çocuklarına acı çektirmeye hakları yok. (Sesi titriyor)

– Sonra?
Yardım almamız gerekiyordu. Zaten çocuğumun da ihtiyacı varmış. Bir
araştırma yapmış kendine göre. Bir telefon numarası da bulmuştu. “Buraya gidelim anneciğim” dedi. Ertesi gün o psikoloğun kliniğinde oturuyorduk. Oğlumun yüzündeki rahatlamayı görebiliyordum. Kaç aydır gördüğüm gerginlik, huzursuzluk bitmişti.

– Ne kadar destek aldınız?
Ben 3.5 ay kadar yardım aldım. Danışmanımız beni kendime döndürmeye
başladı. O zaman anladım bir sürü hayaller kurduğumu, o kayıp duygusunu
neden yaşadığımı. İçsel bir yolculuk yapmaya başladım. Oğlumla birlikte biz
de yeniden doğmaya başlamıştık.

– Ya oğlunuz?
Oğlum 1.5 yıl yardım aldı. Zaten kendini bulmuştu. Ergenliğini yaşama ya başladı. Rahatlamıştı. Ailesine açıldıktan sonra kendisine partner bulmaya başladı.

– İsyan ettiniz mi hiç?
Tabi. “Neden başıma geldi? Neden biz? Neden benim çocuğum?” diye isyan
ettim. Şoklar yaşarken bunları düşündüm.

– Zor bir süreç…
Zor, çok öğretici, çetin bir süreç. Şimdi geliyor eve, sevgililerini anlatıyor. Gayet
rahat konuşuyoruz. Tanışıyoruz. Yaradılışa inanıyorsan, seni de aynısı yarattı, onu da aynısı yarattı. Nedir buradaki o zaman? Egolarımız, benliklerimiz, gururlarımız…

– Tanıştınız mı partneriyle?
Elbette. Zaten bu durumla ilk yüzleşmemiz de partnerinin gelişiyle oldu.
Oğlum partnerini önce yardım aldığı kişiye götürdü. Bir bayram öncesi oğlumun partneri bize gelmek, bizimle tanışmak istediğini söyledi. İtiraf tan 6 ay sonra. “Hazır mısınız?” diye sorduda nışanımız. “Tamam” dedik. Bir şeylere artık başlamak lazımdı. “Kabul ettim” demekle iş bitmiyor. Uygulamak da gerekiyor. Getirdi arkadaşını. O da elinde çiçekleriyle geldi, yavrum. Çok
tatlı bir aile çocuğu. Çok sevdik onu da.

– Kızınızın erkek arkadaşını tanıştırmasından ne farkı vardı?
Görüş farkı. Bir kızın yanında erkek olur, erkeğin yanında da bir kız olmalı. Bu
önyargıyı kırdığınızda, kolaylaşıyor. Koşulları kaldırınca rahatlıyorsunuz. İnsanları olduğu gibi kabul ettiğiniz zaman her şey daha kolay oluyor.

– 10 yıl geçti? Neler oldu?
Oğlum artık bizimle yaşamıyor. 1.5 yıl önce evini ayırdı. Saçı, sakalı var. Çok
yakışıklı. Sanat tasarımı fakültesinden mezun. Belgeseller çekiyor, sanatçıların arşivlerini düzenliyor. Hayat bana kimseden bir şey beklememeyi öğretti. Oğlum bana çok şey öğretti, öğretmenim oldu.

– Eşcinseller genellikle entelektüel oluyor. Yanlış bir gözlem mi?
Hayır, doğru. Çünkü toplum onları reddediyor. Toplum unvan vermeyince,
onaylamayınca ne yaparsın? Bilgilenerek güçlenmek zorundasın.

– Bu arada sizinle aynı durumda olan ailelere yardım ediyorsunuz.
Geçen yıl Cinsel Eğitim Araştırma Tedavi Derneği ile yurtdışındaki aileler le İtalya ’da buluştuk. Aynısını İstanbul’da hayata geçirip bir aile grubu kurduk. Yeni ailelere destek oluyoruz.

Ailelere söylemek istediğiniz şeyler var mı?
Çok şey… Çocuklarımızı reddetme lüksümüz yok. Anne baba çocuğuna acı
çektirmemeli. Doğurduğumuz da “Sana canımı veririm” deriz. Şimdi can verme zamanı. Onların yanında olma zamanı.

“Oğlum, kızım oldu, sutyenini kendim taktım”

Hikâyeniz nasıl başladı?
2006’da işyerimde beyin anevrizması geçirdim. Su almaya mutfağa gittim, bardağımı çalkalarken damarım patladı. Tıbbın benden umudu kesmesine rağmen, iki beyin ameliyatı geçirdikten sonra yaşama yeniden bağlandım.

Kaç çocuğunuz var?
İki. Büyük oğlum 1986’lı. Avusturya’da okuyor. Viyana Teknik Üniversitesi’nde hem endüstri makine hem de tıp fakültesini birlikte götürüyor. 1990’da “biyolojik olarak erkek” bir çocuğumuz daha doğdu. Karadeniz’in küçük bir kasabasında
yaşıyordum. Çocuklarımın babası doktordu. Anlaşamadık çocuklarımı aldım, “Bir tabak çorba parası kazanırım” deyip İstanbul’a geldim. Yıl 1997’ydi. Lise mezunuydum, AÖF sınavlarına girdim, halkla ilişkiler bölümünü bitirdim. Bilgisayar kursuna gittim. Sonra da sigortacılık mesleğini öğrendim.

Ve sigortacıda çalışırken beyin kanaması geçirdiniz. Sonra?
Ameliyattan sonra evime geldim. Küçük çocuğum 16 yaşındaydı. Karşıma geçip oturdu. Ağlıyordu. “Anne benim bedenim başka ben başkayım” dedi. “Bu ne demek?” diye sordum. “Anne ben aslında kızım” dedi. Boşanmaktan, beyin kanamasından, parasız kalmaktan daha zor.

Şok…
Hayatımı alt üst etti. Fakat tedirginliğimi belli etmedim. “Merak etme ben bir çare bulurum” dedim. Sırtını sıvazlayıp gönderdim. Sonra tıraşlı kafamı zor kaldırarak bilgisayarın önüne oturdum.

Ne olduğunu internetten mi öğreneceksiniz?
Evet, çünkü ben transseksüel nedir bilmiyorum. Ben asker çocuğuyum. Katı disiplin içinde büyümüşüm. “Bedenim başka ben başka”, “Ben aslında kızım” laflarını google’a yazıp aradım. Sonra beş parasız, dört kredi kartımla İstanbul’da gezmediğim psikiyatrist kalmadı.

Nasıl bir çocuktu?
Özel bir kolejde burslu okuyordu. Efendi, terbiyeli, çalışkandı. Ben hastalanmadan önce anoreksiya oldu. Yemiyor, kilo almak istemiyor, su içip kepek ekmeği yiyordu. Bu arada Marmaris’ten arkadaşlarım geldi. İki de kızları var. Fakat benim çocuğumda bir aksilik, yorganın altından çıkmıyor. Meğer kızları kıskanıyormuş. Onlarla bir alışveriş merkezine gittik. Tişört alalım diye tutturdu. Kabine girdi. İkinci bir tişört götürdüm ve kabinin önünde kalakaldım. Çocuğumun iki tane göğsü çıkmış. “Aaa, bu nasıl olmuş?” dedim. Sonra öğrendim, eczaneden doğum kontrol ilacı alıyormuş, göğüs yapsın diye. Sonunda Çapa’da Cinsel Kimlik Tedavi Merkezi’nde Prof. Dr. Şahika Yüksel’e gittim.

Sonra?
Doktor önce çocuğumu sonra beni çağırdı. “Senin çocuğun transseksüel, kabule geç” dedi. Odadan çıkıyorum ama bacaklarım tutmuyor. Titriyorum. Onkolojinin parkında oturdum. Böğüre böğüre ağladım. O kadar ağlıyorum ki, çevredekiler “Başınız sağ olsun” diyordu. Neye ağladım biliyor musunuz? 9 Temmuz 2007’de 16 yaşındaki oğlumu, evladımı kaybettim. Aynı gün koskocaman bir kızım doğdu. Bu kızı nasıl büyüteceğim diye ağladım. Asker bir baba, ‘Elalem ne der?’i bol bir anne, çevre, oturduğum semt çocuğun okulu, parasızlığım, yalnızlığım, her yer karanlıktı.

Kaşını almasını öğrettim

Kızınızla neler yaşadınız kabullenme döneminde?
Yatağının altında cımbız, yastığının altında törpü bulduğumda tuhaf oldum. Sonra “Oğlun gitti, o öldü” dedim. Gittim makyaj çantası aldım. Nasıl kaş alınacağını gösterdim. Çünkü biliyorum ki ben bunları ona sağlayamazsam dışarıda, sağlıksız ortamlara girip çıkacak, o zaman daha da içim yanacak. Ben içim baştan yansın diye düşündüm. Hatta gittim, pazardan renkli renkli sutyenler aldım. Dolgulu sutyenleri ellerimle seçtim. İlk sutyeni ona takarken, öğretirken “Bak yavrum bu
böyle bağlanıyor, böyle ayarlanıyor” dedim. Ancak içimden de “Allah’ım ben ne
yapıyorum?” diye kahroluyordum. Sonra yine ‘Öbürü öldü, gitti’ diyordum. Onun bunlarla mutlu olduğunu görünce, ben de mutlu oluyordum.

Okuldan almak zorunda kaldım

Peki nasıl kabullendiniz?
Çocuğumun penceresine geçtim. O nasıl uyacak çevreye, okula? Emzirirken “Sana bir şey olsa canımı veririm” diye baktım. Daha sınavımın bitmediğini anladım. Sonra “Benim çocuğum kızmış, elbisesi yanlış dikilmiş” deyip kızımın
elinden tutmaya karar verdim.

O kadar kolay mı?
Hiç kolay değil. Deniz kenarında günlerce ağladım. Lise 2’yi bitirmişti. Çocuğumu
okuldan aldım.

Neden aldınız okuldan?
Çünkü tırnaklarını uzatmaya, saçlarını oksijenle açmaya başladı. Abartı başladı. Bir dershaneye gittim. “Böyle bir çocuğum var” dedim. Dışarıdan liseyi bitirdi sonra da üniversiteye hazırlandı. Çapa’da da iki yıllık uyum sürecine başlandı. Ve üniversite sınavı geldi çattı Sınava girerken doktorundan “Fakültemizde takip edilmektedir” diye bir yazı aldım. Nüfus cüzdanı mavi, kendi pembe. O kadar
gergindi ki, beklediği o lafı söyledim: “Kızım heyecanlanma…”

Kazandı mı peki sınavı?
İstanbul Üniversitesi’ni kazanmıştı ama dershanedeki hocaları cinsel kimliği nedeniyle zorlanabileceğini söyledi. Vakıf üniversitesine göndermeye karar verdik.
Transseksüel kimliğini bir tek dekan biliyor. Bu arada kız ismini aldı. Çapa’daki psikiyatri heyeti iki yılda veriyor onayı. Şu an hormonlar veriliyor

Anneannesi bağrına bastı

BU süreçte büyük oğlum bana çok destek oldu. En başta dedesini bilinçlendirdi. Babam “Kızım çocuğunun elini sıkı tut” dedi. Annem ise çok kızdı. Sonra bir bayram bizi kabul etti. Kızım ‘Ne giyineyim anne?’ diye sordu. “En şatafatlı eteğini giy ve kırmızı rujunu sür” dedim. Anneanne bizi kapıda karşıladı. “Ben hep bir kız torunum olsun istiyordum” deyip bağrına bastı kızımı. 68 yaşında bir kız toruna sahip oldu.

Evladınızdan vazgeçmeyin
Önce çocuğum dedim, sonra kız demeye başladım. Baktım hoşuna gidiyor, Kız buraya gel, kız şöyle yap demeye başladım. Hem kendim alışıyorum hem onu sevindiriyorum. Babasına gelince… Kızını sadece mail attığım fotoğraflarda gördü. Ben de oğlumu özleyince fotoğraflarına bakıyorum. Kızım oğlumun fotoğraflarının bir kısmını yırttı. Sakladıklarıma bakıyorum gizli gizli. O yokken. Bir de sünnet gömleğini saklıyorum. Gizli gizli ağlıyorum ama kızım oğlum için ağladığımı bilmiyor. Anası olmayanın hiçbir şeyi olmuyor. Ne işi, ne dostu, ne yasası,
hiçbir şeyi. Bu nedenle ne olursa olsun evladınızdan vazgeçmeyin…

Ümran AVCI / GAZETE HABERTÜRK, 17.10.2009

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=179978&cat=200&dt=2009/10/17

Gecirdigi beyin kanamasi nedeniyle hala hastanede yatan arkadasimiz Aydin’in annesinden bir mektup…

Ulrike (Aydın’ın annesi): Aşağıdaki yazıyı aylar önce yazmıştım. Aydın 13.09.2009 da ağır bir beyin kanaması geçirdi. Ameliyat oldu, bizler şimdi onun uyanmasını bekliyoruz. Hayat bize neler getirir hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Lütfen, sevgili anneler, babalar ve yakınlar, sevdiğinizi tanıma şansını kullanın. Biz şu an, onu beklediğimizi ve sevdiğimizi bildiğini biliyoruz.

OĞLUM

Oğlum Aydın, ilk cinsel deneyimini arkadaşımın oğluyla yaklaşık onbir yaşındayken yaşamıştı. Arkadaşımın oğlu annesine anlatmıştı ve ikisi yaşananları anlatmak için bize gelmişlerdi. Büyük kızım ve ben hayretler içinde kalmıştık, bir müddet söyleyecek kelime bulamadık, korkmuştuk. Ayrıca inanamamıştık. Tabii bu durumu Aydın’a hemen sordum. Arkadaşımın anlattıkları doğru muydu? Korkmuştu, şaşırmıştı, sanırım öğreneceğimizi düşünmemişti. Defalarca ona bana gerçeği anlatabileceğini söyledim. Hala onun, bizim için korku dolu o günde, neler düşündüğünü ve hissettiğini bilmiyorum. Sonunda böyle bir ilişki yaşadığını söyledi bana. Evet, arkadaşıyla cinsel bir deneyimi olmuştu. Hemen gittim arkadaşımı sakinleştirdim, her şeyiyle ilgileneceğime dair söz verdim. Ama nasıl ilgilenebilirdim? Ne yapmam gerekirdi? Bunları bilmiyordum… Tabii ki önceleri eşcinsellik hakkında bir şeyler duymuştum; geyler ve lezbiyenler vardı… Kesinlikle onlara karşı bir  önyargım da yoktu. Fakat insanın kendi oğlu eşcinselse ne yapılabilirdi bilmiyordum. Eşim o tarihte Almanya’ya gitmiş, şansını orada denemek istemişti. Tek başıma oğlumla ilgilenmeyi deneyecektim. İyi ki büyük kızım hep yanımdaydı, bütün ‘yol’ boyunca bizi yalnız bırakmadı.

O günün gecesi çok zordu. Korkuyordum. Ne yapmam gerekiyordu bilmiyordum. Ne olacağını bilmiyordum. Şansımıza eşim evde değildi artık. Yoksa neler olurdu tahmin edemiyorum. Geceyi ağlayarak geçirdim.

Ertesi gün, küçük kızımı ve Aydını okula yolladıktan sonra, büyük kızımla oturduk, düşündük ve bir psikologa gitmeye karar verdik. Gittiğimiz Psikolog Aydın’ın belki de eşcinsel olmadığını ve bir çeşit cinsellik merakı olabileceğini söyledi. Eğer Aydın da kabul ederse onunla görüşebileceğini söyledi, fakat baskı yapmamamız gerektiğini anlattı bize. Gelmek istemezse, onu biraz meşgul etmemizin zararı olmadığını söyledi; spor veya herhangi bir hobi olabilirmiş bu meşguliyet… Daha fazla üstüne düşmemek lazım dedi, beklememiz gerektiğini anlattı. Bu tavsiyelerle eve döndük. Akşam kızım ve ben Aydınla konuştuk, sorduk. Ama Aydın bir psikologa gitmek istemediğini söyledi. Onun isteğini kabul ettik. Baskı yapmadık hiç. Kız kardeşiyle onu bir müddet voleybola verdik. O dönemde bütün gün çalıştığım için, okuldan sonra yanıma çağırıyordum, evde çok yalnız kalsın istemiyordum.

Bizim aile için çok zor bir dönemdi. Hemen her gece ağlıyordum ve dua ediyordum, belki de eşcinsel değildir diye. Eşcinsellik hakkında hiçbir bilgim yoktu, sadece hep alay edilirdi onlarla ve bunu asla istemiyordum. İnternetimiz yoktu daha o zaman, televizyonda eşcinseller hakkında yayınlar yoktu, benim de ne dergilerim ne de kitaplarım vardı bu konu hakkında. Ve kime sorabilirdim? Kime sorunumuzu anlatabilirdim? Danışabilirdim? Arkadaşımı o günden beri hiç görmedim. Evliliğin ve çocuk doğurmanın çok önem taşıdığı eşimin ailesine mi anlatabilirdim? Hayır, ben yalnızdım. Annemlere de telefonda böyle bir şeyden bahsetmek istemedim. Dolayısıyla sustum, geceleri ağlayarak ve dua ederek geçirdim. Aydınla da eşcinsellik hakkında konuşmak istemedim. Çok konuşursam belki benim yüzünden eşcinsel olurdu? Ayrıca benden utandığını düşündüm hep. Beklemeye başladım. Zamanla uykusuz ve ağlayarak geçirdiğim geceler azaldı. İki çocuğum ve bir sürü sorunlarım vardı. Ayrıca bazen, sorunları konuşmayınca onların ortadan kalktığını sanıyor insan. Arada bir kız arkadaşı da oluyordu. Ama her nedense, geldikleri gibi kayboluyorlardı.

Sonra cep telefonu mesajın gecesi geldi. Mesaj geldiğinde daha bilgisayarımın önünde oturuyordum ve oyun oynuyordum. “ Anneciğim, sana eşcinsel olduğumu söylemek zorundayım. Seni seviyorum, Aydın”. BU mesaj geldiğinde oğlum artık 19 yaşındaydı ve başka bir şehirde üniversitede okuyordu.

Allahım, oğlum eşcinsel! Şimdi ne olacaktı? Babası ne diyecekti? Okulu ne olacaktı? Kayınvalidem ne diyecekti vs. vs. vs. … Ne yapacağım şimdi? Düşünmeye başladım. Oğlum olmadan yaşamak ister miyim? HAYIR. Onu şimdi daha az mı seviyordum? HAYIR. Biz bir aile miyiz? EVET.

Sonra büyük kızımı yanıma çağırdım. Seneler boyunca bekledik, olayları unutmaya çalıştık. Artık biliyorduk. Ne yapacaktık?

Ertesi gün Aydın telefon açtı. Genelde Cuma öğlen otobüse biner gelirdi. Bu sefer telefon açtı. Bir şey mi olmuştu. Korku dolu bir sesle mesajı alıp almadığımı sordu. Aldım oğlum dedim. “Peki ne olacak anneciğim” dedi.  “Eve gel konuşuruz” dedim. “Geleyim değil mi” dedi. “Tabii oğlum, seni seviyorum” dedim. Anladım ki, Aydın onu istemeyeceğimi düşünmüş ve korkmuştu. Aydın geldi ve birbirimize sarıldık. Oğlumu hep çok seviyordum, neden şimdi sevmeyeyim ki? Uzun bir zaman konuştuk, ama çok dikkatli tabii. Onu kıracağımdan korktum hep, ya da yanlış bir şeyler söylemekten çekindim. İleriki zamanlar da sık kavga ediyorduk. Küçük önemsiz şeyler için tartışıyorduk bazen. Aslında konu eşcinsellikti, ama her zaman açık konuşamıyorduk. Onu zamanla öğrendik.

Arada sevdiği kişilerle de tanıştım. Oğlumu tanımak istiyordum. Sevdiği kişiyi kabul ediyordum. Aşık olmuştu, ve bir zaman sonra sevgilisinden ayrıldı. Çok acı çekti, aylar boyunca unutamadı. Anladım ki, eşcinsel oğlum heteroseksüel biri kadar acı çekiyordu. Peki farklı olan neydi? Hep arkasında olmaya çalıştım. Fakat şimdi biliyorum ki, yeterli değildi.

Geçen sene Aydın,  LİSTAG’ın (Lambdaistanbul Aile Grubu) bir yemeğine gelip gelmeyeceğimi sordu. Aslında çok istemiyordum, hep yabancı insanlar ve kiminle ne konuşabilirdim ki? Yine de “tamam oğlum, gelirim” dedim, çünkü gelmemi arzu ettiğini fark etmiştim. Ve ikimiz o buluşmaya gittik. Çok rahat bir ortamdı. Baştan sona kadar kendimi çok rahat hissettim. Aramızda bir bağ vardı çünkü. Gey, lezbiyen veya transseksüel yakınlarımıza olan sevgi bizleri müttefik yapıyordu. Ayrıca kendimi özgür hissettim, orada bir şey saklamak zorunda değildim. Herkese eşcinsel oğlumla ne kadar gurur duyduğumu anlatabiliyordum. Çünkü o sadece harika bir insan değil, aynı zamanda bana eşcinselliğiyle daha açık olabileceğimi öğretiyordu.

Aylık LİSTAG yemeklerimizde gerçekten sadece yemek yeniyor, eğleniliyor ve sohbet ediyoruz. O buluşmalarda Günseli, Sema, Pınar, Ömer ve Şule ile tanıştım. O zamana kadar oğluma yeterince destek olduğumu sanıyordum. Onlarla tanıştıktan sonra anladım ki, aslında hiçbir şey yapmıyordum. Artık ben de bir şeyler yapmak istiyordum ve yavaş yavaş ben de onlara katılmaya karar verdim. Ayda bir defa CETAD’da (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Dernegi) gönüllü iki psikolog eşliğinde sohbet ediyoruz. Korkularımızı ve tecrübelerimizi anlatabiliyoruz, eşcinsellik hakkında ne bilmek istiyorsak sorabiliyoruz. Haftada bir defa bir kafede buluşuyoruz, bazen yapacağımız şeyleri konuşuyoruz, bazen yeni bir eşcinsel yakını geliyor onunla sohbet ediyoruz. Aslında bunları oğlum için yapmak istiyordum, kendini daha rahat ve güvende hissetsin diye. Ama fark ettim ki, ben kendimi daha mutlu ve güvende hissediyorum. O zamana kadar sadece “arkandayım” diyordum, şimdi “yanındayım” diyorum ve o bunu görüyor…

Aydın bana çok şey öğretti. Ve elimden geldiği kadar onun “kabul edilme” savaşında yanında olacağım.

Hikayemizi aylar önce yazmıştım. Bunları yazarken hiç zorlanmadım ve yazarken de ağladım. Neler yaşamışız meğer… Bizi hiçbir şeyin ayıramayacağını biliyorum. Sevgimiz çok büyük çünkü. Aydın’a hikayemizi okuduğumda, artık onun da benimle gurur duyduğunu hissettim.

Bazen düşünüyorum da, hayvanların koşulsuz sevgilerinden bahsedilir hep. Neden biz insanlar hep şartlı veya koşullu sevmeyi deniyoruz. Biz de koşulsuz sevebiliriz. Bu gücümüz var.

Ulrike-Aydın’ın annesi

2010 Yürüyüşüne Hazırım ve Tecrübeliyim‏

Pride 2009-20Her zamanki gibi heyecanlıydım ama her zamankinden farklı bir şekilde tedirgin ve telaşlı…

Daha önce hiç olmadığım bir yer olduğu için kafamda canlandıramıyordum bile ama içim içme sığmıyordu.

Yavaş yavaş meydanda toplanmaya başladık, gittikçe artan bir kalabalık ve kalabalıkla hızlanan kalp atışlarım, korkum ve telaşım çünkü ortada birsürü kamera, fotoğraf makinası,mikrofon v.s… vardı.

Üç kişiden ikisi beni çekiyor (yada bana öyle geliyordu) ve birşeyler soruyordu hem çeksinler istiyordum hem de korkuyordum (ailemden,akrabalardan,v.s.) kaçıyordum.

Sonra Başak kocaman bir döviz tutuşturdu elime. Almak istemedim ama bu mümkün değildi, kocaman harflerle “KARDEŞİMİN YANINDAYIM”  yazıyordu… Yani beni anlatıyordu… Boyumun yettiğince kaldırdım havaya ve sesimin yettiğince bağırdım kardeşime dokunmayın diye!.. Sanki her sloganda biraz daha güçleniyor biraz daha anlatıyordum amacımızı.

Bir ara abim dahil Lambda’dan tanıdığım hiç kimse yoktu yanımda ama herkes dışarıdan izleyenler bile o kadar güzel bakıyordu ki bana ben daha çok gaza gelip daha gür “Kardeşime Dokunmayın!” diyordum. Bir  yandan da resmimi çekerken yakaladığım insanlara “Hangi Kanal? Nerede yayınlanacak?” demekten alamıyordum kendimi 🙂

Eğer bizimkilerin izlediği bir kanal olsa TÜRBANA EVET diye bağırıverecektim (korkudan!).  Sonra birkaç kişi yanıma geldi ve “BUNU SÖYLEDİĞİM İÇİN ÜZGÜNÜM AMA SENİN BURADA OLMAN ÇOK GÜZEL İYİ Kİ GELDİN VE ÇOK ŞANSLI BİR ABİN VAR” dedi. “Çok güzelsin, gözün güzel, kaşın güzelleri” söylemiyorum 😛 Bunları duymak ayrıca güzeldi 🙂 
  
Ben de iyi ki oradaydım sizinleydim diyorum. Herşey herkes bir yana abim için birşeyler yapıyor olmak onu anlamadan dinlemeden geçirdiğim yılların vicdan azabını biraz da olsa hafifletiyor.

2009 Onur Yürüyüşü’nün ardından…

2009 Onur Yürüyüşü'nde Hande Yener'le biz
2009 Onur Yürüyüşü'nde Hande Yener'le biz

Benim için, birkaç sene önce, Türkiye’de ancak bir grup eşcinselin kutladığı bir gündü Onur Yürüyüşü…

 
2007’de ilk kez bir arkadaşımla katılmış, hiç birşeyi kaçırmamaya çalışarak, biraz şaşkın, biraz ürkek sonuna kadar yürümüştüm… Henüz oğlum Can’la birbirimize açılmadan… Babamızdan saklayarak…
 
2008’de 4-5 arkadaşım ve Selma ile, Can’la bir önceki seneden daha güçlü, daha coşkulu, Listag bildirileri dağıtarak ”çocuğumun derneğine dokunma”diyerekten…
 
Bu yıl ise bazı medya kuruluşları hala ”bir grup eşcinselin kutladığı” diye haber yapsada artık kimsenin saklayamayacağı kadar, binlerce LGBTT bireyin, yakınlarının, ailelerinin katıldığı , Listag bildirileri dağıtıp, ”Annenim Yanındayım”, “Babanım Yanındayım”, “Kardeşinim Yanındayım” diyerek yürüdük…
 
Bildiri dağıtırken çok belirgin yaşadığım homofobi ve transfobi beni bir anne olarak çok etkiledi ve daha çok ve etkin mücadele etmemiz gerektiğini bir kez daha düşündürdü. Dağıttığımız Listag bildirilerini bile almaktan çekinen, okumaktan çekinen duyarsız bir gençlik gördüm…
 
İtalya’dan gelen ailenin bizimle oluşu ise ayrı bir güzellikti….
 
2010’daki Onur Yürüyüşünde daha çok listaglı aile ile olmak dileği ile…..
 
Gülseren
 

Onun dik durması için benim dik durmam gerekir

Pazar Sabahİki anne… Birinin oğlu gay, diğerinin transseksüel. İnkârdan kabullenmeye ve oradan da örgütlü destek olma durumuna geçişlerini anlattılar. Her ikisi de çocuklarının yanında. Toplumdaki transfobi ve homofobiden şikâyetçiler

 

17 aylık bir oğlum var ve bundan yıllar sonra karşıma geçip “Anne ben eşcinselim,” derse ne yaparım, nasıl tepki veririm bilmiyorum. Bu nedenle ‘bir eşcinselin, bir transseksüelin, bir lezbiyenin annesi, babası ne düşünür, ne hisseder, nasıl bu durumun altından kalkar, kafası nasıl karışır, kendini mi suçlar?’ tahmin bile edemiyorum. Sadece kendi oğlumu ve bu durumu aynı kare içinde düşündüğümde içim sıkışıyor. Bu haber için iki anneyle tanıştım, iç sıkışıklığım daha da artar diye düşünüyordum ama bu iki kadın kafamdaki ‘anne’lik kavramının yeniden şekillenmesine yardımcı oldu. Bir eşcinsel ve transseksüel çocuğa sahip olan bu iki annenin yaşadıkları, toplumun onlara yaşattıkları, okunmaya ve üzerinde düşünülmeye değer!  

Hemen kabullendim ve destek oldum
Anne Gülseren 54 yaşında. 21 yaşındaki üniversite öğrencisi oğlu Can’ın eşcinsel olduğunu daha ergenlik döneminde hissetmeye başladı ama aralarında bu konu hiç dillendirilmedi. 2008 ocak ayında oğlunun tavsiyesini dinledi ve LGBTT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) örgütlenmesi olan Lambda Derneği’ne gitti. Birkaç eşcinsel çocuğu olan ebeveynle kurdukları grup, bugün 30 kişiye ulaştı. 30 rakamı size az geliyor olabilir ama Türkiye’nin şartları düşünülünce bu rakam son derece cesur! Onlar grup kurmakla kalmadı, çocuklarının yanında olduklarını göstermek için geçen hafta ‘Onur Yürüyüşü’ne de katıldı. İçlerinde, eşcinsel ve transseksüellerin anneleri, babaları, dedeleri, kardeşleri vardı. Anne Gülseren, oğluyla hikâyesini tüm açık yürekliliğiyle anlattı.

– Can’ın eşcinsel olduğunu ne zaman anladınız?
– Mutlu bir çocukluk ve mutlu bir ergenlik yaşadı Can. Ergenlikte Can’da farklılıklar olduğunu anladım. Onun daha çok bilgisayara, telefona yöneldiğini hissettim. Bizle hiçbir şey paylaşmıyordu. Odasına kapanıyordu, perdeleri sürekli kapalı tutuyordu. Ben ergenlik öncesinde bir şeyler hissediyordum ama… Sonra bir psikiyatriste gittik, ‘Çok güzel bir çocuk yetiştirmişsiniz, özgüveni var, sosyal bir çocuk, yalnız maço özellikleri yok,’ dedi doktor. Zaten ‘Sen erkeksin, şöyle güçlüsün, böyle büyüksün,’ şeklinde yetiştirmemiştik Can’ı. Bu işin tercih değil, yönelim olduğunu öğrendiğim için ‘Yaşayıp göreceğiz’, diye düşündük. Sonra bir arkadaşım, üniversitede öğretim üyesi eşcinsel bir arkadaşıyla tanıştırdı beni. Merak ettiğim her şeyi ona danıştım. ‘Zorlamanıza gerek yok, doğal akışına bırakın, o ihtiyaç hissettiğinde size söyler,’ dedi.

– Söyledi mi?
– Söylemedi. Ama artık işin dillendirilmesine gerek kalmamıştı, herkes durumdan haberdardı ama konuşulmuyordu. Bir gün, ‘Lambda’da bir arkadaşımın annesi seninle tanışmak istiyor, bir broşür hazırlıyor belki sen de yardım edebilirsin,’ dedi. Lambda aile grubundan, oğlumu tanıyan bir ebeveyn bana ulaştı. Arkadaşların anneleri olarak buluştuk. Konuşurken, baktım ki, onlar çok şey paylaşmış, ‘Biz böyle paylaşmadık’, dedim. ‘Sen açıl, oğlun da daha rahat eder’, dedi. O gün oğlumu aldım, eve dönerken arabada konuştuk. ‘Ben bir şeyler hissediyorum. Biz seni rahatsız edecek bir şeyler yaptık mı?’ dedim. ‘Hayır’, dedi. ‘Kötü bir şey yaşadın mı?’ diye sordum… Yumuşak geçiş yaptık.

– Bu çok kolay kabul edilebilir bir durummuş gibi anlatıyorsunuz, böyle mi gerçekten?
– Ben farklı bir anneyim. Bu tür konulara yabancı olmayan biriyim. Eşcinselliği oğlumla birlikte öğrenmedim. Bunun bir gerçeklik olduğunu zaten biliyordum. Elbette kolay değil, insan kendini, eşini suçladığı, tartıştığı bir dönem yaşıyor. Ama sonrasında ona kucak açmak gerekiyor.

– Eşiniz daha çekimser galiba?
– Toplantılarımıza katılmıyor ama evde düzenlediğimiz yemeklere katılıyor. Ama o da sonuna kadar oğlumuzun yanında.

– Can’ın bir erkek arkadaşı olsa sizinle paylaşır mı?
– Var zaten. Tanışıyoruz, hatta ailesiyle de tanışıyoruz ve ailecek görüşüyoruz. Bu tür durumları bilmek insanın içini rahatlatıyor. Çünkü aileler bu durumu öğrendiklerinde ister istemez daha korumacı bir yaklaşıma giriyor. Çünkü suistimale çok açık. Oğlum üniversitede okuyor ve çevresi bu şekilde. Doğru insanlarla karşılaşması bizim için çok önemli.

– Durumu kabullenmişsiniz hatta aileler grubuna üye olarak, aktif biçimde oğlunuzla bir mücadele içindesiniz ama fotoğraf vermek istemiyorsunuz. Neden, utanılacak bir şey olmadığını kabul etmenize rağmen fotoğraf konusundaki çekincenizi anlayamadım…
– Etrafımdaki herkes durumu biliyor, yani pankart asıp ilan etmiyoruz elbette ama bilmesi gereken herkes biliyor, bir tek annem bilmiyor. Çünkü, yaşlı ve sağlık problemleri var. Ben kendimi deşifre edersem, ona bir şey olur endişesi yaşıyorum. Bu nedenle o hayata gözlerini yumana kadar fotoğraf vermeyeceğim ama sonra televizyonlara bile çıkarım.

– LİSTAG’ın yani aile grubunun amacı nedir?
– Amacımız; LGBTT bireylerin ailelere açılmasından sonra ailelerin hislerini, deneyimlerini paylaşmak, onlara destek olmak. Çocuklarımızın mücadelesinde arkalarında olmak için çalışıyoruz. Haftada bir Amargi’de veya başka bir ailenin evinde oturup konuşuyoruz. Ayda bir yemek yapıyoruz çocuklarımızla, çocuklarımızın cinsel kimliğini bilen herhangi bir akrabasıyla bir araya geliyoruz. CETAD (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) Başkanı Nesrin Yetkin’le konuşup onlardan yardım istedik. Onlar da çok sıcak baktılar, gönüllü psikiyatristlerle birlikte ailelerle her ayın ilk perşembesi bir bilgilendirme toplantısı yapıyoruz. Her an yeni aileler katılıyor. Şu an 30’a yaklaştık. Bu çok sevindirici. Bir de listag.wordpress.com diye bir blog’umuz var. Lambda Eşcinsel Danışma Hattı (0212) 244 57 62’den bize ulaşan aileler var. Geçen sene bir aile toplantısına davet edildik Floransa’ya. O bizim ufkumuzu açtı. Avrupa’da da ailelerin durumunun bizden farklı olmadığını gördük.

– Aileler tam olarak ne yaşıyor?
– Çocuğu açıldıktan sonra insan genelde önce bir şok yaşıyor. Sonra korku, ‘Başına bir şeyler gelir’, kaygısı ve koruma eğilimi, ondan sonra bu konuda bilgilenme, sonra kabullenme. Bu süreçlerde insan çocuğuna yanlış davranabiliyor, kendini suçluyor, onu suçluyor. Bazı anne ve babalar ‘Biz nerede hata yaptık?’ diyorlar. ‘Çocuğum mu bir hata yaptı?’ diye de soruluyor. Anne baba birbirini suçlayabiliyor. Arkasından ‘Elalem ne der, ailedeki diğer bireyler ne der, komşu ne der?’ diye düşünmeye başlıyor. Toplum kadınla erkeğin evlenmesine, çocuk yapmasına alıştığı için, eşcinsel bireyler kötü diye düşünüyor. Ben ‘Nasıl destek olurum?’ diye düşündüm. Ama genelde böyle yaşanmıyor. Çocuk söyleyene kadar yok sayılıyor. Söyledikten sonra da yok sayılıyor.

ELLERİMLE SUTYENİNİ BAĞLADIM
Anne Eda 50 yaşında. Beyin ameliyatı geçirmesinin ertesi günü, 15 yaşındaki oğlu karşısına geçti ve “Görüntüm erkek ama kız gibi hissediyorum,” dedi. Bir yıl boyunca gezmediği doktor, terapist, şifacı kalmadı. Tedavi olur umuduyla çocuğunun beynine elektrotlar bağlanmasına izin verdi, kredi kartlarından tam 15 bin TL harcadı, bir yılın sonunda İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Polikliği’nde aldı soluğu. Ve hayatında yeni bir döneme başladı. Oğlunu gömdü, kızını kucakladı. Kızı şu anda üniversitede okuyor, durumunu okuldan hiçbir arkadaşı bilmiyor. Bir erkek arkadaşı oldu, o da bir transseksüelle birlikte olduğunu bilmedi.

– Ne zaman kabullendiniz?
– Ben kendimce tanı koymaya çalıştım, şizofren, ergenlik, bana özendi, geçişi anlayamadı, başına bir şey geldi, öfkesini böyle yansıtıyor, bin tane alternatif yaratmaya çalıştım, kabullenme aşamasına geçemedim. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Şahika Yüksel, ‘Kabule geç, çocuğun transseksüel,’ dedi. Ben 1999 yılında biyolojik olarak erkek doğurduğum çocuğumun, kız olduğunu öğrendim. Çocuğum haklıymış şoku yaşadım. Ona eziyet ettiğim için vicdan azabım arttı. Hastane bahçesinde oğlumun ölümüne bağıra bağıra değil, böğüre böğüre ağladım. Gelen geçen ‘Başınız sağolsun,’ diyorlardı. Gerçekten ben oğlumu kaybetmiştim. Transseksüelliğine değil, oğlumu kaybedişime ağlıyordum. Kendime geldiğimde 16 yaşında bir kız çocuğu dünyaya geldi hastane bahçesinde. Her şey çok karanlıktı, ailem, okulu, iş hayatı, geleceği, konu komşu, ben bunların hiçbiriyle uğraşamayacağımı düşündüm ve önemli olanın çocuğum olduğuna karar verdim. Onun penceresinden baktım, kendimi onun yerine koydum. Çok zor bir şey. Ben çocuğuma sahip çıkmaya karar verdim.

Paris Hilton dönemi
Her şey konuşulduktan sonra neler yaşandı?
– Aradan zaman geçti, Çapa’ya gitmeye devam etti. Bana açıldıktan sonra yanardağ gibi patladı, evde cımbızlar, törpüler bulmaya başladım. Gittim kendi ellerimle makyaj seti ve sutyen aldım. Kabullendim demekle olmuyor bu iş, ayak uydurmak gerekiyor. Fakat lise ikinci sınıfta ve kolejde burslu okuyor. Okul çok vahşi bir ortam onun için, okul idaresi beni çağırdı duruma ilişkin uyarmak için, açık yüreklilikle, ‘Biraz idare edin, benim çocuğum transseksüel, dönem bitince alacağım okuldan,’ dedim. Çünkü artık kız gibi giyinmek istiyordu ve bu şekilde okula gidemezdi. Tuvalete gitmiyordu, çünkü erkekler tuvaletine girmek istemiyordu. Açık liseyi bitirdi ve üniversite sınavlarına hazırlandı. Bu sırada korkunç bir görünümü oldu, saçlarını sarı yaptı, tırnaklarını aşırı uzattı, kaşlarını ip gibi aldı. Yani yıllardır içinde olanı en abartılı biçimde dışa vurdu, Paris Hilton oldu. Ona sutyen takmayı öğrettim, o sutyeni oğluma takarken ben paramparça oldum. Lise sınavlarına götürüyorum, polis kontrolünden geçecek, kadın polise mi gitsin erkeğe mi bilemiyor, ben ‘Gel kızım polis abla kontrol etsin seni,’ diyorum. Çünkü ürkek bir tavşan gibi. Bu sırada üniversite sınavına girdi ve bir özel ünivesiteyi kazandı. Üniversite yönetimi inanılmaz anlayışlı davrandı, okuldaki hiçbir arkadaşı durumunu bilmiyor herkes onu kız zannediyor. İdarede şu anda kaydı erkek isim soyadıyla ama sınıfta kız ismi ve soyadı var. Ameliyat olacak 18’ine gelince ve nüfus cüzdanını pembe alacağız.

– Erkek arkadaşı olmadı mı?
– Oldu. Ama durumunu bilmediler. Çünkü görünüşü zamanla normalleşti, patlama anı bir süreçti, şimdi çok cici bir kız görünümünde. Erkek arkadaşıyla flört etti, durumundan söz etmedi. Zaten cinsellik yaşamıyor, çok küçük.

– Bir anne olarak dik durmak zor olmalı.
– Onun dik durması için benim dik durmam gerekiyordu. Ben annem ve babamla büyüdüğüm mahallede oturuyorum, çocuğumun bu durumu sonrası yerimi yurdumu terk etmedim. Mahalleli, esnaf beni bir gün önce oğlumla gördü, ertesi sabah kızımı koluma taktım ve sokağa çıktım. O başını önüne eğip yürüyordu, onu dürttüm ve dik durmasını söyledim. Kimse tek kelime soru sormadı, soramadı. Biz yanlış bir şey yapmadık, çalmadık, çırpmadık, ahlaksızlık yapmadık… O benim çocuğum; sokağa mı atsaydım, sokaklarda fuhuşun kucağına mı gönderseydim? Benden yardım istedi, ne yapsaydım? Hiç kimse aşağılanmak ister mi, ötekileştirilmek ister mi, bu transfobik insanlar durup bir düşünsünler, kim sokakta parmakla işaret edilmek ister?

Sonat Bahar / Pazar SABAH / 05.07.2009