Esas korkak olan ailelerin kendisi

 

Eda (48 ) yaşında bir anne, 17 yaşındaki oğlunun transseksüel olduğunu geçen yıl öğrenmiş. Bu önce kabullenmek istemediği bir durumken, şimdi 18 yaşındaki ‘kızına’ cımbız, makyaj malzemeleri alıyor. Kimliği mavi ama kendisi pembe olan kızının hikâyesini Eda’nın ağzından dinledik: “Ben transekssüel annesiyim, bir oğlum vardı, şimdi kızım var. Bir çocuğum burslu olarak yurtdışında okuyor, kızım da bu sene üniversite sınavlarına girdi ve başarılı oldu. Şimdi evde yan flüt çalıyor, kitap okuyor, saçlarıyla ilgileniyor. Son bir senedir ona yeniden yürümeyi öğretiyorum. Çocuğum bana açıldığında korku, endişe ve panik içindeydi. Uzun uzadıya psikolog gezileri yaptım, psikiyatrların bunun bana geçici bir şey olduğunu, ruh hastalığı olduğunu söylemelerini istedim. Korkum, kaygım, paniğim bilgisizlikten kaynaklanıyordu. Ta ki Çapa Psikiyatri’deki doktorun ‘Çocuğun cinsel kimliği budur,’ demesine kadar. Kolları sıvadım ve kabullenme sürecine girdim. İyi ki çocuğum benden saklamamış, cinsel kimliklerini gizlemelerinin nedeni reddedilme korkusu ve bu yüzden yalan söylemek zorunda bırakılıyorlar. Çocuklarını reddeden, lanetleyen ve öldüren aileler aslında kendilerinden kaçıyorlar ve etrafları için yaşıyorlar. Şu an yaşadığımız toplum LGBTT kimliklere önyargılı, yaşama hakkı tanımıyorlar. Her zaman da çoğunluk haklı diye bir şey yok. Çiçekler de binbir çeşit, hayvanlar da binbir çeşit, insanlar da binbir çeşit. Bırakın insanlar cinsel yönelimleri nasılsa öyle yaşasınlar, çocuklarımıza sahip çıkalım, sevgiyle kucaklayalım, başkası ne der ile kendimizi yiyip bitirmeyelim.”

Cumartesi SABAH, 26.07.2008

http://www.sabah.com.tr/ct/haber,67C5545A2223490397EFB5C389E355B9.html

Şaşırdık, kabullendik, benimsedik

 

LAMBDAİSTANBUL KAPATILMAK İSTENİYOR, EBEVEYNLER SAHİP ÇIKIYOR

 

Şaşırdık, kabullendik, benimsedik

 

Kerameti kendinden menkul “genel ahlâk”a ve “Türk aile değerleri”ne aykırı bulunarak kapatılan Lambda derneğinin üyesi olan ailelere bağlanıyoruz, evlatlarının cinsel yönelimlerine ve seçtikleri hayata nasıl baktıklarına kulak veriyoruz.

 

GÜLSEREN

Tercih değil, yönelim

 

Gülseren (52, sağlık sektöründe çalışıyor, Tarkan’ın (20) annesi): Oğlum ortaokuldayken, bazı şeyler hissedip babasıyla “acaba?” diye aklımıza gelmişti. Çok yüksek sesli gülmeler, bazı jestler, hareketler… Birilerini taklit ediyor, özeniyor ya da kafasını karıştıran bir şeyler var diye düşünmüştüm. Ergenlik döneminde bunları hissedince, bu konuda çalışan bir psikoloğa giderek işin detayını öğrenmek istedim. Bunun bir “tercih” olmadığını, doğuştan gelen bir “yönelim” olduğunu öğrendim. Bu konuya zaten geniş bakıyordum, kendimi bildim bileli eşcinsellere hasta olarak bakmamışımdır. Bunun onların tercihi olduğunu düşünürdüm, yönelimmiş. Sonra, anne-baba ve çocuk olarak bir gençlik terapistine gittik. Oğluma “gençlikle ilgili bazı sıkıntıların olabilir. Bizimle paylaşmıyorsun, bir sorunun varsa, onunla paylaş istersen” dedik. Onu kırmamak, üzmemek için böyle söylemeyi tercih ettik. Hiç itiraz etmedi. Terapist önce onunla görüştü. Sonra, “sizinle konuşmama gerek yok. Çok naif duyguları olan, çok özgür düşünen bir çocuğunuz var. Güzel yetiştirmişsiniz, maço özellikleri yok” dedi. Biz de zaten onu “sen erkeksin, şöyle güçlüsün, böyle büyüksün” şeklinde yetiştirmedik. Önceki terapistten bu işin tercih değil, yönelim olduğunu öğrendiğim için “yaşayıp göreceğiz” diye düşündük. “O bizim evladımız, onu seviyoruz, arkasındayız her an” dedik.

 

Eşinizin tepkisi de sizinki gibi miydi?

 

Babamız benden biraz daha geriden geldi… “Sen kondurmuyorsun, ama böyle bir şey var” diyordum. Ergenlikten önce, babayla aramda bir suçlama olmuştu. “İşlerinden ötürü yeteri kadar çocukla ilgilenmiyorsun” diyordum, o da “sen çok fazla üstüne düşüyorsun çocuğun” diyordu. Küçükken, yuvada hiperaktif bulunduğu için, biraz da kekemelik sorunumuz vardı, bir psikoloğa gitmiştik. Bir resim çizdirmiş, “baba modeli eksik” demişti. Ben de onun üzerine “baba modeli eksikmiş” diye eşimi çocuğumla daha fazla ilgilenmeye yöneltmeye çalıştım. Eşime şüphelendiğimi ilk söylediğimde, “olabilir, bence de var öyle bir şeyler…” dedi ve geçti. O hep yokmuş gibi davrandı. Ben babayla aralarında köprü olmaya çalıştım. Aralarında bu konuda bir sorun olmasın türünden tedirginliklerim oldu.

 

Emin olduktan sonra ne yaptınız?

 

Bir psikiyatriste gittim, “çocuğumda böyle bir şeyler hissediyorum, ben mi açılmalıyım, o mu açılmalı?” diye sordum. “O kesin öyledir, hemen bana getirin, ben teşhis koyarım, size söylerim” dedi. “Benim öğrenmek istediğim bu değil, ben onun rahatlamasını istiyorum. Size niye getireyim” dedim. Sonra, bir arkadaşım, üniversitede öğretim üyesi eşcinsel bir arkadaşıyla tanıştırdı beni. Merak ettiğim her şeyi ona danıştım. “Zorlamanıza gerek yok, doğal akışına bırakın, o ihtiyaç hissettiğinde size söyler” dedi.  

 

Çocuğunuzla aranızda bu konu nasıl alenîleşti?

 

Lambda aile grubundan, oğlumu tanıyan bir ebeveyn bana ulaştı. Arkadaşların anneleri olarak buluştuk. Sohbetleşirken, baktım ki, onlar çok şey paylaşmış, “ya biz böyle paylaşmadık” dedim. “Sen açıl, oğlun da daha rahat eder” dedi. O gün oğlumu aldım, eve dönerken arabada konuştuk. “Ben bir şeyler hissediyorum. Biz seni rahatsız edecek bir şeyler yaptık mı?” dedim. “Hayır” dedi. “Kötü bir şey yaşadın mı?” diye sordum… Yumuşak geçiş yaptık. Babaya “ben konuşacağım, birlikte konuşalım” dediğimde, “ben konuşmayayım, sen konuş işte, benim de aynı düşündüğümü söyle” dedi. Babalar böyle. 

 

Eşiniz hiç Lambda’ya geldi mi?

 

Eşim hiç gelmedi. Ama mutlaka gelecektir, bu konuda çok dar bir bakış açısı yok. Henüz zamanı gelmedi demek ki. “Gelip de ne konuşacağım?” diyor. 

 

Oğlunuzla bu konuda konuşuyor mu?

 

Konuşmuyor. Öyle bir süreçteyiz. Demek ki benim kadar net kabullenemiyor. Bizim çocuklarımız çok şanslılar. Onların yanında olduğumuzu biliyor, hissediyorlar. Bütün anne-babalara şunu söylemek istiyorum: Kesinlikle sevgilerini eksik etmesinler, onları dışlamasınlar. Öyle yaptıkları zaman, çocuklarını kaybediyorlar, onların kendilerini bulma devresinde yanlış şeyler yapmalarına neden oluyorlar, büyük yaralar açıyorlar. Sevgiyle yaklaşsınlar, bilgilenmeye çalışsınlar. Lambda danışma hattı bunun için var, biz de bunun için varız, anne-babalar da arasın. Lambda için verilen kapatma kararına büyük tepki duydum. Bir insanın duygularına, düşüncelerine, inançlarına, yönelimlerine kimse müdahale edemez; bu, en temel insan haklarından biri. Lambda’nın faaliyetleri devam ederse eşcinsellik çoğalacak gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Eşcinsellik bulaşıcı bir şey değil ki, artsın.

 

SELMA

Konduramıyordum

 

Selma (51, ev kadını, Mete’nin (24) annesi): Ben kızıma da, oğluma da çok düşkün bir anneydim. Onların her şeyini yakından takip eder, her şeyi paylaşmaya çalışırdım. Şimdi fark ediyorum, annelik unvanı ve o rol bana çok iyi gelmiş. Kendimi çocuklarımla var ediyordum: “En iyi çocuğu ben yetiştiririm.” Çocuğum 16-17 yaşlarındayken benden uzaklaşmaya başladı. Cinsellikti, erkek-kız arkadaşlığıydı gibi konular açıldığında, hemen odasına gidiyordu. Her şeyi anlatan bir çocukken, özellikle o konularda üstü kapalı geçmesi, uzaklaşması, odasına kapanması… Bir şeyler hissediyordum, ama konduramıyordum da.

 

Konduramadığınız neydi?

 

Eşcinsel olabilir mi düşüncesi aklıma takılıyordu. Ama hemen, “yok canım, olur mu öyle şey, ben çocuklarımı çok iyi yetiştiriyorum” diyordum. Böyle çok uzun gitmedi tabii. O düşünceler beni kemirmeye başladı. Bir gün, “artık bu böyle olmayacak” dedim ve eşime söyledim: “Cinsellik konusunda yanlış bir şeyi var bu çocuğun, eşcinsel olduğunu mu düşünüyor acaba?” Bütün bu sıkıntıları yaşarken, “eşime söylesem mi, yoksa tek başıma mı bunu çözmeliyim” diye düşünüp duruyordum. Çocuğuma açılmaya niyetlenmiştim artık, ama eşimde tereddütlerim vardı. Sonra, “eğer öyleyse, ben bu yükü ömür boyu kaldıramam” dedim, “onun da çocuğu” diye düşündüm. Eşime, “bunu netleştirmemiz lâzım. Bu düşüncelerle mahvoluyorum, uykularım kaçıyor” dedim.

 

Eşiniz “abartıyorsundur ” demedi mi?

 

“Yok canım, öyle şey olur mu?” dedi. Böyle bir şeyin olacağını, bizim başımıza geleceğini düşünemezdik.

 

O zamanlar sizin için eşcinsellik ne anlam ifade ediyordu?

 

Bir hastalık gibi. Oğlanın kafası karışık. Ya da “bu çocuğa bir şey mi yaptılar?” gibi… Hiç bilgim yoktu. Bildiğimiz model, erkek ve kadındı. Onun haricinde, televizyonlarda gördüğümüz, Zeki Müren, Bülent Ersoy modeli vardı.

 

Hiç eşcinsel tanıdığınız olmuş muydu?

 

Hayır. İstanbul’da yetiştim ama, hatırlamıyorum. İlgimi çeken, “aa, bu böyleymiş” diyebileceğim biri yoktu.

 

Eşinizle konuşunca ne yaptınız?

 

Eşimle konuştuktan bir gün sonra, beraber oğlumun okuldan gelmesini bekledik. Onunla konuşmaya karar vermiştik.

 

Pat diye mi sordunuz?

 

Çok şaşkındık aslında. Dolaylı konulardan başladık, söylemeye çalıştık. Kapana sıkışmış gibiydi çocuğum karşımda. Yine hep konuyu kapatmaya uğraşıyordu. Ona ilk biz söyledik, “öyle de olabilirsin, böyle de olabilirsin”… Şimdi baktığımda anlıyorum, onu kazanmakmış istediğim, onun bana o tarafını da açmasıymış. Benden uzaklaşması çok ağır geliyordu.

 

O ilk konuşma nasıl gelişti?

 

Dolaylı dolaylı konuşurken, “Öyle de olsan, sen bizim çocuğumuzsun, bu bir şeyi değiştirmez, biz seni yine seviyoruz” dedim. Ondan sonra açıldı. “Evet, ben öyleyim, bunu hissediyorum. Daha yeni kabul ettim, altı ay oldu” dedi. “Benim için de çok zor bir süreçti” dedi. “Niye böyleyim, neden farklıyım diye çok bocaladım” dedi. Ağlıyordu. Ama rahatlamıştı. Gözlerinde rahatlamış bir ifade vardı. Bizimse dünya başımıza yıkılmıştı. Şüphelerim, kaygılarım, acabalarım gerçek olmuştu. Eşim de karmakarışık oldu. Fakat ona sarıldık, sevdik, öptük…

 

Durum netleşince neler yaşadınız?

 

Korktuk, ürktük. “Şimdi ne yapacağız?” diye düşündük. Gizledik, bu olay dört kişilik aile içinde kaldı. Bir de yardım aldığımız psikolog biliyordu.

 

Psikoloğa hep beraber mi gittiniz?

 

İlk ailece gittik. Psikolog “oğlunuzun uzun süre terapiye gelmesi gerekebilir, anne de gelecek” dedi. Ayrı ayrı günlerde terapiye başladık. Ara ara babamız da psikologla görüşüyordu. Bize iyi geldi, beni kendime döndürmeye başladı.

 

Kendinizi suçladığınız oldu mu?

 

Tabii. İlk anda, inkâr ediyorsunuz, “olamaz” diyorsunuz; ardından, suçluluk duygusu geliyor: “Çocuğuma yetemedim mi”, “nerede hata yaptım”, “neden ona daha yakın olamadım”… Kendimi çok suçladım. Bir dönem, çocuklara yeterince ilgi göstermediği, işi çok zamanını aldığı için eşimi suçladım.

 

Eşinizin mesleği ne?

 

Emekli subay. Asker denince akla gelen katı bir tip vardır, hiç öyle değildir, çok duygusaldır, babacandır.

 

Eşinizin ruh hali, tepkisi de sizinkine benzer miydi?

 

Aşağı yukarı aynıydı. Çocuklarına çok düşkün insanlardık, onlar için yaşardık, onlarla yatar kalkardık, onların okulları, dersaneleri, gelecekleri… Onlarla bir hayat programımız vardı. Eşim ilk anda benim kadar yıkım yaşamadı. “Türkiye şartlarında nasıl bir hayat sürecek” gibi kaygılar duymaya başladı. “Onu incitirlerse, kırarlarsa, bu çocuk bunları hak etmedi” diye üzülüyordu. Terapist “nasıl bazıları heteroseksüel doğuyorsa, onlar da o duygularla dünyaya geliyor” dedi. O dönem çocuğumla yapılan terapilerde, daha anaokulundan beri böyle hisler yaşadığı ortaya çıktı. Öyle olunca, bir şey yapamıyorsunuz, doğal diye kabul ediyorsunuz.

 

Yadırgama dönemi artık geçti mi? Oğlunuzun sevgilileriyle tanıştınız mı?

 

İlk zamanlar çok yadırgıyordum, ama artık yadırgamıyorum. İlk erkek arkadaşı terapi sürecindeyken oldu. Terapisti “çok tatlı bir çocuk, ben tanıştım, sizinle de tanışmak istiyor” dedi. “Tamam” dedim. Bir bayramdı, elinde çiçekleriyle geldi, oturduk. İlk anda bir tuhaf geliyor, sonra doğal diye düşünüyorsun. Şaşkınlık, doğallık derken, alıştık, benimsedik.

 

Akrabalarınızdan, çevrenizden durumu gizlemeye devam ettiniz mi?

 

Yavaş yavaş, bizim normlarımıza yakın, bizi anlayabilen insanlarla paylaşmaya başladık. Bir kişi, iki kişi derken çoğaldı. Anneanne, babaanneler, akrabalar bilmiyorlar. Onlardan anlamalarını da bekleyemem zaten. Onlara anlattığım anda, yüzlerce soruyla karşılaşacağım. 

 

Oğlunuzun önünde bir de askerlik sorunu olacak…

 

İlk zamanlarda bu konuda çok endişeleniyorduk. Lambda’ya gide gele bilgilendik, çok şey öğrendik. Çocuklar rapor alabiliyorlar. Askeriyenin verdiği rapor “çürük raporu” diye geçiyor. Benim umurumda değil, bu onların koyduğu isim, çürük mürük diye bir şey yok. O zaman geldiğinde, ben çocuğumun yanında olacağım. Babası da yanında olacaktır. Herhalde askeriyedekiler çok şaşıracak. Ama böyle böyle kıracağız toplumun yargısını.

 

Bu sürede hayata, kendi hayatınıza bakışınızda neler değişti?

 

Toplum bize “sen kadınsın”, “sen erkeksin” diye roller verdi. Bu rollerde yaşamak kolaydı. Oğlumla yaşadıklarımızdan sonra düşünmeye, öğrenmeye başladıkça, bütün dünyam yıkıldı, bir baktım ki, altında ben yokum. Toplum tarafından öyle bir model dayatılmış ki bana, eşime, aile kavramına, her şeye dair düşüncelerim de, dünyam da yıkıldı. Bize verilenin bir rol olduğunu gördüm; üstelik, bu çocuklara bir rol de verilmiyor. O yüzden, bunlar çok küçük yaşlarda “ben kimim” diye kendilerine soruyorlar. Ben bu soruyu kendime 43 yaşımda, oğlumun bize açıldığı gün sorabildim.

 

Bu soruyu sormuş olmak hayatınızı olumlu olarak etkilemedi mi? Yıkılan dünyanızın yerine yeni bir dünyaya kapı açılmadı mı?

 

Bu olay olmasaydı, uyur halde yaşayan bir insan olurdum. Asla bu kadar bilinçlenemezdim. Oğlum benim öğretmenim oldu. Doğduğum andan itibaren bütün hayatımı sorgulamaya başladım. Sanki yeniden dünyaya gelmişim gibi, bir puzzle’ın parçaları arasında buldum kendimi: Annem, babam, çevre, okul, toplum… Tabii tanrı kavramı, Allah, cezalandırıcı kavramlar… Bunları çok sorguladım. Her şey kırıldı, döküldü, bütün inanç sistemim sarsıldı. Annelik nedir? Kadın nedir? Aile nedir? Birey nedir? Bu sorulardan yola çıkarak, kendimi ne kadar tanıyabildiysem, çocuğumu da o kadar tanıdım. Kendimi de olduğum halimle kabul ettim. O kabulden sonra güçlenmeye başladım. Beni sevsinler, beni onaylasınlar, bana bir unvan versinler beklentim kalmadı.

 

Kendi cinselliğinizi sorgulattı mı bu süreç?

 

Sorgulattı tabii. Aile baskısıyla yetişen bir çocuktum. Hep beni namus simgesi olarak görüyordu ailem ve çevrem. Belki de o baskılardan kurtulmak için evlendim. Bunları sorguladım. Çok şükür ki, doğru insanı seçmişim. Aşk, sevgi vardı ama, o baskıdan kurtulmak için evlenmişim. 31 yıldır evliyim, hep destek olduk birbirimize.

EDA

Sağır kurbağa hikâyesi

 

Eda (48, sigortacı, Özgür’ün (17) annesi): Babasıyla ayrıldığımızda, iki oğlumun küçüğü olan Özgür ilkokul 2’deydi. Eşim hekim, Karadeniz’deydik, evliliğimiz yürümedi. Aldım çocuklarımı geldim. Anneyle büyüyen çocuklar fazla kırılgan olur dendiği için, çocuklar erkek gibi olsun diye, gayet maço bir anne oldum: Takım tuttum, maçları izledim, elimde tornavidalar, kerpetenler, tamiratlar yaptım… 15 yıl çalışmamıştım, evde reçel, turşu yapıyordum, bilgisayarın tozunu alıyordum… (gülüyor) Sonra, bilgisayar kursuna gittim. Derken, bir meslek edindim. Var gücümle çalıştım, iki çocuğuma kanat takmam gerekiyordu. Boşandığımda, annemle babam tepki gösterdi. Çocukluğumdan beri çok katı yetiştirildim: Babanın istediği gibi hanım olacaksın, evinin kadını, çocuklarının anası; sofraya mutlaka üç kap yemek koyacaksın, yürürken önüne bakacaksın…

 

Çocuğunuzun heteroseksüel olmadığını ne zaman, nasıl hissettiniz?

 

Küçükken çocuğumda bir kırılganlık, naiflik vardı, “kız gibi yapma” derdik ona. Hep kız arkadaşları oluyordu, kızlarla oynuyordu. Ama, “çocukluk hali” diyordum. 15 yaşında yemek yememeye başladı, psikiyatrlara gittik geldik. Anoreksiya nervoza olduğunu söylediler. Fiyatı uygun özel bir koleje vermiştim, veli toplantılarında öğretmenleri hep çok efendi olduğunu, çok sevdiklerini söylüyorlardı, çok da başarılıydı. Fakat bir sorun vardı, “tenefüslerde dışarı çıkmıyor, sınıfta tek başına oturuyor, derste tuvalete gitmek için izin istiyor” diyorlardı. Ben de evde onu hırpalıyordum: “Niye tuvalete tenefüste gitmiyorsun da, küçük çocuk gibi derste izin istiyorsun!” Abisi yurtdışında okuyor, Özgür odasında tek başına. Kapanıp güneşlikleri çekiyordu. Hep kendi içine kapalı, bir şey söylediğimde “hırrr!” yapıyor. Çok özür dilerim, odasında vahşi bir hayvan gibiydi. “Gel dışarı çıkalım, şunu yapalım, bunu yapalım…” Ne önersem, “hıırrr!” yapıyor. O arada çok ağır beyin ameliyatları geçirdim. Hastaneden taburcu olduktan sonra, daha başım çepeçevre dikişli, saçlarım kazınmış… Geldi, karşıma oturdu, “anne” dedi, “sen ölseydin, ben babamla da yaşayamazdım, anneannemlere de gidemezdim”. Garipsedim, “şuna bak, ölümümü hesaplıyor”… Bakakaldım, içim acıdı. “Neden böyle söyledin?” dedim. “Anne, sana bir şey söylemek istiyorum. Benim ruhumla bedenim aynı değil” dedi. Çok açık söylüyorum, bir şey anlamadım. “Allah allah, bu benim için çok üzüldü, ne dediğini bilmiyor” diye düşündüm. Anlamadığımı anladı, ama beni o gün bıraktı. Sonra, baktı ki ben hiç tınmıyorum, tekrar geldi bir gün, ağlamaya başladı. “Benim söylediğimi ciddiye al” dedi, “benim bedenimle ruhum aynı değil!” “Nasıl bir şey bu?” dedim. “Anne, ben kızım aslında, kıyafetim başka” dedi. “Hiii!” dedim. Benim bir halam var şizofren, “eyvaah!” dedim, “çocuk şizofren! Bu da geldi bizi buldu!”. Hemen bilgisayarın başına geçtim, -kafamın yarısı var, yarısı yok- ilaçsız tedavi eden bir psikiyatr aradım. Nörofeedback yapan bir hekim buldum. Elektrodları bağlıyormuş, takıntıyı, osunu busunu alıyormuş… (gülüyor) “Yürü, gidiyoruz” dedim. “Hayır, beni kimse değiştiremez, ben kızım” diyor. “Yok, ben seni değiştiririm” diyorum. Şizofren diye düşünüyorum. Kimseye de bir şey söylemiyorum ki, çocuğumun adı çıkmasın. Saklıyorum, adının çıkmasından ödüm kopuyor. Ooo, bu kendini paralıyor, çıksın diye. Gittik doktora, “şu test yapılacak, bir milyar, bu test olacak, 300 milyon…” Ben çalışan bir insanım, kimim kimsem yok, babacığım bir tek kiramı ödüyor. Fakat, çocuğumun nesi olduğunu bir an önce görebilmek için, dört kredi kartımı, limitlerini geçene kadar bu nörofeedback’lerde, psikiyatrlarda kullandım… Her gün 200 milyon ona, 300 milyon buna… Kafasına elektrodlar bağlanıyor… O da bana bağırıyor, “sen zengin misin, aptal mısın anne?” Hasta ya, pış pış yapıyorum. Çocuğuma hâlâ konduramıyorum. Ben çok incik-boncuklu bir anneyim, küpemi takmadan dışarı çıksam geri dönerim, o kadar yokuşu tırmanırım. “Bu çocuk bana özeniyor, süslü süslü görüyor, heves etti demek ki” diyorum. Bir gün tişört almaya gitmiştik, kabinde baktım, a aa, göğüsleri var! “Bu ne?” dedim. “Adaçayından oldu böyle” dedi.  Habire adaçayı içiyordu. Ben adaçayının ne işe yaradığını bilmiyorum. Adaçayında östrojen varmış, göğüs çıkarıyormuş. Sonradan öğrendim, aslında gizli gizli doğum kontrol hapı içiyormuş. Gelişme çağında olduğu için de göğüsleri çıkmaya başladı.

 

Şimdi böyle güle eğlene anlatıyorsunuz, o zamanlarki ruh haliniz nasıldı?

 

Hasta, ruh hastası diye düşünüyordum ve iyileştirmek için çabalıyordum. “Ergenlikte, her şeyi karıştırdı, bir yerlerde takıntısı oldu” diyordum. Göğüsleri falan görünce, başka bir psikiyatra gittim, o beni Çapa Tıp Fakültesi’ne gönderdi. Abisi de buradaydı, hep beraber gittik. Ama bu arada ruhen o kadar yoruldum ki, hakikaten öyle mi, böyle mi?.. Çocuğumun söylediğini bir türlü kabul edemiyorum. Doktor hanım çocuğumla konuştu. Sonra, çocukları dışarı çıkardı, beni karşısına aldı, “çocuğun transseksüel, bunu kabule geç” dedi. “Ama doktor hanım, benim halam şizofren” dedim, “bu yemek yemiyor, anoreksiya nervozası var, hırlayıp hırlayıp duruyor, ergenlik…” Doktor hanım “ruh hastası dememi mi bekliyorsun?” dedi. “Evet” dedim. Çünkü o zaman tedavi edilebilir. Ama öbür pencere, benim için tamamen karanlık. “Ruh hastası değil senin çocuğun, senin bir kızın var” dedi. “Ve kızına yardım et.” “Tamam” dedim. Tamam dedim ama, neye dediğimi bilmiyorum. Hastanenin bahçesine çıktım, çocuklara “siz eve gidin” dedim. 9 Temmuz’du. Oturdum, nasıl ağlıyorum Çapa’nın bahçesinde! Bir oğlumu kaybettim, bir kızım dünyaya geldi. Ağlamamın nedeni, yeni öğrendiğim, yeni doğan kızımın o karmaşık ruh hali. Ve karşılaşacağımız şeyler… Doktor hanım “çocuğun transseksüel” dediğinde, ilk tepkim “neden, neden, neden?” oldu. “Ben ne yaptım, ne kusur işledim?” diye haykırdım. O da sadece “bazı çocuklar böyle doğar” dedi. Daha sonra, başına bir şey mi geldi de böyle oldu acaba diye üroloğa götürdüm. Bizim toplumumuzda -ben de öyle büyüdüm- böyle bir şey olduğunda, “ay, onun başına bir şey gelmiştir!” denir. Ürolog muayene etti; hayır, başına bir şey gelmemiş.

 

Nasıl kabullendiniz?

 

Hemen. Doktorun “çocuğun şizofren değil, transseksüel” demesinden sonra, bir hafta içinde kabullendim. Kabullenmek zorundaydım. O benim canım, ben dünyaya getirdim onu. Ancak onun penceresinden bakarsam ona yardım edebilirim. O çok büyük bir karmaşalık yaşıyor.

 

Yakınlarınıza söylediniz mi?

 

Mühendis olan erkek kardeşime söyledim. Bir durdu, şaşırdı. Tepki vermedi. “Tüh!” yaptı. “Çok zor bir yolumuz var” dedi. Hakikaten de çok zor bir yol. Çocuğumu normal liseden aldım, kimse incitmesin, kırmasın diye, açık liseye verdim. Zaten “ben kravat takamam, saçımı uzatacağım, şöyle yapacağım, böyle yapacağım” diyordu. Lisede son senesi.

 

Siz kabul ettikten sonra, “etraf ne der, adı çıkar” endişesi geçti mi?

 

Zor olan, adının konmasıydı. Takıntı mı, suçlama mı, özenti mi, başına bir şey mi geldi… Bilmediğim bir konuyla karşı karşıyaydım. Çocuğumu suçluyorum, kendimi suçluyorum… Ama bir kere durumu öğrendikten sonra, sorgulama bitti. Yaslara filan da girmedim. Çocuğum dersaneye gidiyordu lise 2’de, oranın idaresiyle, rehberlik hocalarıyla görüştüm. “Biz onu çok seviyoruz, çok kibar, çok terbiyeli” dediler, “ona tabii ki destek veririz”. Bu arada, onun hareketlerinde bir şeylik yoktu; ne zaman ki Çapa’ya gittik, doktor hanımla ona özgürlüğünü vermeye başladık, hareketleri de rahatladı. Tırnağını uzatmaya başladı; çok uzattı. Onlarda geçiş böyle oluyor. Çok uzatınca, çok kadın oldu diye düşünüyor. Aldım, törpü verdim. Bir yandan, onun yüzünün güldüğünü görünce mutlu oluyorum, bir yandan da içimden “ayy!” diyorum, “neler yapıyorum, neler de oluyormuş, etraf ne olacak!” Sonra, etrafı bıraktım.

 

Dönüşüm sürecinde başka hangi ilk adımları attınız?

 

İlaç kullanmaması için çok konuştuk, hormonların kansere yol açabileceğini anlattık. 18 yaşından sonra, bir endokrinologla beraber tedavi göreceğini anlattım. Bunların hepsini Çapa’da öğrendim. O güdüsünü tatmin etmek için ona çeşit çeşit dolgulu sutyenler aldım. Sutyen nasıl bağlanır, öğrettim. Kaşlarını alıyordu, cımbızını aldım. Bir makyaj kutusu yaptım… Gelip gelip beni öpüyordu. “İyi ki sen varsın anne, sen ölürsen ben ne yaparım” deyip duruyor. Azıcık keyifsiz olsam, “anne bir şeyin yok değil mi?” diye gelip yanıma sokuluyor. Ben de “yok yok bir şey, sen dersini yap” diyorum, “hanım kız olacağız”. Bizi büyütürlerken “hanım kız olacaksın” deniyordu ya, şimdi de ben çocuğuma “bak hanım hanımcık olacağız” diyorum. (gülüyor) O da bana “hayır, ben taş gibi bir kız olacağım!” diyor. Saçlarının rengini açtı, her şeyin “en”lerini yaptı. En çok kaş aldı, en sarı saç yaptı, en çok boyandı… Ve bu şekilde dersaneye gitti. Bence, dersaneye okumaya değil, sosyalleşmeye gitti. Ona da hoşgörüyle bakıyorum. Hoşgörü ve sabır dinimizde de var. Sabah beşte kalktı, olan bütün kıllarını koparttı, süslendi, makyajlandı, vurdu gitti, vurdu gitti… Fakat ben onun hep peşindeyim, okul idaresiyle de, dersaneyle de görüşüyorum. Dersanedeki arkadaşları onu hep kız bildi. Ta ki birkaç hafta öncesine kadar. O gün hayatının şiddetini gördü çocuğum. Halbuki kimseye zararı yok. Sadece kendiyle uğraşıyor. Evlenmek istiyor. Sevgilisi olsun istiyor. Erkek trans olacaklardan onu çok beğenenler, onunla flört etmek isteyenler oldu. Abisiyle “flört et” dedik, yaşasın diye. Ama o “hayır, niye onlarla olacakmışım, onlar orijinal mi!” dedi. Biz ona diyemedik ki “sen orijinal misin?” O kadar kendini orijinal görüyor ki, onları beğenmedi. (gülüyor)

 

Bahsettiğiniz şiddet olayı nasıl oldu?

 

Bir erkek arkadaşı -orijinal bir erkek- beğenmiş onu. Ben anladım zaten, evin içinde kelebek gibi. “Herhalde orijinal bir prens çıktı” dedim. “Hii, hi” dedi, “beni seviyormuş”. “Dikkatli ol çocuğum” dedim. Erkek arkadaşı onunla flört başlangıcını yapmadan, farklı bir başlangıca geçerken, benim hanım taş kızım diyor ki, “ben transseksüelim, yapılanma süreci içindeyim”. Aynen böyle. “İki sene sonra ameliyat olacağım. Bu tip bir arkadaşlık değil de, sadece flört edelim.” Çocuğum bunu reddettiği için, oğlan geliyor dersaneye, bütün herkese “bu travesti” diyor, “erkek mi, kız mı belli değil!” Çocuğum ağlayarak eve geldi. Nasıl ağlıyor: “Anne, yoruldum artık, çok yoruldum!” Ve küstü. 25 gün eve kapandı. Perdeler çekili, sadece yemek yiyor ve uyuyor. Yeni yeni ayağa kaldırmaya başladım. “Hadi, laser’a gideceğiz” dedim. Laser’a gitmeye başladık.

 

Bu arada hiç sevgilisi oldu mu?

 

Hep platonik aşkları oluyor. “Anne, platonik aşk yaşıyorum” diyor. “Ay çok yorar bu platonik işler seni” dedim, “bırak bunları, dersinin başına dön”. “Seçilme, seç” diye öğretiyorum ona. İnsan sadece cinsel kimliğiyle değil, zekâsıyla, yaptıklarıyla, yetenekleriyle, hobileriyle değerlendirilir… Ama bizim çocuklarımızı toplum cinsel kimlikleriyle değerlendiriyor sadece. Cinselliği çok seven, çok cinsellik yapmak isteyen insanlar değil ki bunlar.

 

Babasının durumdan haberi var mı?

 

Ta baştan beri babasının haberi oldu. Benim ruh hastası dediğim zamanlardı, telefon açtım, söyledim. “Hık mık” yaptı, “aldın, kendine benzettin, şimdi bırakmaya kapı mı arıyorsun?” dedi. İkisini buluşturdum. Bu da süslendi püslendi, gitti. Babası ona “bu ne hal!” diye çıkıştı. O da “sen hekimsin, hekim gibi düşün” dedi, çekti gitti. Bizim çocuklarımız sevgiye muhtaç, kabule muhtaç ve hakikaten çok iyi insanlar.

 

Yakın çevrenizden sizi inciten, üzen tepkiler çok geldi mi?

 

Akrabalarımın da olduğu bir semtte oturuyorum. Ama, onlarla görüşmüyorum. Teyzemin mesela öğrenmesini istemiyorum, çünkü annemi kıracak. Annem, üstelik biyoloji öğretmeni, çok tepki gösterdi. “Sapıksın sen, Müslüman doğdun, Müslüman öleceksin” demiş çocuğuma. Çocuğum artık anneannesiyle görüşmüyor. Babacığım, bir hayli mürekkep yutmuş, vizyonu geniş biri, onun penceresinden bakarak üzülüyor. “Bir mesleği olsun, dışarı kaçırma evladım, kol kanat ger” diyor. Mesela, aşağıda bakkalımız var, bir gün önce erkek olarak gördüğü çocuğu sonra kız olarak görüyor. Ama bir tepki vermedi. Sanırım benim sahip çıkmamla ilgili. Ben çocuğumu koluma takıyorum, süslü püslü, tıkır tıkır sokakta yürüyoruz.

 

Taciz ediyorlar mı?

 

Hayır, ailenin tavrına bakıyorlar. Özgür’ü rahatsız eden, “bu kız mı, erkek mi?” denmesi. Görüntüsü de aslında o kadar şey değil, bayağı güzel bir kız açıkçası. Ben hayatım boyunca hep sağır kurbağa hikâyesini kendime örnek aldım. Bir sürü kurbağa süt dolu bir kasenin içine düşüyor, biri dışarıda kalıyor. Bağırıp duruyor, “öleceksiniz” diye. Bütün kurbağalar ölüyor, biri sağ kalıyor, sütün içinde oynayıp duruyor. Sütün içinde zıpladıkça, süt yağa dönüşüyor, katılaşıyor. Hop diye atlayıp dışarı çıkıyor. Nasıl olup da bir tek onun sağ kaldığını merak ediyorlar. Bakıyorlar ki, kulakları sağır. Eşimden ayrıldıktan sonra, benim de hayat felsefem sağır kurbağa. Hiçbir işime kimseyi karıştırmamak için sağır kurbağayı oynadım, çok da başarılı gidiyor. Benim amacım, çocuğumun sağlıklı olması, okuması, kendine güveni olması…

 

Ne okumak istiyor?

 

Yanflüt çaldığı için, yetenek sınavlarına yönelik ders de aldırıyorum, konservatuarı düşünüyorum. Yurtdışında da eğitim alabilir. Transseksüellik, karmaşık ve fiziken de çok çaba harcanması gereken bir bölüm. “Bizim departmanımız biraz ağır” diyorum arkadaşlara: Biyoloji, fizik, kimya, psikiyatri, hepsi var. Hormon kullanacak, hormonun da yan etkileri var. Transseksüellerin yapılanma döneminin yasal süreci var, o süreç başladı. O cinsel rolü üstlenip üstlenemeyeceği gözlenecek. “Kız olmak istiyorum, ameliyata geldim” demekle olmuyor bu iş.

 

Hazırlık sürecinde neler yapılıyor?

 

Her ay toplu bir terapi seansına katılıyorlar. Ameliyat olacak, kıyafeti erkek olacak ve kıyafeti bayan olacak arkadaşlarımızın toplu olarak katıldıkları bir terapi. “Ameliyat olabilir” raporunu verecek uzman psikiyatrlarla terapi görüyorlar. Şaka değil, sonuçta cinsel organlarınızı, bütün vücudunuzu değiştiriyorsunuz.

 

Özgür hiç tereddüt, gel-git yaşıyor mu ameliyat konusunda?

 

Hayır, yaşamıyor. Bir erkek tarafından beğenildiğinde, “ben transseksüelim, yapılanma dönemindeyim, cinsel ilişkiye giremem” diyor. Transseksüeller cinsel organlarından memnun değiller, görmek bile istemiyorlar. Özgür’e mastürbasyon yapıyor musun diye sormuştum, “hayıır!” demişti. Tuvalete giderken bile çok zorlanıyor. Ben ameliyatları seyrettim, içim çok kötü oldu, bir anne olarak çok zorlanıyorum. Ona “istersen ameliyat yaptırma” dedim. Ama o “hayır, mutlaka yaptıracağım. Ben öyle mutlu olacağım, o gün ben dünyaya geleceğim” diyor.

 

Abisi bütün bunlardan nasıl etkilendi?

 

Bana çok destek oldu. Ona söylediğimde, “anne, böyle şeyler olabiliyor, yurtdışında da var” dedi. “Ona yardım et, onun ruh hali karmaşıktır” dedi. Soğukkanlıydı. Ama, birlikte ağladığımız çok oldu. Çok ağladık! Böyle rahat anlatıyorum şimdi, o kadar kolay değil. Hâlâ eski çocuğumun resmini çıkarttığımda ağlıyorum. İki oğlumun biri vefat etti, bir kızım oldu. Ağladığımı kızıma hiç belli etmedim, onu hiç mutsuz etmedim. Ona hiç tepki göstermedim. Sadece, hani abartıyorlar ya, hemen kadın olmak istiyorlar, o konularda “daha hanım olalım, daha uygun yapalım, kaşlarımızı biraz daha kalınlaştıralım” diye uyarıyorum, ama o dinlemiyor. Çünkü içi öyle coşuyor. Ennn kadın olmak istiyor.

 

Eski fotoğraflarına hiç bakıyor mu, yoksa eskiyi tamamen silmek mi istiyor?

 

Eski fotoğrafların olduğu albümler bir çantadaydı. Bir gün baktım, sünnet fotoğraflarını falan hep yırtmış, yırtmış, atmış. Estetik ameliyat istiyor, “burnumu kaldırmak istiyorum” diyor, “gerek yok” dediğimde, “aynaya baktığımda eski Özgür’ü görmek istemiyorum” diyor. Eskiyi hatırlamak istemiyor. Ayrıca, çok güzel kadın olmak istiyor. Çok kafasına takmıştı, “burnum şöyle, adem elmam böyle” diye… Sırf ders çalışsın, test çözsün, bu takıntısı gitsin diye, koşa koşa bir plastik cerraha gittik. Doktor bey “senin hiçbir yerine bir şey yapılacak gibi değil, her şeyin çok muntazam” dedi. “Hayır, ben ameliyattan sonra anlaşılır olmak istemiyorum, çok güzel bir kadın olmak istiyorum” dedi. Bunun üzerine doktor fotoşopta orasına dolgu yaptı, burasını kaldırdı falan. Bizimki çok mutlu oldu. “Yürü” dedim, “şimdi testlerinin başına, çok güzel olacaksın”. Ben anne olarak kendine güvenli, başı dik olsun istiyorum. O güzelleşmenin peşinde. (gülüyor)

 

Çok ameliyat geçirecek mi?

 

Cinsel organının dışında, bir dizi estetik ameliyat olacak, “adem elmasını yontturacağım” diyor… Ben daha oralara gelmediğim için, o konuları çalışmaya henüz başlamadım. Benim açımdan sağlıklı olması önemli. Hormondan da çekiniyorum, kanser olabilir diye. Bazen kendi kendime “niye bütün bunlara izin veriyorum” diyorum. Başından çok işlem geçecek, çok ameliyat geçirecek, bir terslik olursa çok üzülürüm. Onu engellersem de çok üzülürüm.

 

Çocuğunuzun babası bu süreçte kendini tamamen dışarıda mı tutuyor?

 

Babalar, annelerden ayrılınca, çocuklardan da ayrılıyor. Çocuğuna, “sakın buraya böyle gelme, burada herkes beni tanıyor” diyor. Tek düşündüğü kariyeri.

 

Özgür babasına kendini kabul ettirme ihtiyacı duyuyor mu?

 

Hayır, “sevmiyorum, istemiyorum” diyor. Son iki telefon konuşmasında “bana, ‘tamam oğlum’ dedi” diyor. “Ben o kadar aşama geçirmişim, hâlâ bana ‘oğlum’ diyor” diye isyan ediyor. “Bir gün gelip de ‘ne hissediyorsun, o kadar doktorlara gidiyorsun, ne oluyor?’ diye sormadı” diyor. “Biz seninle kız kıza yaşarız” diyor. Bir şey diyemiyorum. Babası da o kadar acımasız değildir. O da herhalde çevresini düşünüyor.

 

Özgür Lambda’ya gelip gidiyor mu?

 

Hayır, hiç gelmedi. Gelmesini ben de istemedim. Özgür’ün bütün meselesi, testleri, saçı uzuyor mu… Ama Çapa’da terapiden sonra, benden izin alıyor, “ablalarla simitçiye gideceğiz, konuşacağız” diyor. Bir “abla” var, onunla ben tanıştım, terapiye gitmiyor o. Ailesini de gördüm, o da ameliyat olacak, 32 yaşında, çok aklı başında, grafiker, yurtdışında okumuş. Onunla tanıştırdım. Şu anda Özgür işin felsefesinde melsefesinde değil; akıl kabul etmiyor. “Aaay, saçınızı nasıl uzatıyorsunuuz, ne sürüyorsunuuuz?” diye soruyor. O farklı bir dünyada şu anda.  Onun bütün meselesi fizikî görünüşü.

 

Lambda’yla ilişkiye girmesini neden istemediniz?

 

Transseksüellerde çok önemli bir konu var. Bayan transseksüeller birbirlerini çok kıskanıyor. “Onun saçı uzun, o daha güzel…” Benim kızımda bu biraz fazla öne çıkmış durumda. Çok kıskanç. “O daha güzel, onun ademi yok, burası şöyle…” Uğraşıp duruyorlar. Lambda’ya geldiğim bir gün, “Ankara’dan Pembe Hayatlar geliyor, bir tiyatro gösterisi de olacak İtalyan Kültür’de” dendi. İki bilet aldım. Kızıma “beraber bir etkinliğe katılacağız” dedim. “Hiii” dedi, sevindi. Kol kola girdik, tıngır mıngır geldik. Oturduk. Eyvah! Ön sırada, çok güzel “ablaları” var! Onlara bakıyor, bir kıskandı onları! “Anne bak saçları ne kadar uzun, bana da çıtçıtlı yaptır, benimki de böyle olsun…” Baktım, dersten uzaklaşacak, çıtçıt peşinde!

 

Kendini daha çok diğer transseksüellerle mi kıyaslıyor?

 

Transseksüelleri beğenmiyor, yok sesi çok kalın, yok çok kıllı, yok boyu çok uzun… Yemek yemiyor, elim ayağım büyümesin, uzamayayım diye. Anoreksiya da bundanmış. Ayakları 41, fakat 39 numara ayakkabı giyiyor. (gülüyor) Ben de üstelemiyorum.

 

Etek giyiyor mu?

 

Bu kış, baktım, kızım hep üzerinde svetşört, altında iç çamaşırıyla dolaşıyor. Odasında, bacağını inceltmek için çalışıp duruyor. “Evladım, niye altını giymiyorsun, baldır bacak dolaşıyorsun” diyorum. “Spor yapıyorum” diyor. Düşündüm, “bu bir mesaj olmalı” dedim. Koştum Beşiktaş pazarına, ona iki tane ev elbisesi aldım. Yıkadım, ütüledim, odasına koydum. Dersaneden geldi, öptü möptü beni. “Sana ev elbisesi aldım, bakalım olacak mı?” dedim. Size tarif edemem nasıl sevindiğini. “Gerçekten mi anne!” Giyindi, dönüp duruyor… “Çok yakıştı, değil mi?” Oturuyor, bacaklarını yana uzatıp üst üste atıyor hanım hanımcık. O günden beri evin içinde elbiseyle dolaşıyor. Fakat, evimize konumuzu komşumuzu da davet etmiyoruz.

 

Siz yadırgıyor musunuz, rahatsız oluyor musunuz bu değişikliklerden?

 

İlk değişikliklerde, her şeyin ilkinde rahatsızlık duyuyorum. İlk sutyeni aldığımda, ilk tırnağını törpülediğimde, o ilk kaşını aldığında rahatsız oluyordum. Ona belli etmeden, hiç kırıcı olmadan… Onun görmediği yerlerde, deniz kenarlarında gidip hüzünleniyorum, ağlıyorum. Bunlar da benim duygularım, ne yapayım. Ama ona belli etmiyorum.

 

Sizde de onu güzel bir kadın yapma çabası var mı?

 

Hayır. Hanım olsun, önemli olan o. Ortasını bularak yaşaması için gayret ediyorum.

 

Transseksüellerle fuhuş bir arada düşünüldüğü için mi abartıdan bu kadar çekiniyorsunuz?

 

Hep bunu düşünüyorum. Ders, test diye bu kadar tutturmamın sebebi de bu zaten. İşsiz, ailesiz, ötelenmiş insanlar ne yapsın? Fuhuş heteroseksüeller için de geçerli. İş alanı yoksa, mecburen bu işin peşine düşüyorlar. Bakıyorum, “ben olmasam, ne yapardı?” diyorum. O da öyle olurdu. Ameliyattan sonra, çocuğumun normal masabaşı bir mesleğinin Türkiye’de olamayacağını düşünüyorum. Sanatla ilgili alanlarda belki tolere ediliyor. Onun için flütün üstünde duruyorum. Kızım bunlara kafa yormuyor. Onun tek derdi, bir an önce hormon kullansın, ameliyat olsun, bir an önce ruhuyla özleşsin, yoluna özgür gitsin. Pembe kimliğini istiyor. Her şeye ben koşuyorum. Sosyal güvenlikten yararlanabilecek miyiz, onu araştırıyorum. Hormonları sağlık defterine yazdırabiliyor muyuz acaba? Ameliyatın 25 milyara yapıldığını duydum. Nasıl olacak, nasıl yeteceğiz, zamanı geldiğinde çözeceğiz.   

 

Bu süreç sizi kendi hayatınız, cinselliğiniz hakkında düşünmeye yöneltti mi?

 

Biz hiç cinselliği bilmeden evlendik. Kız olarak dünyaya geldik, evlendik, gerdek gecesini atlattıktan sonra anne olduk. Böyle yaşadık. Valla, cinselliği keşfedemeden menopoza girdik. (gülüyor) Bir baktık, bitmiş, gitmiş. Doktora gittim, “menopoza girmişsiniz” dedi. “Gerçekten yumurtalarım bitti mi şimdi?” diye sordum. “Bitti” dedi. Bir bozuldum! Bozulmam da, cildim buruşacak, ağrılarım artacak diye. Cinselliğin ne kadar önemli olduğunu çocuğumda öğrendim. Şimdi çocuğuma bakınca, “ben ne kadar aptal bir kadınmışım” diyorum. Ben kızma “menajerlik” yapıyorum. (gülüyor) Burnu ve adem elması için plastik cerraha gittik dedim ya, anne olarak bir gayret, “cinsiyet ameliyatı da yapıyor musunuz?” diye sordum. Yapıyormuş. “Nasıl yapıyorsunuz? Acıyor mu? Kaç saat sürüyor? İki aşamalı mı? Ölüm tehlikesi var mı? İyileşmesi ne kadar sürüyor?..” Ben sorup dururken, kızım atladı, “klitorisli mi yapıyorsunuz, klitorissiz mi?” dedi. Ben klitorisi mlitorisi unutmuşum. (gülüyor) Şaşırdım, sustum, gözlerim yuvalarından çıktı. Kızım en iyisini olmak istiyor, klitorisiyle, her şeyiyle…

 

Lambda’yla ilişki kurmanın çok faydasını gördünüz mü?

 

Görmez olur muyum? Lambda’ya gitmeden önce her gün ağlıyordum. Yasal haklarını öğreniyorsunuz, tıbbî açıdan bilgileniyorsunuz, sorunları paylaşıyorsunuz. Çocuğum pembe kimliğini aldıktan sonra, babasının emekliliğinden de faydalanıyormuş. Bunu öğrendiğime çok memnun oldum. Ama bilgilenmek için kaynak az. 

 

Siz neler okudunuz?

 

Google’a girdim girdim durdum. Transseksüel nedir, travesti nedir, gey nedir, trans-gender nedir? Ama okumakla olmuyor, hepsini karıştırıyorsunuz. Cinsel yönelim konusunda çok okudum, inceledim, ne olduğunu önce tam anlayamadım. Sonra anladım, cinsel yönelim, cinsel tercih, cinsel kimlik nedir. Hamileyken, yeni çocuk doğurduğumuzda, annelikle ilgili el kitapları alırız, okuruz. Ben istiyorum ki, transseksüel annesinin de el kitabı olsun. Çocuklarmızı yadırgayan, tepki gösterenlerin, başta biz nasıl bilmiyorduysak, bilmedikleri için tepki gösterdiğini düşünüyorum. Çocuklarımızın kolay yoldan hemen “ahlâksız” denerek damgalanmasını kabul edemiyorum. Ben Lambda’yı internetten keşfettim. İlk defa iki ay kadar önce,  korkularımı, endişelerimi, kaygılarımı konuşmak, kendimi rahatlatmak için gittim. Dertleşmek, paylaşmak, bilinçlenmek istiyordum. Aile görüşmesine gittim, bir baktım, polisler bastı. Benim de kimliğimi aldılar. Şok oldum. Benim şaşkınlığımdan, polisler de şaşmıştı. “Benim çocuğum transseksüelmiş, bilgi almaya geldim” dedim. Tam bir yere tutundum, daha ilk gidişte, ne olduğunu anlayamadan polis bastı.

EROL

Çocuğumun hayatı

 

Erol (66, ekonomist, Ender’in (36) babası): Oğlum bir erkek arkadaşıyla fazla beraberdi, birlikte seyahatlere gidiyorlardı. Flört anlamında kız arkadaşı hiç olmamıştı. Bunlardan bir parça şüpheleniyordum. Sonra, annesi tesadüfen öğrendi. O daha tepkili oldu. Fakat, onu yatıştırdım. Bunu bir ahlâksızlık olarak düşünmüyorum. Doğal bir süreç olarak görüyorum. Ama bir psikoloğa da gittik tabii. Ender’i tedavi ettirmeye kalktığımız için değil, kendimiz için gittik. (gülüyor)

 

Annesi nasıl fark etti?

 

Ender bizden ayrı oturuyordu. Annesi temizlik için evine gittiğinde, yatakodasından fark etmiş. “Ender galiba erkek arkadaşıyla beraber yaşıyor” dedi.

 

Şaşırmış mıydı?

 

Sarsılmıştı, şaşırmıştı. Çok üzülmüştü. Bütün duygular vardı. Yatıştırmaya çalıştım: “Bunun için yapacağımız bir şey yok. Bu bizim çocuğumuz. Olduğu gibi kabul etmek durumundayız” dedim.

 

İlk andaki tepkiniz de böyle soğukkanlı mıydı?

 

Daha önceden bir parça tahmin ettiğim için çok şaşırmadım. Kızlara ilgi duymadığını hissediyordum. Ama, ergenlik çağında kendisi de bilmiyormuş. Sonradan anlattı, kendisine itiraf etmekte çok zorlanmış. Benim bir felsefem var: Her insan hayatını kendi seçtiği şekilde yaşamalı. Çocuğumun seçtiği hayatı onaylamam gerekmiyor, ama çocuğum olduğu için sonuna kadar onu desteklerim. Maalesef, toplum olarak, başkaları için yaşıyoruz: Komşular ne der, akrabalar ne der, o ne der, bu ne der?.. Kimsenin benim tavrımı eleştirme özgürlüğü, benim sınırlarıma girme hakkı yok.

 

Eşinizin fark edip sizinle konuşmasından sonra ne yaptınız?

 

Kademe kademe gelişti. Eşim yumuşadı. O sürede, kendi kişisel gelişimimizle, eğitimimizle ilgili çalışmalarımız oldu. Gençliğimde bugünkü bakış açımda değildim. Hepimiz toplum içinde yetişiyoruz. O dönem, Sistem Yayıncılık’ın bütün kitaplarını hatmettim. (gülüyor) Kendimizi geliştirmeye çalıştık. İnsanın sadece kendini değiştirebileceğine inanıyorum.

 

Siz mi oğlunuzla konuştunuz, oğlunuz mu size açıldı?

 

Bir akşam bize yemeğe gelmişti, sofrada Ender açıldı: “Başkasından duyacağına benden duy, ben eşcinselim” dedi. Ona söylediğim ilk şey “zor bir hayat yaşayacaksın oğlum” oldu. “Toplumun değer yargılarını düşünürsen, seni zor bir hayat bekliyor, ama o zorluklar sırasında ben senin yanındayım, bilesin.”

 

Bu tavrınızı nasıl karşıladı?

 

Çok şaşırdığını zannetmiyorum. Rahatladı tabii. Kendisine itiraftan sonra yavaş yavaş rahatlamış zaten. Kendisi kabul edinceye kadarki dönem en zoru, bunun kaç yıl sürdüğünü bilmiyorum. O süreç onu bir hayli zorlamış tabii.

 

O dönemler hakkında konuşuyor musunuz?

 

Zaman zaman anlatıyor, ama benim için çok da önem taşımıyor. Yaşayan o, ne kadar anlatsa da, ne kadar empati kursanız da onun yaşadıklarını anlamak mümkün değil.

 

Açılmadan sonra, nasıl bir duygusal süreç yaşadınız?

 

Şimdi anneleri dinlerken düşündüm, biz erkeklerin durumu biraz daha farklı, özellikle de Türkiye’de yetiştirilmemizden gelen bazı sorunlar var. Biz duygularımızı kolay söyleyemiyoruz. Yıllarca, duygumla düşüncemi ayıramamış bir insanım ben; çok çaba göstermeme rağmen, hâlâ da tam ayırabilmiş değilim. “Duygun ne?” diye sorulduğunda, ben düşüncemi söylerim. “Erkek ağlamaz. Erkek çocuğunu sevip okşamaz” gibi klişeleşmiş yargılarla yetişmek erkekleri, Eda hanımın anlattığı gibi, reddetme gibi yönlere itiyor. Bu süreçten önce, 1985’te metapsişikle tanıştım. Arkasından, kendini geliştirme konusunda çok okumuştum, yani bir anlamda bir hazırlık evresi geçirdikten sonra bununla karşılaşmış oldum.

 

Metapsişiğe ilginizin nedeni neydi?

 

Psikiyatriyle ilk tanışmam çok daha eskiye dayanıyor. Çocuğum beş buçuk yaşındayken, okuma-yazma bildiği için doğrudan ikinci sınıfa kaydolmasını söylemişlerdi okuldan. Çapa’ya, psikiyatri bölümüne gittim, bunun sıkıntı yaratıp yaratmayacağını sordum. Çocuğa testler yaptılar. “Bu zekâyla üçüncü sınıfı da yapar” dediler. “Fakat, oyunda arkadaşlarıyla uyumu çok önemli, öğretmeninin durumu iyi gözlemlemesi gerekiyor. Birinci sınıfa verirseniz de tembel olur” dediler. Sonra da ara ara o psikoloğa gidip geldik. Sınıf arkadaşlarından iki yaş küçük olması, çok uzun süre, büyük problemler yarattı. Çocuklar çok acımasız oluyor. Derslerinde başarılı, kendilerinden ufak birisine tahammül göstermiyorlar. Buluğ çağına girdiğinde, “ben şubemi değiştireceğim” dedi. Arkadaşlarından rahatsız oluyordu. Psikologla tanışmamız o evrede oldu. Daha sonra, metapsişiğe merak sardım. Kendimi geliştirebileceğime inandıktan sonra, bunu nasıl yapabileceğim, bakış açımı nasıl değiştirebileceğim hakkında düşündüm, gayret ettim. İnsanlar toplum içinde şartlandırılıyor. Bunları aşmak şimdi anlattığımız kadar kolay olmuyor. Hâlâ kendi üzerimde çalışıyorum, birçok eksiğim de var. Ama bütün bunlar, bu süreci kabullenmemi hızlandırdı.

 

Eşinizin ilk tepkisi daha çok kendini suçlama yönünde miydi?

 

Toplumdan öğrendiği gibi, bir hastalık olarak düşünüyordu: “Allahım, oğlumu iyi et!” gibi… Kendini suçlama durumu yoktu, iki çocuğumuza da aynı şekilde davrandık. Birçok ailede, aynı şekilde yetişen iki çocuğun farklı özellikleri vardır. Bunun bizden kaynaklanmadığını biliyordum. Bildiğim, tanıdığım bu tür durumlar yoktu. Ama kendimi geliştirme sürecinden sonra, bunları rahat kabullenmeye başladım. Biz erkek olarak, biraz da erkekegemen toplum olarak, kendimizi maalesef çok büyük baskı altında tutuyoruz. Her şeye hâkim gibi görünüyoruz, ama hiçbir şeye hâkim değiliz.

 

Arkadaşlarınız, akrabalarınız oğlunuzun eşcinsel olduğunu biliyor mu?

 

Güvendiklerime, bunu kabul edebileceğini hissettiklerime söyledim. Kardeşim biliyor, baldızım biliyor, yakın çevremdeki bir kısım arkadaşlarım biliyor. Oğlum zaten basına çıkıyor, yürüyüşlere katılıyor… Kayınbiraderimin karısı mesela basında görmüş. Bize sordu, “evet” dedik, saklama gereği duymadık. Ben başkaları için yaşamıyorum.

 

Lambda’yla ilişki kurmanız nasıl oldu?

 

Lambda’ya çok eskiden de gidiyordum. Oğlum “gel, arkadaşlarımı gör, tanı” dedi. Karım da gitti, kızım da gitti. Sonra, oğlum aile grubundan söz etti, ona katıldım, ailelerle tanıştık. Ben Lambda’ya örgütlenme özgürlüğü çerçevesinde bakıyorum. Demokrasi muğlak bir kelime olarak dilimize pelesenk olmuş. Fakat, demokrasinin ne olduğunu içselleştirmemişiz. Demokraside, herkesin örgütlenme özgürlüğü vardır. Lambda kararı temyizden dönmese, AİHM’nden dönecektir, buna şüphe yok. Lambda davası, örgütlenme özgürlüğünün önüne çekilen bir set. Böyle bir örgütlenmenin kimseye zararı yok. Tam tersine, ailelerin bilinçlenmesi, sorunlarını paylaşması, bu tür yönelimleri olan çocukların açılımlarının kolaylaştırılması, bilgilendirilmesi çok yararlı. Biz kanun devletiyiz, hukuk devleti henüz olamadık. “Ahlâk” kişiye göre değişen bir kavram. Bu kavram o kadar yuvarlak ve genel ki, ahlâka aykırı olduğu gerekçesiyle hukukî bir karar almayı doğru bulmuyorum. Aileler olarak bu kararı protesto etmekte haklıyız.

 

Söyleşiler: Siren İdemen

 

EXPRESS DERGİSİ, Sayı: 2008/07, 20.06 – 20.07.2008

Lamdaistanbul Aile Grubu LGBTT’lerin Ailelerini Buluşturuyor

Lamdaistanbul Aile Grubu (LİSTAG), Lezbiyen Gey Biseksüel Travesti Transseksüel (LGBTT) bireylerin aile ve arkadaşlarını buluşturuyor, LİSTAG’lı aileler henüz ailelerine açılamamış olanlara bu süreçte destek oluyor.

BİA Haber Merkezi –

24 Temmuz 2008, Perşembe

 

Lambdaistanbul Aile Grubu üyesi, eşcinsel annesi Gülseren K. “Aile örgütü olarak insanların çekincelerini kırabiliriz dedik, çünkü insan paylaştıkça güçleniyor” diyor

Lambdaistanbul Aile Grubu (LİSTAG), çocukları, kardeşleri, akrabaları, arkadaşları lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel (LGBTT) olanların oluşturduğu bir dayanışma grubu.

Ailelerine açılmalarına yardımcı olmak… 

İlk toplantılarını Ocak 2008’de gerçekleştiren grup Nisan ayına kadar Lambdaistanbul üyelerinin ebeveynlerini kafe ve ev ortamlarında buluşturarak ailelerin birbirlerine yakınlaşmalarını sağladı.

Her cumartesi Lambdaistanbul’da toplanan grup LGBTT bireyleri ve deneyimlerini anlatma fırsatı sağlıyor, öte yandan henüz ailesine açılmamış ama açılmayı düşünen bireylerin diğer ailelerle iletişime geçmelerini, açılma sürecine hazırlanmalarına imkan veriyor.

“Korkum bilgisizliğimden kaynaklanıyordu”

bianet’in görüştüğü LİSTAG üyesi, transseksüel annesi Leyla Z., çocuğu kendisine ilk açıldığında korku ve panik yaşadığınıanlattı:

“Bir çok psikoloğu ziyaret ettim, psikiyatrların bana bunun gecici birşey olduğunu,ruh hastalığı olduğunu söylesinler istedim, ergenlik çağında aklı karışmış desinler  istiyordum. Korkum bilgisizliğimden kaynaklanıyordu, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri konusunda bende hiçbirşey bilmiyordum, bu tip şeylerin sapkinlik ve  özentilik olacağını düşünüyordum.”

“Esas sapkınlıklar gizlemeler ve ötelemeler sonucu oluşuyor”

Leyla Z. şimdi “İyi ki çocuğum bana açılmış” diyor, “bireylerin cinsel kimliklerini gizlemelerinin hep reddedilme korkusundan, yalan söylemek zorunda bırakılmaktan olduğunu” söylüyor.

Leyla Z., LGBTT ailelerine şöyle sesleniyor:

“Çocuklarimiza sahip çikalim, sevgiyle kucaklayalım. Başkası ne der ile kendimizi yiyip bitirmeyelim,bilinçlenelim, çocuklarımızla konuşalım. Konuşmamız gerek çünkü esas sapkınlıkların gizlemeler ve ötelemeler sonucunda oluştuğuna inanıyorum.”

Gülseren K. : İki kişiydik gittikçe çoğalıyoruz

bianet’in görüştüğü LİSTAG’ın kurucularından bir eşcinsel annesi Gülseren K. “LGBTT bireylerinin ebeveynlerinin Lambda’ya gelmek konusunda çekinceli davrandılarını” belirtiyor, “Biz de bir aile örgütü kurarak haberleşme kanalında bir paylaşım sunarsak belki ailelerin bu çekincelerini kırabiliriz dedik, çünkü insanlar paylaştıkça güçleniyor” diyor.

Yola iki kişiyle çıktıklarını söyleyen Gülseren K. anne, baba, kardeşlerin katılımıyla gittikçe çoğaldıklarını ifade etti.

LİSTAG Lambda’nın kapatılmasına karşı da mücadele veriyor.

Gülseren K. “Türkiye’de  cinsel eğitimin verilmediğini, meydada hep kötü örnekler gösterildiğini, bu nedenle toplumda daha çok insanın doğru bilgilenmesi için el kitabı bastıklarını” söyledi.

“Ahmet’in  ailesiyle konuşmak isterdik”

Gülseren K. Ahmet Yıldız’ın öldürülmesiyle ilgili şöyle konuştu:

“İçimiz yandı, henüz kesin bir şey yok ama bir ailenin böyle bir karar vermesine ihtimal veremiyoruz. Ama toplum baskısı insanlara böyle şeyler yaptırtabiliyor. Eğer Ahmet’in  ailesi İstanbul’da olsaydı konuşmak isterdik.Tabii Türkiye’de  böyle öldürülmeler ilk kez yaşanmıyor sadece medyanın verdiği kadarını insanlar öğrenebiliyor.” (NV/NZ)

* LİSTAG’ın Ahmet Yıldız’a mektubunu okumak için linki tıklayın.

LambdaIstanbul Aile Grubu
e-posta: listag@lambdaistanbul.org veya contactlistag@gmail.com
Lambdaİstanbul Danışma Hattı: (212) 244 57 62
LİSTAG’A 17:00-19:00 arası ulaşabilirsiniz.

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/108573/lamdaistanbul-aile-grubu-lgbttlerin-ailelerini-bulusturuyor

 

Türkiye’de eşcinsel annesi olmak

Selma İ., Eda K. ve Gülseren Z. oğullarının eşcinsel olduğunu “kabul eden” üç anne.Çocuklarının “asıl” cinsel kimliklerini öğrendiklerinde önce şaşırmışlar, ne yapacaklarını bilememişler. Ama yine de onlara sımsıkı tutunmuşlar. Anlattıkları öyküler ise onların çocuklarına duyduğu koşulsuz sevginin belki de en iddialı ve yoruma açık olmayan kanıtı.İstanbul Valiliği’nin, eşcinsel sivil toplum girişimi Lambdaistanbul (LGBTT) Dayanışma Derneği hakkında “ahlaka, hukuka ve Türk aile yapısına uygun değildir” gerekçesiyle yaptığı şikayet sonucu açılan dava sonuçlandı. Ve derneğin 29 Mayıs’ta kapatılmasına karar verildi. Eşcinsel çocukları olan ebeveynler ise bu karar nedeniyle öfkeli. Çocuklarının “Ahlaka aykırı” ithamıyla yargılanmalarına karşılık, “Bizim çocuklarımız ahlaksız değil, onları yok sayamazsınız!” diyorlar.

İlk cımbızını ben aldım, tırnaklarını törpüledim

Eda K. eşinden ayrıldığında Özgür 2 yaşındaydı. Boşanmanın ailesi tarafından hoş karşılanmaması nedeniyle İstanbul’a, kendi deyimiyle “iki yün yatak iki çocukla” geldi. İki beyin ameliyatı geçirdikten sonra ölümden dönen anne Eda, eve geldikten sonra oğlunun aslında erkek olmadığını öğrendiğinde uzun bir süre kendine gelemedi. 2006 yılında ise Çapa Tıp Fakültesi’nden bir hekimin onayıyla bir erkek evladı öldü ve yerine kızı dünyaya geldi…

Çok ciddi iki beyin ameliyatı geçirerek eve döndükten sonra oğlum karşıma geçti ve “Anne benim ruhumla bedenim farklı” dedi. Hiçbir şey anlamadım. Ölümden döndüğüm için üzüntüsünü ifade etmeye çalışıyor sandım. Sonra oğlum daha açık konuştu: “Anne ben aslında kızım ama görüntüm erkek” dedi. Aklımdan geçen ilk şey ergenlik dönemi geçişini anlayamamış olmasıydı. Baktım olay ciddi, kendimi suçlamaya başladım. Babasıyla ayrıldığımız için böyle olduğunu düşündüm. 46 yaşında gay, lezbiyen, travesti nedir bilmezken bana ameliyat olmak istediğini söylediğinde doktor doktor gezdim. Ortalama 15 bin YTL para harcadım. Tek istediğim bir doktorun çıkıp “Tedavi edilir, panik yapmayın” demesiydi. En son Çapa Tıp Fakültesi’nde bu konuyla ilgilenen başhekim “Bu durumu kabul edin, çocuğunuz şizofren desem daha mı iyi!” diyerek çıkıştı. Hastanede ağlaya ağlaya erkek Özgür’ümü toprağa gömdüm, kızıma can vermek için güç topladım. Hâlâ oğlumun yasını tutuyorum, geceleri eski fotoğraflarını öpüp öpüp koynuma koyuyorum. Kızım bana diyor ki, “Anne ben kızım, tıpkı senin gibiyim.” Transseksüelliğin ahlaksızlık olduğunu düşünenler çok yanılıyor. Onlar ruhuna bedenini uydurmaya çalışıyor. Kızım tırnaklarını o kadar çok uzatıyor ki normalin dışına çıkıyor. Kaşlarını alıyor ama ip gibi… Halbuki o dışlanmaktan, itilmekten ürktüğü için normal bir kadın gibi görünmek istiyor. Tırnaklarını ilk önce ben uzattırdım, kendim törpüledim. Cımbızını koşa koşa gittim aldım. Yakın komşularım “Sen de ne meraklıymışsın” dedi, bilmiyorlar ki iki arada bir derede kalmamalı, neyin nasıl yapılacağını bilmiyor ki… Can çekişiyor, görüyorum!

Erkek arkadaşı travesti olduğunu öğrenince terk etti

Ben akşamları ona hanım kız nasıl olunacağını, kaşlarını çok ince almaması gerektiğini, tırnaklarını çok uzun yapmamasını anlatıyorum. Ama bana “Anne ben taş gibi kız olmak istiyorum” diyor. Saçlarını oksijenle açtı. Kızdım, saçlarına zarar verecek diye. Öyle abartıyor ki, ne yaptığının farkına varamıyor.
Lise son sınıfta okuldan alıp açık liseye verdim. Çünkü okulda ona zarar vermelerini istemedim. Eski kimliğini kaybetmeden önce dershaneye gidiyordu, gidip yönetimle konuştum. “Benim çocuğumun durumu budur, onu koruyup kollamanızı istiyorum” dedim. Çünkü lisedeki ergen çocuklar çok acımasız olur, biliyorum.
Şu son 20 güne kadar hiç problem yaşamadık. Bir erkek bizimkinden çok hoşlandığını söylemiş. Bizimkisi de evde lay lay dolaşmaya başladı, ama çocuğa her şeyi açıklamış. “Ben travestiyim, şu anda yasal süreç yaşıyorum, hormon tedavileri göreceğim, o yüzden arkadaş kalalım” demiş. Ertesi gün çocuk bütün dershaneye bu haberi yayıyor ve bununla dalga geçmeye başlıyorlar. “Yoruldum anne” diyerek bağıra bağıra ağladı, hâlâ odasından dışarı çıkmıyor.
Otobüse bindiğimiz zaman “Kızım bu tarafa gel” diye sesleniyorum, gözleri parlıyor. Ancak toplum eşcinselleri, transseksüelleri dışlamak için elinden geleni yapıyor. Oğlum yurtdışında eğitim görüyor, telefonda bana oralarda bu gibi durumların çok normal olduğunu söylüyor. O zaman evimizi mi taşımamız gerekiyor? Biz değil insanlar zihniyetini değiştirmeli. Özgür’ün cinselliği, kişiliği içinde minicik bir nokta sadece. Bir insanı cinsel kimliğine göre hiç kimse değerlendiremez.

Lambdaistanbul’dan danışma hattı

Lamda’nın kapatılma sebebi olarak gösterilen “ahlaka aykırılık” gerekçesini kabul etmeyen aileler, çocuklarının ahlaksız hiçbir şey yapmadıklarını söylüyor. “İnsanları kimliklerine göre ayırıp, kendilerince ahlaksız bulduklarını yok etmeye çalışmak ne demokrasi anlayışıdır ne de ahlaki bir davranıştır” diyen dernek üyeleri, Lambda İstanbul çatısı altında ailelere bir de kitapçık hazırlama telaşında. Ayrıca her gün 17.00-19.00 saatleri arasında aranabilen Lambdaistanbul Danışma Hattı olan (0212) 244 57 62 no’lu telefondan destek ve yardımlaşma hattı bile oluşturmuşlar.

13 yaşından beri biliyorduk ama bize altı ay önce söyledi

Anne babası doktor olan Tarkan, belki de birçok eşcinselden çok daha şanslı. Anne Gülseren Z. oğullarının çocuk yaşta farklı olduğunu anlamış ve bu duruma hazırlıklı olarak Tarkan’ı büyütmüşler. Tarkan’ı hiçbir zaman abartı maço dürtülerle büyütmediğini söyleyen anne, 13 yaşında oğlunun eşcinsel olduğundan emin olduğunu, ancak 6 ay önce konuştuklarını söylüyor. Tarkan şimdi 20 yaşında.

Tarkan iki yaşındayken kekemelik sorunu için psikoloğa götürdüm. Oğluma resim çizdirdiler. Resimde çıkan sonuç; babasıyla iletişiminin kopuk olduğuydu. Bu teşhisten sonra babasıyla daha fazla vakit geçirmesini sağlamaya çalıştım. Zaten düzenli ve sürekli bir arada olmayı seven bir aileyiz. Zaman geçtikçe oğlumun hareketlerinden, bir objeyi tutuşundan, yürüyüşünden bir şeyler seziyordum ancak üzerinde çok fazla durmamayı tercih ettik. Ben ve eşim eşcinsellik hakkında bilgi sahibiydik, yani bunun tedavisi olan bir hastalık olmadığını, doğuştan olduğunu biliyorduk. Dolayısıyla eğer oğlumuz eşcinselse, bunu kabul edip onu incitmemek bizim görevimizdi. Öyle de oldu.
Ergenlik döneminde sürekli bizimle vakit geçiren Tarkan, artık odasından çıkmaz oldu. Onunla konuşmaya çalıştım. “Bizden kopuk yaşıyorsun, belli ki bize söylemek istemiyorsun istersen seni psikoloğa götürelim. Paylaşmak istediğini doktorla konuş” dedim ve alıp götürdüm. Doktor hiçbir şeyi olmadığını, sadece çok naif ve duygusal bir çocuk olduğunu söyledi. Çocuğumuzu maço tavırlar içerisinde yetiştirmedik. Sünnet düğünleri yapmak ya da çıplak fotoğraflarını çekmek gibi erkeksi duyguları körüklemedik.
Sosyal ve çok sevilen bir çocuk. Artık oğlumun tüm davranışlarında bir erkekte olmayacak kadar naiflik olduğunu görmeye başladığımda, onun eşcinsel olduğuna kesin olarak inandık. Ama ne ben, ne de eşim oğlumuza bunu belli edecek bir şey söylemedik. Hep onun gelip bize açıklama yapmasını bekledik.

Tüm arkadaşları aklı başında üniversiteli çocuklar

Öğretim üyesi olan bir gay ile tanışma fırsatım olduğunda ona, “Oğlum gay, ancak bize bir şey söylemiyor, sizce biz sormalı mıyız” dedim. O da “Gerektiği zaman kendisi söyleyecektir” dedi. Artık 20 yaşında ve arkadaşları eve gidip geliyor. O sırada arkadaşlarıyla tanışıyorum. Hepsi üniversiteli, aklı başında çocuklar. Lambdaistanbul’dan arkadaşları geldiğinde, derneğin adı geçince ve ben de sohbetlere katılınca “Anne dernekte senin de yapabileceğin şeyler olabilir” dedi. Bu ilk defa kendisinin gay olduğunu ifade ettiği cümle oldu. Altı ay önce yaşanan bu konuşmadan sonra ben de ona, “Bunu istersen açıkça konuşalım, baban ve ben durumu biliyoruz ve senin yanındayız” dedim, hepsi bu. Henüz bir erkek arkadaşı olmadı ya da olduysa da bize söylemiyor, biz de sormuyoruz.

Oğlumu askere gönderme hevesim yarıda kaldı

Selda İ., 51 yaşında. Her anne gibi o da kendisini çocuklarıyla var eden bir kadın. Eşi emekli Albay, eşcinsel olan oğlu Mete 21, kızı ise 28 yaşında. Mete’nin “Ben eşcinselim” diyerek ailesine açılmasının ardından yaşadığı travmayı anlatan anne, “Keşke daha önce öğrenebilseydim, oğlum kendini bulana kadar yaşadığı sancıları hafifletebilirdim” diyor.

Yedi senedir oğlumun eşcinsel olduğunu biliyorum. Ben çocuklarımın üzerine çok düşen, onlarla var olan bir anneyim. Ergenlik döneminde odasına kapanan, sorularımıza kaçamak cevaplar veren bir çocuk olmuştu. Eşimle bir şeylerin normal olmadığını düşünmeye başladıktan sonra “Öyle mi acaba?” diye konuşurken bir türlü ismini koyamıyorduk. Ona nasıl sorabilirim diye içim içimi yedi. Ya korktuğum cevap gelirse, kafamda binlerce soru ve korkuyla bir an önce sorayım ve anlayayım diyordum. Mete okuldan geldiğinde aile toplantısı başladı. Eşimle konuşmalarımızı o yöne kaydırmaya başladık.
Önce cevap vermedi. Sonra inkar etti, bir süre sonra “Eğer öyleysem ne olur, çok üzülür müsün anne” diye sorunca… Uzun süren sancılı saatlerden sonra “Evet, anne ben eşcinselim, erkeklerden hoşlanıyorum” dedi. Mete açıkladıktan sonra rahatladı ama biz ne yapacağımızı bilemedik. İlk anda, ‘Biz onu çok iyi yetiştirdik, neden bu benim başıma geldi’ gibi sorular sorarak önce kendimi, sonra çevreyi, sonra eşimi suçlamaya başladım. Sonra kimsenin suçlu olmadığını anladım. Terapiye gitmemiz gerektiğini söylediğimde Mete bir telefon numarası getirdi ve bana verdi. Demek ki daha önceden bize açıklamak istedi ya da kendisi gidip yardım almak istemişti. İki yıl aile terapilerine gittik.

Daha yeni yeni kabuğumuzdan çıkıyoruz

Bu yeni durumla nasıl başa çıkabileceğimizi, nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmemiz gerekiyordu. Çocuklarım olmadan bir hayat düşünemeyen, onlarsız karanlıkta olan bir anne olduğumdan, model olarak iyi bir anne olmanın, çocuklara sıkı sıkıya yapışmanın ve bağımlılık olduğunu düşünüyordum. Ben birey olamamışım ki onlara birey özgürlüğü tanıyarak büyütebileyim.
Terapiler sırasında doğru bildiğim her şeyin yanlış olduğunu öğrendim. Oğlumla ilgili düğün planlarım, askerlik gibi tüm hayallerim başıma yıkıldı. Çevremizden onun eşcinsel olduğunu sakladık. Daha yeni yeni kabuğumuzdan çıkıyoruz. Bir çocuğumu kaybetmiştim, başka bir çocuğu kazanmaya çalışıyordum. Mete’nin hayatı nasıl algıladığını, sosyal çevresini merak edip ona ulaşma ve onu anlama çabalarım hep devam ediyor. Yıllardır onu çok iyi tanıdığımı sanıyordum, meğerse hiç tanımıyormuşum.
Şimdi ailemizden giden tek şey çocuklarımıza yüklediğimiz anlamlar oldu. Toplumun bize yüklediği dayatmalar varmış meğerse. Bunlar yıkılınca toparlanmamız için gereken tek bir şey kaldı geriye: Sevgi. Evladım böyle hissediyorsa doğru olan budur. Mete ilk erkek arkadaşını eve getirip bizimle tanıştırdığında, kafanızdaki önyargılar yüklenen anlamlar kalktığında kızımın erkek arkadaşını eve davet etmesi arasında hiçbir fark göremedim. Ancak bu seviyeye gelebilmek için çok karanlık günler geçirdik.

Sivil topluma saygı savunulmalıdır

İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye’de lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel ve travestileri savunan bir derneği kapatma kararının, demokratik haklara ve örgütlenme özgürlüğüne karşı resmi baskının tehdit oluşturduğunu gösterdiğini bildiriyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü raportörü Emma Sinclair; “Türk yetkilileri, sivil toplum örgütlerini tacize müstahak kuruluşlar olarak mı, yoksa özgür bir toplumun vazgeçilmez unsurları olarak mı gördüğüne karar vermelidir” diyor ve ekliyor: “Hoşgörünün ve sivil topluma saygının Türk hükümeti tarafından savunulması ve desteklenmesi hayati önem taşımaktadır.”
Eda K., iki ay önce yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: “Lambdaistanbul’u keşfettiğimde hemen bilgi almak istedim. Derneğe adımımı atar atmaz polis baskını oldu ve herkesin kimlikleri toplandı. Baskının nedeni olarak derneğin fuhuşu teşvik ettiği iddia edildi. Ben bir anne olarak bunu savunan herkesin saçmaladığnı düşünüyorum.”

08.06.2008
Haber: ZEYNEP BAKIR

VATAN PAZAR – 08.06.2008

http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=12603

Oğlum bir eşcinsel

Türkiye’de eşcinsel olmak yeterince zorken eşcinsel annesi olmak kolay mı?

17 yaşındaki oğlunun eşcinsel olduğunu söylemesiyle bu gerçekle yüzleşen Güler G. Elele aracılığıyla annelere sesleniyor: “Lütfen çocuklarınızı dinleyin. Belki onlar yerine asıl değişmesi gerekenler sizlersiniz.

49 yaşında, hayatını çocuklarına adamış bir anne Güler G.* Her Türk annesi gibi… Eşi emekli albay. Oğlu Tolga 22, kızı ise 29 yaşında. Güler Hanım, Tolga’nın “Ben eşcinselim” diyerek ailesine açılmasının ardından yaşadığı travmayı anlattı. Yaşadıklarını ve hislerini zaman zaman gözyaşları içinde sözlere dökerken bir yandan da durumu kabullenmenin bir anne için ne kadar zor olduğunu tekrarlayıp durdu. Ama geçen beş yıl ona çok şey öğretmiş. En önemlisi oğlunu yeniden kazanmış.

“Sürekli onları gözlemler, onları izler, onların önündeki engelleri kaldırmak için çabalardım” diyor Güler Hanım çocuklarını büyüttüğü yılları anlatırken: “Onlarla nefes alıyordum adeta. Hatta çocuklarım okula giderken onların ayakkabılarını bağlardım.”

Güler Hanım çocuklarını büyütürken bütün ilgisini ve sevgisini hissettirmiş onlara. Ancak oğlu Tolga 17 yaşına geldiğinde bir şeylerin ters gittiğini hissetmeye başlamış: “İnsan çocuğunu bu kadar yakından izlerken hiçbir şeyi gözden kaçırmıyor. Oğlum 17 yaşına geldiğinde ondaki huzursuzluğu, gerginliği iyice hissetmeye başladım. Sürekli üstü kapalı konuşmalar, zaman zaman okula gitmek istememeler, kızlarla ilgili bir şeyler sorduğumuzda üstü kapalı konuşmalar, çekip odasına gitmeler…”

Kısacası oğlunun hayatında bir tuhaflık olduğunun farkına varıyor: “Aklıma bazı şeyler gelir gibi oluyordu ama asla düşünmek bile istemiyordum. Ama bu gerginlik ailemizi de geriyordu. Neler olduğunu konuşmamız gerekiyordu oğlumla.”

İLK İTİRAF

“O günü çok iyi hatırlıyorum. Bütün gün bunu ona nasıl sorabilirim, nasıl yapabilirim diye içim içimi yedi. Ya korktuğum cevap gelirse, kafamda binlerce soru ve korkuyla bir an önce sorayım ve anlayayım diyordum. Tolga okuldan geldiğinde aile toplantısı başladı. Eşimle konuşmalarımızı o yöne kaydırmaya başladık. Önce cevap vermedi. Sonra inkar etti, bir süre sonra ‘Eğer öyleysem ne olur, çok üzülür müsün anne’ diye sorunca… Uzun süren sancılı saatlerden sonra ‘Evet, anne ben eşcinselim, erkeklerden hoşlanıyorum’ dedi oğlum bana. O an tüm dünya başıma yıkılmıştı, sanki dünya durmuştu. Kulaklarım asla kabul etmiyordu. Eşim de ben de ağlıyorduk. Çok sarsıcıydı.

Art arda sorular sormaya başladım oğluma. Onun cevabı ise ‘Ben küçüklüğümden beri böyle hissediyorum, anaokulunda da böyleydim. Ben kendi cinsime ilgi duyuyorum’ şeklindeydi. Tüm bu cümleler bir tokat gibi çarpıyordu yüzüme. O an içime saplanan acı, babamı kaybettiğimde yaşadığım acının aynısıydı. Kaybetme acısı! 17 senedir tanıdığım oğlumu kaybetmiştim sanki. Sahiplendiğin, kendini onunla var ettiğin bir şeyi kaybetme acısıydı. O ise çok çaresiz duruyordu karşımızda. “

Güler Hanım’ın oğlunun bu itirafından sonra düşündüğü tek şey, ben şimdi ne yapabilirim olmuş. Günler, geceler geçmek bilmemiş. “Hemen bir şeyler yapmalıydık. Doktor, tedavi, bunun bir çaresi olmalıydı. Konu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Cinsel tacizler, tecavüzler sonucu çocukların bu tarafa bir yönelimi olabileceğini duymuştum sadece. Ertesi gün ailece psikoloğa gittik. Önce bizimle yalnız konuştu doktor, sonra Tolga’yla yalnız konuşmak istedi. Doktorun bize söylediği bu gerçeği kabullenmemizdi, ama asla rahatlamıyordum. Çünkü olayın şokunu hálá atlatamamıştım. O günden sonra hayatımda tüm değerlerimin yıkıldığını düşündüm.”

“Ben, eşim ve oğlum düzenli psikoloğa gitmeye başladık. Doktor sanki bir kurtarıcı gibiydi benim için. Çünkü hálá çare arıyordum ve doktora kendimi teslim etmiştim. Kulaklarınızın kabul etmediği bir şeyi içinize kabul ettirmek o kadar zordu ki. Terapistimizle konuşa konuşa biraz kendime gelmeye başladım.”

OĞLUMUN SEVGİLİSİ ERKEK!

Sonra eşcinsellik kavramını öğrenmeye sarılmış Güler Hanım. Bu konuyla ilgili ne varsa okumaya başlamış, sürekli araştırmış: “Öğrendiğim günün ertesi ona bakışlarım bile değişmişti. Yepyeni bir Tolga duruyordu karşımızda. Oğlumu yeniden keşfediyordum. O ne hissediyordu, ne yaşıyordu? Aslında kitaplarda yeni oğlumu arıyordum. 17 yaşına kadar bildiğim, sonra yeniden tanıdığım o çocuğu arıyordum. Büyük bir heves ve gayretle.

Tolga’nın terapileri yaklaşık bir buçuk sene sürdü. Artık hayatımız yeniden şekillenmeye başlıyordu. Bu rahatlamayla oğlum da kendini bulmaya başladı. Biz yeni Tolga’yı keşfetmeye başladık. Ondan bu konuyla ilgili somut bir şeyler duyduğumda ise bu gerçeği kabullen diye bir çivi daha çakılıyordu beynime.”

“Terapistimizin oğlumuzun sevgilisiyle tanışmamız gerektiğini söylediği an da bunlardan biriydi. İnternetten bir çevre edinmişti kendine Tolga. Oradaki arkadaşlarıyla paylaşıyordu yaşadıklarını. Biz de artık partneriyle tanışmaya hazır hissediyorduk. İlk sevgilisiyle Tolga’nın terapiye devam sürecinde tanıştık. Bir bayram günüydü, herkes çok heyecanlıydı. Bir bayram ziyareti gibi oldu. Elinde çiçekleriyle gelmişti oğlumun erkek arkadaşı. Bize kendini, sıkıntılarını anlattı. O gün hepimiz bir ‘ilk’i yaşıyorduk ve nasıl davranacağımızı bilemiyorduk. Çocuğumdan başka bir eşcinselle konuşmamıştım daha önce. Kızım, erkek arkadaşı olduğunda tanıştırırdı bizi, şimdi oğlumun da bir erkek arkadaşı vardı.

İnsan bilmediği şeyden daha çok korkuyor. Daha sonra görüşmeye başladık. Yemeklere çıktık. Zamanla ailemizden biri gibi oturur, konuşur hale geldik. Çok tuhaf bir durumdu. Aradan beş sene geçti. Tolga şimdi 22 yaşında. Tolga’nın şimdiki sevgilisi Aslan’la da aramız gayet iyi. Tolga da şu an istediği kadar özel hayatını paylaşabiliyor benimle. Onlar kendilerini çok önce keşfetmiş çocuklar. Çok bilinçliler. Onlar da bize saygı gösteriyorlar. Kendi ölçülerini bilerek davranıyorlar yanımızda. Onlar cesaretle ilerliyorlar, biz de anne ve baba olarak onların arkalarından ilerliyoruz.”

Gerçek sevgi kabullenicidir

“Oğlumun eşcinsel olduğunu asla kabul edemem” derken şimdi başka eşcinsel annelerine sesleniyor Güler Hanım: “Lütfen çocuklarınızı dinleyin, onlara yakın olun. Belki onlar yerine asıl değişmesi gereken sizlersiniz. Bu çevre dediğimiz, toplum dediğimiz, kurallarına uymaya çaba sarfettiğimiz sistemin hatalı olabileceğini düşünün. Gerçek sevgi kabullenicidir.”

Eşcinsel annesi olmak korkutucu değil

Güler Hanım bu gerçekle yaşamaya alışmış artık. “İnsan her şeyi kabulleniyor hayatta” diyor. Hatta son zamanlarda Tolga’nın uzun süredir üyesi olduğu Lambdaistanbul’a gidip geliyor.

Lambdaistanbul, eşcinsel, biseksüel, travesti ve transseksüellerin yaşadıkları sorunları çözebilmek, kendi aralarında dayanışmayı örgütlemek ve eşcinsellere yönelik olumsuz bakış açılarını değiştirmek için oluşturulmuş bir dernek. Güler Hanım şimdilerde anne babaları bu konu hakkında bilinçlendirmek ve bu konu hakkında açıkça konuşabilmek için bir toplantı yapmayı düşünüyor Lambdaistanbul’da.

Çocuğu eşcinsel olan ve bununla yüzleşemeyen bütün aileleri de davet ediyor: “Çünkü ailelerine açılamayan o kadar çok çocuk var ki. Eşcinsel annesi olmak korkutucu bir şey değil. Bir yandan şükrediyorum oğlumu kaybetmedim, bir yandan bunu paylaşabilecek cesareti kendinde bulduğu için oğluma hayranlık duyuyorum. İnsan her şeye alışıyormuş. Bütün bunlar bana koşulsuz sevmeyi öğretti. Yani insanı olduğu gibi, karşılık beklemeden sevmeyi.”

*Bu yazıda geçen “Güler” ismi benim başka bir mahlasimdir.

HÜRRİYET GAZETESİ – KELEBEK EKİ – 15.11.2006 ve ELELE DERGİSİ 2006/11

http://kelebek.hurriyet.com.tr/magazin/5438623.asp?gid=100

 

 

‘Oğlum benim öğretmenim’

“Çocuklarına çok düşkün bir anneydim. Sanki hayatımı onlara adamıştım. Dünya bir yana onlar bir yana diye düşünürdüm hep. Sanki onlara bir şey olsa, ondan sonrası düşünemeyeceğim kadar karanlıktı.

Tolga/Oğlum benim ikinci çocuğumdu. Onu toplumun bakışına, toplumun beklentilerine gore yetiştirmeyi arzuluyordum. İdeal annelik rolümü çok iyi oynadığıma kendimi inandırmıştım. Çoğu annenin de yaptığı gibi sürekli çocuklarımı gözlemler, onların sıkıntılarını hafifletmeye çabalar, onların önünde gider yollarını açar, onları koruyup kollayarak hayatta yürümelerine yardım ederdim. Bugünkü gözümle baktığımda onlara ne kadar bağımlı olduğumu görüyorum. Onların yürümelerine yardım etmekten çok kontrol ettiğimi fark ediyorum.
Ergenlikle birlikte oğlum gergin ve huzursuzdu. Onda bir şeylerin değiştiğinin farkındaydım. Onunla uzun konuşmalarımızdan, davranışlarından eşcinsel olabileceğini veya kendini öyle zannettiğinden şüpheleniyordum. Ben de huzursuz ve gergin olmuştum. Bu düşünceler aklıma geldikçe; ‘Yok canım, olur mu öyle şey? Biz onu çok iyi yetiştiriyoruz’ diye kendimi kandırıyordum. Bu kafa karışıklıkları elbette ki böyle süremezdi.
Bir gün onu soru yağmuruna tuttum. Beş saatlik sürenin ardından bana eşcinsel olduğunu söyledi. İşte o an ondaki rahatlamayı gözlerinde gördüm. Ağlamayı kesişini ve sakinleştiğini çok net hatırlıyorum. Tabii ondaki rahatlamanın aksine benim de başıma dünya yıkılmıştı. Yıllar önce babamı kaybettiğimde de böyle bir acı yaşamıştım… Kayıp… 17 senedir tanıdığım oğlumu kaybetmiştim. Onunla kendini vareden ben de kendimi kaybetmiştim. Şimdi onu hiç tanımıyordum.
Kafamda onunla ilgili oluşturduğum tüm örneklerden uzaktı bu eşcinsellik… Ne hisseder? Neler düşünür? Daha doğrusu nedir bu eşcinsellik? Benim çok iyi tanıdığımı zannettiğim oğlum yoktu artık. Sanki bir yabancıydı karşımda duran. Bir müddet bir psikologdan yardım aldık. Psikolog beni kendime döndürdü. Bu arada eşcinsellikle ilgili makaleler, kitaplar okumaya başladım. Bilgilendikçe korkum azalmaya başladı. Toplumun neden eşcinsellerden korktuğunu anlamaya başladım. Bilgisizlik ve yeni bilgiye direnmek en kötü hastalıklar bence. Onu yeniden tanımaya ve keşfetmeye başladım. Bu çalkalanma döneminde hep şunu düşündüm. Bir insanı sevmekten öte nereye gidebilirdim ki? Onu değiştirmeye zorlamak, olmak istemediği bir kalıba sokmaya çalışmak sadece aptallıktı. O benim evladımdı, canımdan bir parçamdı ve ben onu çok seviyordum. Neden korkuyordum ki? Benim istemediğim biri olmasından mı? Hayallerime ters düştüğü için mi? Fark ettim ki ben onu şimdiye kadar hep koşullu sevmişim. Koşullu sevmek beklenti barındırır. İstedikleri gerçekleşince insan sevdiğini düşünür…. Ben doğru sevgiyi öğrenmek istedim. Önce kendimi severek işe başladım. Bu sayede çocuklarımı daha çok sevdiğimi fark ettim.
Onunla birlikte sanki ben yeniden doğdum. Kendimi yeniden tanıdım. Hayatım ve hayata bakışım tamamıyla değişti. Arkadaşları, sevgilileri ve çevresiyle tanıştıkça yepyeni şeyler öğrendim, keyif aldım. Geç de olsa kendime onun sayesinde ‘Ben kimim?’ diye sorabildim. İşte bunun için o benim öğretmenim. İyi ki oğlum eşcinsel yönelimini bizimle paylaştı. Bu sayede dünyaya ve insanlara bakış açım artık farklı.
Buradan eşcinsel annelerine sesleniyorum. Lütfen çocuklarınızı dinleyin, onlara yakın olun. Önyargılarınızla onları korkutmayın, değiştirmeye çalışmayın. Belki onlar yerine asıl değişmesi gerekenler sizlersiniz. Bu çevre dediğimiz, toplum dediğimiz kurallarına uymaya çaba sarfettiğimiz sistemin hatalı olabileceğini düşünün. Okumaktan kaçmayın ve kendinizi bilgilendirin. Bizler onlara mutlu bireyler olmaları adına artık tüm dünyada hastalık olmadığı kabul edilmiş bir gerçeği reddederek sadece mutsuz gelecekler hazırlıyoruz. Oysa ki gerçek sevgi kabullenicidir, çocuklarınıza bakarken hep şöyle düşünmeye çalışın: Şimdi, burda ‘sevgi’ olsa ne yapardı?”

RADIKAL GAZETESI – 26.08.2006

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=196836

This article is also available in English “My son is my teacher

Disponibile anche in italiano “Mio figlio è il mio maestro”