Ben seni seviyorum, eşcinselliğini değil

Ben seni seviyorum, eşcinselliğini değil

aydın öztek

 

Annem bir Alman. Babamla da Almanya’da tanışmışlar, 1975 yılında da Türkiye’ye gelmişler. Babam 1995 yılında Almanya’ya döndü ama annem Türkiye’de kalmak istedi. Ben de annem gibi, üç kardeşin en küçüğüyüm.

Eşcinselliğimi keşfetmem çok uzun zamanımı alsa da, erkeklerden hoşlanmaya başlamam, annemin de dediği gibi 12 yaşıma kadar gidiyor. Belki de 10, 11… İlk ilişkimi ilkokuldaki sınıf arkadaşlarımdan birisiyle yaşamıştım. Benim için bir ilkti, son olmasını istemediğim de ortadaydı. Sonra annemin arkadaşının oğluyla bir birlikteliğim oldu ama çocuk hemen gammazladı beni annesine. Kadın evimize geldi, uzun uzun anlattı ve gitti. Annem için bir yıkım olmuştu tabii ki. Uzun uzun konuşmalar yapıldı ardından. Doğrusunun bu olmadığı, bir erkeğin bir kadınla birlikte olması gerektiğini anlatan uzun uzun konuşmalar. “Meraktı” dedim ve kapattım. Zamanla da geçti bu yıkım. Yani en azından ben öyle sanıyordum.

Ortaokuldaki lakabım “top”tu. Zor zamanlardı. O da geçti. Sırada lise yılları vardı. Burada da aynı şeyi yaşamaktan korkuyordum ama bu sefer sınıfın “top”u ben değildim. Sevincim kısa sürdü. Sınıf arkadaşlarımdan biriyle birlikte olmam ve onun da bunu gururlu bir şekilde sınıfa anlatmasından sonra yine “top” olmuştum. Hayatımın en zor yılları lisenin son iki yılıdır sanıyorum. Erkeklerden hoşlanıyor ve onlarla birlikte oluyordum ama başkalarının gözünü boyamak için kızlarla flört ediyordum. İşe de yarıyordu. Gerçi, daha ben bile ne olduğumu bilmiyordum. “Gey olmak” bana göre değildi, olamazdım. Bunu kabul etmek istemiyordum. “Erkeklerden hoşlanıyorum, ama gün gelecek öyle bir kadın çıkacak ki karşıma, o zaman kadınlarla birlikte olmaya başlayacağım, ‘normal’ olacağım” diyordum hep.

Ne zaman ki başka bir şehirde üniversiteye başladım, o zaman rahatladım. On dokuz yaşındaydım. Tanıştığım birkaç gey sayesinde kendimi keşfetme sürecim başladı. İlk defa onlarla, eşcinselliğin sadece cinsellikten ibaret olmadığını, bunun bir yaşam tarzı, bunun bir yaşam olduğunu öğrendim; tercih olmadığını, seçmediğimizi… İlk defa onlarla gey bara gittim ve orada tanıştığım birisiyle “sevgili” olduk. Ondan çok hoşlanıyordum ve daha fazla rol yapmak istemiyordum. Bir gün arkadaşımla dertleşirken, “Yeter be!” dedim, “Ben buyum.” Ve bir kısa mesajla anlattım her şeyi anneme. Zor olmadı mı, oldu tabii ama içkinin de etkisiyle yazdım, yolladım mesajı. O gece cevap gelmedi. Ertesi gün aradım ve mesajımı alıp almadığını sordum. “Aldım” dedi. “Ee?” dedim. Utanmasam ağlayacaktım onun sözleri karşısında: “Ne Ee’si? Sen benim oğlumsun, canımsın, kanımsın. Her şeye rağmen seni çok seviyorum. Hadi eve gel.” O an anladım, annem beni gerçekten seviyor.

 

Tabii bu bir dönüm noktası olmuştu. Bundan sonrası çok kolay olmadı. Kavgalarımızın sayısını hatırlamıyorum bile. Kavga da edemiyorduk, karşılıklı anlamsız kelimeler uçuşuyordu havada. Ama bunlar benim eşcinsel olmamdan kaynaklanmıyordu; asileşmiştim ve eve uğramaz olmuştum. Ben istediğim gibi davranıyordum, o ise beni kırmamak için bir şey diyemiyordu. Neyse ki zamanla düzeldi her şey. Dost olduk. Güvenini kazanmak için onu sevgilimle tanıştırdım; ayrılıklarımda, kavgalarımda hep yanımda oldu sonra.

 

Ben bütün bunları yaşarken o neler hissediyordu peki? Bunu hiç düşünmediğimi fark ettim. Eşcinsel olduğumu öğrenince neler yaşamıştı? Kolayca atlatabilmiş miydi yoksa sürekli kabuslar mı görüyordu? Oğlunun bir eşcinsel olmasından utanç duyuyor da belli mi etmiyordu? Tek derdi, “Aman akrabalar duymasın da ne bok yersen ye” mi, yoksa “Oğlum mutlu olduğu şekilde yaşasın, diğerleri ne bok yerse yesin” miydi? İşte bu soruların yanıtları için daha fazla gecikmeden çıktım annemin karşısına. Ben sordum o cevapladı. Onun bu kadar içten yanıtlar vereceğini tahmin bile edemezdim.

 

Eşcinsel olduğumu nasıl öğrendin?

Tam hatırlamıyorum ama 12 yaşına girdiğinden beri senin eşcinsel olduğundan şüpheleniyordum. Kesin olarak ise, sen üniversitede okurken öğrendim. 2003 yılıydı galiba. Bana kısa mesaj yollamıştın bir gece. “Anneciğim, ben şöyle şöyleyim. Beni bu halimle kabullenmelisin” gibisinden bir mesajdı.

 

Eşcinsel olduğumdan şüphelenmenin nedeni neydi?

Bir arkadaşımın oğluyla cinsel ilişkiye girdiğini öğrenmiştim. İşte o zaman düşünmeye başladım eşcinsel olabileceğini. Ama her zaman “Belki biseksüeldir, belki ilgi meselesidir, belki böyle bir ilişki nasıldır diye merak etmiştir” diye de geçirdim içimden.

 

İlk hissettiğin ve yaptığın şey ne oldu?

Ağladım. Çünkü eşcinsel olduğunu düşünüyordum ve bu doğru çıkmıştı. İnsan, çocuğunun kolay bir hayat yaşamasını istiyor. Ve biliyoruz ki, farklı düşünen, farklı hisseden insanlar hala farklı görülüyor, yani hayatları çok zor. İş olsun, arkadaşlık olsun… Arkadaşlık ilişkilerinde bile farklı gözle bakılabiliyor; dışlanabiliyorlar, alay edilebiliyorlar. Bir kere Türkiye’de en büyük küfür, tanı veya tanıma, “ibne”dir. Bu ırkçılıktır bence.

 

Sana söylediğimde ilk tepki ne olmuştu?

Bütün gece düşündüm, oğlum olmadan yaşayabilir miyim, diye. Reddetmek değildi bu; reddetmeyi düşünmedim hiç. Yalnızca “Anlaşabilir miyiz? Anlaşamazsak oğlum olmadan yaşayabilir miyim?” diye düşündüm ve karar verdim: Yaşayamam. Çünkü ben seni seviyorum, eşcinselliğini değil… Yani, heteroseksüel de olsan, eşcinsel de olsan sen benim oğlumsun, ben seni seviyorum. Cinsel yöneliminin benim için önemli olmadığına karar verdim ve telefon açtığında “Ben seni çok seviyorum, gel evine” dedim.

 

Tepkinin sebebi eşcinselliği yanlış bulman mı, yoksa toplumun eşcinselliği yanlış bulması mı?

Toplumun eşcinselliği yanlış bulması… Çünkü o gece öğrenene kadar neyi savundum? Herkesin tercih hakkı kendine aittir. Yani; ister Müslüman ol, ister Hıristiyan, ister heteroseksüel, ister biseksüel, istersen de eşcinsel ol… Nerede yaşamak istediğine de sen karar verebilirsin. Hep öyle düşünmüşümdür.

 

Bunu paylaştığın ilk kişi kimdi?

Büyük ablanla paylaştım. Çünkü o arkadaşım olmuştur hep ve baban bizi bıraktığından beri dostum, sırdaşım oydu. Ve onun yaşı, sana daha yakındı. “Bana daha iyi yardımcı olabilir” diye düşündüm. Konuşarak, “Ne yapalım, ne edelim?” dedim.

 

Bu olayı kabullenmen ne kadar zamanını aldı?

Seneler boyunca… Çünkü sen 12 yaşındayken düşünmüştüm eşcinsel olduğunu ve o gece senden duyduğumda ben hala ağlıyordum. Yıllar boyunca, ara ara ağladım.

 

Şu anda eşcinsellikle ilgili ne düşünüyorsun?

Herkesin cinsel kimliği kendine… Belki isterdim, senin eşcinsel olmamanı, torunumun olmasını, gelinimin olmasını… Hep normal bir hayat düşünülür ya, gelin-damat diye… Evlenirsin, çocuk doğar… Ama yine de, sen öyle mutluysan öyle yaşamalısın. Bu, herkes için geçerli yani. Benim için de…

 

Duygusal ilişkilerim hakkında ne düşünüyorsun?

Valla, bu aralar biraz delirdin. Önceki hayatına dönmeni istemiyorum. Her gece bara gitmeler, bugün birinde, yarın başka birinde kalmalar falan… Yani sağlam bir ilişkin olsun istiyorum ve getirdiğin kişi iyi birisiyse, zaten kabul ederim. Bu kişinin gelin veya damat olması hiç önemli değil benim için.

 

Akrabalarının eşcinsel olduğumu bilip bilmemeleri konusunda ne düşünüyorsun?

Asla bilmelerini istemem. Çünkü kabul etmezler ve seni doğrudan silerler hayatlarından. Ya da benim yaptığım tekliflerle gelirler, “Doktora gidelim, psikologa gidelim” gibi… Ben sana sormuştum, istemediğini söyledin. İstemiyorsan seçim hakkı senin. Ama onlar baskı yapacaklar. Yine de, anlatıp anlatmamak senin seçimin. Ben karşıyım. Anlamayan birilerine anlatmanı istemiyorum.

 

Eşcinselliğimi kabul ettikten sonra yaşadıklarım nelerdi sence?

Korkmuşsundur bence. “Annemler ne düşünür? Beni reddederler mi? Beni severler mi?” diye düşünmüşsündür uzun bir süre. Çok zor olmuştur açılman, bu korkuları yaşamışsındır. Gerçi bilmen lazım, ben seni her durumda seviyorum. Ama tabii ki çekinirsin. Birçok şeyi duymuşsundur, arkadaşların da anlatmıştır. “Ben asla, anneme, babama açıklayamam. Beni reddederler, istemezler” diyen arkadaşların olmuştur belki. Aynı korkuları, acıları, senin de yaşadığına eminim.

 

Doğru. Peki, başka konulara geçelim. Türkiye’deki eşcinseller hakkında ne düşünüyorsun?

Hayatları çok çok zor. Özellikle travesti olanların hayatları bence çok çok zor. Geyler ve lezbiyenler saklanabiliyorlar. Mecburen saklanıyorlar. İşyerinde açık açık söylerlerse dışlanırlar. İstenmemelerinin ilk nedeni bu durumdur zaten. Travestiler ister istemez fuhuş yapıyorlar, ben buna çok üzülüyorum. Herkesin iş hakkı vardır, çalışma hakkı vardır.

 

Türkiye’deki eşcinsel örgütlenmeleri hakkında neler biliyorsun?

Aslında çok az şey biliyorum. Senden duyuyorum bazı şeyleri. “Onur Haftası var” diyorsun, “Dernek var” diyorsun, bir yerlere bir şeyler yazıyorsun ara sıra… Çok fazla şey bilmiyorum, ama bence örgütlenmeleri de lazım zaten. Çünkü hala ve hala, başka seçimler yapan kişiler dışlanıyor. İş bulmakta zorlanıyorlar. Belki o dernekler, örgütler, yardımcı olurlar bu konuda.

 

Peki, eşcinsellerin askerlik yapıp yapmamaları konusunda ne düşünüyorsun?

Bence onlar da yapmalı askerlik. Niye yapmasınlar ki? Eksik tarafları yok ki. Hatta fazlalıkları var, dışlanmaları nedeniyle. Daha hoşgörülü, toleranslı insanlar olduklarını düşünüyorum eşcinsellerin. İsterlerse tabii, ama öyle bir seçim hakkı da yok Türkiye’de. Yani, “Ben silaha karşıyım” deme hakkın yok. Ama bence yapmalılar. Sadece, orada çok zorlanacağını düşünüyorum. Çünkü oraya “delikanlılar” gider. “Delikanlı” ne demek, tam bilmiyorum, ama “delikanlı” erkek “kadın becerebilen” erkektir burada ve özellikle Türkiye’de, erkek dediğin kadın becermelidir. Orada çok dışlanırsın. İnşallah orada kimse öğrenmez, çünkü alay ederler, kabul etmezler.

 

Türkiye’de eşcinsellerin diğer Avrupa ülkelerine göre daha fazla zorluk yaşadığını düşünüyor musun?

Tabii ki daha fazla zorluk yaşıyorlar. Avrupa’nın biraz daha fazla kültürlü olduğunu düşünüyorum. Bunun okumayla alakası yok. Bence bir kültür meselesi bu. Mesela, demin kullandığım “delikanlı” kelimesi, “mertlik” anlamındadır. Yani, sen de delikanlı olabilirsin, ben de… Ama Türklerde farklı anlaşılıyor bu kelime, onlarda öyle bir anlayış yok. Erkeğe, daha doğrusu heteroseksüel erkeğe yakıştırılan bir kelime olmuş “delikanlı”. Avrupa’da daha çok kabul ediliyorlar eşcinseller. Gerçi orada da çok zorluk yaşıyorlarmış hala.

 

Açılmak konusunda ailelere ve çocuklara ne söylemek istersin?

Bence çocuklar ailelerine açılabilmeli. Çünkü çocuklar rahat edemiyor. Tabii saklıyorlar eşcinselliklerini ve içlerine kapanıyorlar. Açılırlarsa dertleşebilirler. Aileler de onları daha iyi anlar diye düşünüyorum. Ama her aile bunu anlayamaz. Her aile kültürlü değil, cahil aileler de var. Aslında cahillikle de alakası yok, toplumun normlarına uygun bir evlat yetiştirme isteği var insanlarda. O kuralların dışına çıkmama isteği… “Eşcinsellik”, doğrudan bu normların dışında kalmak demek, aileler bunu kabul edemiyor maalesef. Ne yazık ki, hala çocuklarını reddedebilen aileler var. Bu sefer de o gençler yalnız kalıyorlar dünyada. Ve bence çok zor bir hayat yaşarlar bu durumda. Yanlış arkadaşlar falan… Evden kaçmalarına bile neden olabilir, bu reddedilme korkusu. Böyle olunca, aileler de çocuklarını göremiyorlar. Bence saçma zaten reddetmek de, onları anlamamak da… Daha doğrusu anlamaya çalışmamak…

 

KAOS GL

KAOS GL – 17/07/2008

Aydın Öztek – İstanbul

8 thoughts on “Ben seni seviyorum, eşcinselliğini değil

  1. merhaba çok güzel bir yazı olmuş fakat okurken bazı noktalar benide sarstı sanki bu yönelimler bir tercihmiş gibi bahsediliyor ister bisexual olsun ister gay olsun ister lezbiyen ister travesti yada transsexual olsun hep olmak var heterosexuallik nasıl olunmuyorsa buda olunmuyor buna bence çok dikkat etmeliyiz biz biz olaraktan çok teşekkür ederim herkeze sevgiler saygılar…

  2. Mükemmel cevabınız için sizi yürekten tebrik ederim Mustafa Bey… Umarım bu açıklamalarınız birilerinin karanlık dünyasını aydınlatır ve bilgisizliğe ışık olur.

  3. Büyük ihtimalle Serhat bey bu cevabı okumadılar ya da okuyup anlayamadılar veyahut cevap veremediler. Mustafa bey çok iyi analiz edip, çelişkileri doğru yerden yakalayıp vurucu darbelerle son noktayı koymuş. Herhalde ben olsam bu sakinliğimi koruyamazdım. Teşekkürler Mustafa bey. =)

  4. Mustafa Bey, açıklamalarınız, sabrınız ve bilgisizliğe-cahilliğe karşı katkınız için çok teşekkür ediyorum.
    Eşcinsellik karşısında hiç bilgimiz bile olmayabilir. Cahillik, bilgimizin olmaması durumu ile ölçülmez, önemli olan burada bilip bilmeden, hiçbir gerçel temellere dayandırmadan ve dayandıramadan, boş konuşmamaktır.

    Bilmemek değildir cahillik diye nitelediğim, SORMAK-ARAŞTIRMAK yerine yalan yanlış (bilirkişi niteliğini kendinde görerek) bişeyler yazıp çizmektir cahillik bence.

    Halbuki yapılması gereken, “BENİM BU KONUDA ŞU ŞU ŞU GİBİ ÖNYARGILARIM-YA DA ÖNGÖRÜLERİM- VAR, BU KONUDA BİLGİLENMEK İSTİYORUM, ARAŞTIRMALARIMA VE BİLGİLENMEME YARDIM EDER MİSİNİZ”…

    Bence bu gibi tavırlarla yaklaşmalıyız bilmediğimiz konulara
    Lütfen yanlış önyargılarımızı BİLİMSEL BİRER HİPOTEZ YA DA KANUNMUŞÇASINA yazıp çizmeyelim, zira bunlardan etkilenip HAYATINI VE DİGER İNSANLARIN HAYATINI zorlaştıran – ve hatta bazen cehenneme dönüştüren- çok insan var.

    İlginize.
    Saygılarımla

  5. evet ben de sizi kutlarım Mustafa bey.bir uzman olarak bilimsel bilginin ışıgında çok güzel açıklamışsınız..
    takdir ettim çabanızı ve sabrınızı..
    çok teşekürler.

  6. Mustafa Bey , yazınızı okudum,tebrik ediyorum. Ben heteroseksuelim, yani sadece kadınlardan hoşlanıyorum. Malesef Serhat Bey’in düşüncesidir Aydın Bey’in annesinin kültürle açıkladığı.
    Batı yanlısı sapık ilişki, ne ilginç bir söylemdir. Eskiden Hoca ve müritleri pek kullanırdı, kapitalist amerika, batı yanlısı siyonist düşünce vs vs , gördük ne olduklarını.
    Serhat bey elinizin altında internet var. Araştırmadan yazmayınız bence, yada ben böyle düşünüyorum deyiniz, sonra yukarıdaki gibi , berbat bir duruma düşebilirsiniz
    sygılar

  7. Merhabalar İzninizle uzman gözüyle bir şeyler de ben yazmak istiyorum.

    Öncelikle cinsel yönelim farklılıklarının biyolojik, hormonel bir niteliği olması savınız ile travma bağlantısını kurmanız bilimsel açıdan ilişkilendirilebilir değil. Biri biyolojik diğeri çevresel faktördür. Dolayısı ile iki farklı faktör bu şekilde bağlanamaz.

    Cinsel yönelimi farklı olan bazı bireylerin taravmatik aile ilişkisi olması ile yönelim arasında direkt bağlantı kurmak bilimsel açıdan olanaklı değildir. Yazınız üzerine araştırdım bu yönde bağlantı kuran bir bilimsel çalışmaya ulaşamadım. Bu çelişkinizin altını çizdikten sonra önerinize değinmek istiyorum. Hormon tedavisi bedensel dönüşümü sağlamaya yönelik uygulanmaktadır. Cinsel yönelimin hormon ile tedavi edilebilirliğine dair bir çalışma, yöntem yok. Zaten böyle bir yöntem olsaydı anlattığınız kadar basit olsaydı bu iş çoktan ticarileştirilmiş olurdu. Dolayısı ile bir bilimsel çalışmadan ziyade kendi düz mantığınız ile bir ilişkilendirme yaptığınız kanaatindeyim. Çelişkiniz şurada, bir şey biyolojik kökenli ise bir seçim olarak değerlendirilemez. İnsanlar akşam yatıp sabah cinsel yönelimim değiştireceğim diye kalkmamaktadırlar.

    Dahası cinsel yönelim farklılığına yönelik bir tedavi olabilmesi için öncelikle bunun hastalık kategorisinde ele alınması lazımdır ki DSM4 dahil hiç bir teşhis manüelinde cinsel yönelim farkı hastalık olarak ele alınmamaktadır. Psikoloji içinde bilimselliği kanıtlanmış hiçbir tedavi yaklaşımı yoktur.

    Batı kaynaklı bir sapıklık olarak değerlendirmişsiniz. Burada yine kendinizle çelişiyorsunuz eğer biyolojik ve hormonel ise bunun belli bir kültürel uzantısı olamaz. Keza cinsel yönelim farklılıkları doğu toplumlarında da en az batlıdaki kadar görülmektedir. Kastınız daha rahat yaşanabiliyor olması ise o başka bir şeydir. Tarihsel inceleme yaptığınızda bu savın temelsiz olduğu görülecektir. Doğu tarihi üzerine iyi bir araştırma yapmanızı öneririm.

    Üreme ürememe üzerinden yola çıkarsak üreme açısından cinsel yönelim farklılıklarından ziyade erkek doğumu ile ilgili kromozomun yapısınınbozulması dolayısı ile ileride erkek nüfusunun yok olma riski olduğu tartışılmaktadır. Cinsel yönelim farklılığı olan kişilerin üremelerinde biyolojik bir engel bulunmamaktadır. Doğal üremenin yerini alamaz diye bir tavrınız var ise mantar gibi açılan tüp bebek merkezleri ve kısırlık merkezleri göstermektedir ki zaten doğal üreme sayısı git gide azalmaktadır. Bundan daha da önemlisi günümüz dünyasının üreyememe gibi bir sıkıntısı nesil sorunu yoktur. Bazı ülkeler için nüfusun yaşlanması sorunu vardır onun temel sosyolojik nedenleri ise cinsel yönelim farklılıkları ile ilişkili değildir. Bugün siz bu yazıyı yazdıktan sonra dünyada açlık yüzünden 40 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini be dünyada 1milyar 400 bin kişinin BM verilerine göre 2 dolarlık açlık sınırı altında yaşadığını hesapladığınızda, üremden ziyade var olan nüfusun doyurulması sorunu vardır. Yoksulluk küreselleşmektedir. Yoksulluğa bağlı sorunlar artmaktadır.

    Cinsel organların hazzı taşıyıp taşıyamaması üzerine yaptığınız yorum için şunu sormam gerekir bu konuda bir çalışma mı biliyorsunuz kişisel deneyimleriniz mi var yoksa sadece yine bilimsel temelden yoksun bir sav mı?

    Cinsel yönelim farklılığını bir tercih ve yaşam tarzına indirgemek evet doğru değil. Bu çok daha komplike bir şey, varsayalım ki yaşam tarzı olsun insanlar bir gün kalkıp yeni bir yönelim geliştirsin diyelim, buna karışma ve yorum yapma yetkisi kimsede olamayacağına
    göre. Kimse sizin heteroseksüelliğinize karışıyor mu? Normal olan bu diyeceksiniz o zaman platonun sokratın savunması kitabını okumanızı öneririm. Orda küçük bir anekdot var.

    Askerlik konusunda da da daha derin bilgiye ihtiyaç var. Askeri disiplin cinsel olarak birbirlerine yönelebilecek kişilerin olması ile bozulur savı temelsizdir çünkü örnekler tersini göstermektedir. Örneğin yaklaşık 6 milyon nüfüsu olan İsrail’in ordusunda kadın ve erkekler birlikte askerlik yapmaktadırlar. Operasyonel kapasite ve askeri açıdan değerlendirildiğinde hareket kabiliyeti ve gücü en yüksek ordulardan biridir. Karma ordularda dediğiniz şekilde genel bir nizam sorunu olduğu yönünde bir bilgi ve bulguya rastlamadım varsa bilgilendiriniz
    ki bende cehaletten kurtulayım.

    Cinsel yönelim kişilerin kendi biçtiği rol olarak ifade etmişsiniz. Kendine rol biçtiğini ifade eden hiç bir lgbtt bireyi ile karşılaşmadım. O zaman size sorum şu olacak nefret cinayetine kurban giden yakınları tarafından infaz edildiğinden şüphelenilen ailelileri tarafından dışlanan iş hayatında ayrımcılığa uğrayan kişilere teşhisiniz ne olacak kim akşam yatıp sabah kalkıp böyle bir rol biçer kendine. Bu kadar olumsuzluğun karşısında ne tür bir kazanım beklentisi olabilir. Tekrar sorumu yineliyorum biyolojik/hormonel mi, travmaya mı bağlı yoksa insanların rol biçmesi mi bu söyledikleriniz hepsi bir biri ile çelişen faktörler. Dolayısı ile bilimsel düşünceden ve bulgulardan tamamen uzak.

    Son olarak sunu tekrarlamak istiyorum davranış bilimsel açıdan cinsel yönelim farklılığının hastalık olduğu ve dolayısı ile tedavi edilebilirliğine dair hiç bir bilimsel nitelik taşıyan veri yoktur. Bu nedenle davranış bilimleri için sadece cinsel yönelim farklılığı nedeniyle sadece insanlara yaşadığı sıkıntılar üzerinde çalışılabilir.

    Argümanlarım karşısında bilimsel niteliği olan çalışmalar biliyor iseniz beni de aydınlatmanızı isterim en azından bir davranış bilimci olarak bilgilenmiş olurum. Fakat arzu ederseniz cinsel yönelim farklılığı olan insanlara yapılan kötü muamelenin altında yatan psikolojik nedenlere dair çalışmalara birlikte göz atabiliriz.

    Asıl sorulması gereken sorular bence şu olmalıdır cinsel yönelimi heteroseksüel olmasına karşın cinsel yönelim farklılığı olan insanlarla para karşılığı ilişki kurma sevdasında olanların ciddi bir sayıda olması ve hem cinsine tecavüz olaylarının azımsanamayacak bir sayıda olmasını, ya da eşi/partnerini zorla anal/oral sekse zorlayan ve şiddet içerikli ilişkileri tercih den kişilerin durumunu da sorgulamanızı öneririm. Aynı şekilde ergenler arası riskli cinsel ilişki ve buna bağlı yaşamsal sorunları da irdelemenizi öneririm. Erkek arkadaşı tarafından anal yoldan tecavüze uğramış bayanların durumunu sorgulamanızı öneririm. Kolluk kuvvetlerince suçüstü yapılmasına karşın ensest kurbanı çocuğun davasını zaman aşımına uğratan sistemi sorgulamanızı öneririm. Tecavüzcüsü ile evlenmek zorunda bırakılan kadınların dramını irdelemenizi öneririm. Bu olayların olduğu ülkelerden birini haritada bulmanız zor olmayacaktır. Kimin ahlakı hangi ahlaktan bahsediyoruz. İnanç konusunda akademik eğitimim olmadığı için oraya girmiyorum. Bilimsel yetkinliğim dâhilinde olan şeyleri yazmak istedim.

    Mustafa Çetinkaya
    Psikolog
    Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler Uzmanı

  8. Escinsellik erkekte az oranda olmasi gereken disilik hormonlarinin hormonal bozukluk sebebiyle agir basmasindan veya cocukluk travmlarindan meydana gelen (Arkadasimizin babasi sanirim onlari terk etmis) bir cesit rahatsizliktir. Tedavisi vardir. Nasilki Bülent Ersoy kadinlik hormonu aliyorsa escinsel oldugunu düsünenlerde erkeklik hormonu alarak tedavi edilebilirler. Bu ayip degildir. Vücutta nasilki eksik kan oldugunda kan aliyorsak erkeklik hormonu eksikse ilave edilmelidir. Bati kaynakli bu sapik yasam tarzini bir özel tercih seklinde basite indirgemek insanliga yapilacak büyük bir saygisizliktir. Zira Escinsellik üreme imkanini yok eder. Herkesin ecinsel oldugunu düsünün? Yüz yilda nesil tükenirdi. Insanin nesli tüketme hürriyeti varmidir? Askerlik yapmali diyorsunuz. Askerlik disiplin yeridir. O Escinsel onca erkegin arasinda duygularina nasil engel olacak, ya sarkintilik yaparsa? Kadinla erkegin bir arada yattigini düsünün. Kendisini kadin yerine koyan bir erkekde erkeklerle bir arada yatarsa cesitli kompikaysonlar meydana gelebilir. Hepsi bir yana erkegin erkekle birlikteligi bir kere fizyolojik olarak uymaz, yani cinsellik organlari o kisilerin duygulariyla acik bir celiski icerisindedir. Erkekte Penis vardir ve Penis kadinin cinsel organina girer. Penisin baska yerde fitraten isi yoktur. Escinsellik diye birsey zaten yoktur. Olan bir erkegin kendisine kadin rolu bicmesi veya bir kadinin kendisine erkek rolü bicmesidir ve bu bircesit kimlik sorunudur. Dolayisiyla lütfen bu olayi türk insanin bagnazligi seklinde ucuz bir propaganda aracina dönüstürmeyin. Saygilarimla…

Comments are closed.